Bilge Ata  
Site içi arama :
 
      Ana Sayfa   |   Din   |   Köken Bilimi   |   Güncel Makaleler   |   Araştırmalar   |   Belgeler   |   Hakkımızda   |   İletişim
 
 
 

 
Anket
Amerikalıların Kızılderililere yaptığı soykırım hakkında ne düşünüyorsunuz?
 Evet Soykırım yapmıştır
 Hayır Yapmamıştır
 Kısmi olarak soykırım yapmıştır

 
 
Ziyaretçi İstatistikleri
Aktif: 62
Bugün: 68
Toplam: 1.138.229
 

Şiir Bahçesi

               

       

 

 

                                                       Rüstem KOCADURMUŞOĞLU

                                                                         Bilge Ata

 

 

 

                Ş İ’İ R  B A H Ç E S İ          

 

GEÇMİŞLERİNE SÖVE-SÖVE GELECEKLERİNİ KURACAKLARINI SANANLAR, RÜZGÂR EKİP FIRTINA BİÇENLERE BENZERLER.

                                Bilge Ata

 

 

 

 

 

    NE YANAR KİMSE MENE ATEŞ-İ DİLDEN ÖZGE,

    NE AÇAR KİMSE KAPIM BÂD-I SABÂDAN GAYRİ.

 

                                                       F u z û l î

 

 

 

                Şiir Bahçesi dosyasında Anadolu şairleriyle Anadolu dışındaki şairlerin şiirlerinden seçme örnekler sunulacak. Aruz, hece, serbest vezinde yazılmış şiirlerin yer alacağı bu dosyada daha önce yayınlanan şiirlerden oluşacağı gibi yeni şairlerin şiirlerine de yer vereceğiz.

                Bu dosyada Türkiye Türkçesinde yazılmış şiirler yer alacağı gibi, Azerbaycan, Kerkük, Tebriz, Sofya, Bosna, Avrupa, Kırgız, Özbek, kazak, Türkmen,  Başkurt, Tatar ve öteki İllerden de katılanların şiirlerini yayınlayacağız. Kardeş İlleri bir-birine duyurmaya çalışacağız.

                Daha önce yayınlanmış şiirlerden alıntı yaptığımız zaman o kişiler için Türkiye, ibaresini, varsa doğum yeri ve yılını koycağız. Türkiye dışından kardeş İllerden yayınlayacağımız şairlerin katıldıkları yöreyi  yazacağız.

                Nice Esenlik Dolu yıllar…

                                                  

 

 

                “YETİŞECEK ÇOCUKLARIMIZA VE GENÇLERİMİZE GÖRECEKLERİ ÖĞRENİMİN SINIRI NE OLURSA OLSUN, EN EVVEL HER ŞEYDEN EVVEL, TÜRKİYE’NİN BAĞIMSIZLIĞINA VE MİLLİ TÖRELERİNE AYKIRI UNSURLARLA MÜCADELE LÜZÛMU ÖĞRETİLMELİDİR.

                                                Mustafa Kemâl

 

 

 

 

ADAM MISIN?

ADAM MISIN, EBEDİYYEN HÜRSÜN… GEZ.

YULAR TAKIP SENİ BİR KİMSECİK SÜRÜKLEYEMEZ.

ADAM DEĞİL MİSİN OĞLUM GÖNÜLLÜSÜN SEMERE,                                                    

KÜFÜR SAVURMA BOYUN KESTİĞİN SEMERCİLERE.

                                                  

                                            Mehmet Akif Ersoy

 

 

 

 

Merhum Köylü Ozan, Hüseyin GÜMÜŞ, Mersin Ticaret Lisesi’nde öğrencimdi. Yüksek Öğrenimini Çukurova Üniversitesinde yaptı. Anamur’da yaşaması dolayısıyla uzun süreler irtibatımız kopuktu. Genç yaşta vefat etti. Müslüman Türk’ün terbiye, edep, saygı, sevgi, Vatan ve Millet aşkı, Devletine bağlılığı, komşu hakkı, kibarlık, efendilik daha ne gibi güzel meziyeteler varsa, hepsini özünde toplamış değerli bir insan evladı, adam gibi adamdı. Allah Zülcelâl, mekânını: Uçmak-Cennet-eylesin. Âmin.

 

 

TEMMUZ / 2002

       

Tepeler bulutlu sis var ovada;

Başıma ağrılar çileşir şimdi.

İğrenç pazarlıklar kokar havada,

Ceylanı çakallar üleşir şimdi.

 

Zaferleri yağma sanan bölükler,

Arpası kesilmiş yağır gölükler,

Tatlı suda kan emici sülükler,

Sanal senaryoda yalaşır şimdi.

 

Yahudi kırması, Alman itleri;

Yorgo’nun kankası vatan bitleri,

Terörün, katilin tüm zabitleri,

Ata meclisinde meleşir şimdi.

 

Mandacılar, devşirmeler, yobazlar;

Koltuk sevdalısı baykuşlar, kazlar;

Feminen oğlanlar, sırnaşık kızlar;

Türk’ün paçasına dolaşır şimdi.

 

Samsun’dan çıkanlar yolsuz, yayandı;

        Yine de dedeniz dört yıl dayandı,

Unuttuk sandınız o kutlu andı

Tilki Bozkurt ile dalaşır şimdi.

 

Köylü Ozan der ki, siz hep şirktiniz.

Mersin’den çıkanı görüp ürktünüz.

Konuşsa korktunuz, sussa korktunuz.

Tırnağıma pislik bulaşır şimdi.

 

                Abanoz, 15.07.2002

……………………………………………………………….

 

        İTİRAFNAME

 

        Ben, “Gâlû Belâ” da suçlu doğmuşum;

        Adem’i Cennet’ten olduran benim…

        Kâbil olup, Hâbilleri boğmuşum,

        İlk defa kardeşi öldüren benim.

 

        Ben Firavun, ben Nemrutum, ben Hitler

        Ben Stalin, Mussolini tüm itler

        Akrepler, yılanlar, pireler, bitler

        Haksızlığı baki kıldıran benim.

 

        Otuz alfabeyi bir tek millete,

        Verdim…En güzel dil döndü zillete,

        İnandırdım Batı denen illete

        Türk’ün birliğini kaldıran benim.

 

        Kırım’da doldurdum tüm vagonları,

        Sibirya’da tek tek saldım onları

        Soykırımdan kurtulduysa canları

        Devlet terörüyle yıldıran benim.

 

        Çakala kurt dedim, boysuz sevindi,

        Dönmeye mert dedim, huysuz sevindi.;

        Vatana yurt dedim, soysuz sevindi;

        Turan Ülkesini böldüren benim.

 

        Hep eksik anlattım; farzı, sünneti

        Katil barınağı yaptım Cenneti

        Kutsadım vahşeti, övdüm cinneti

        İkiz Kulelere saldıran benim.

 

        Azeri’yi süren, Boşnağı kıran

        Irak’ta Müslüman kanına giren

        Kaynağı, namusu, Dini sömüren

        Babayı evlada dildiren benim.

 

        Batı Trakya’yı, Ege’yi önce,

        Kerkük’ü, Musul’u, Kıbrıs’ı anca

        Güneydoğu’yu da parselleyince

        Türk yurdu olmaktan sildiren benim.

 

        Suları kurttum, orman yakarken

        Ozonu deldirdim, keyif çatarken

        Atıkları denizlere atarken

        Tomurcuk dünyayı solduran benim.

 

        İyiyi, doğruyu, hoşu hakladım

        Terör belâsına açlık ekledim

        Afrika’da bulutları sakladım

        Başaksız ekini yolduran benim…

 

        Öksüze, yetime, kimsesizlere,

        Zulmettim garibe göz göre göre,

        Köprü altlarına mahkûm ciğere,

        Baliyi, tineri bulduran benim…

 

        Karaları Ak sandınız sustum ben

        Un dururken eleğimi astım ben

        Dar günlerde yârenime küstüm ben

        Kansızı millete güldüren benim…

 

        Bu Köylü Ozan’ı hukuka verin

        Depremi, yangını, Tufanı sorun

        Asmak kurtuluştur, çarmıha gerin

        Barışı, huzuru çaldıran benim.

 

                        Anamur, 14.05.2004

……………………………………………………………….

 

        ÇINAR DALLARI

 

        Uzak durma gardaş, yakın gel hele,

        Türklük çınarının dallarıyız biz,

        Tarihe, kültüre, inanca bakın,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

        Adını, dilini bilemesem de,

        Derdine bir dermen sunamasam da,

        Atlasta yurdunu bulamasam da,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

        Azerbaycan, Başkurdistan, Gökoğuz,

        Boşnak, Tatar, Çerkez, Çeçen ne çoğuz,

        Kazak da, Özbek de, Kırgız da Oğuz

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

        Kerkük’ten Saka’ya, Bosna’dan Çin’e,

        Bir büyük vatan ki, sığmaz içime,

        Aldırma dillere, bakma biçime,

        Türklük çınarının dallarıyız biz..

 

        Kanımız bir, Dinimiz bir, biriz biz,

        Türkmen’iyle, Uygur’uyla varız biz,

        Ancak Turan kurulursa hürüz biz,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

               

Kürşad mezarında hâlâ yas tutar,

        Ötüken şehrinde baykuşlar öter,

        Turan’ı kurarsak bu zulüm biter,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

        Ah!... Bir bilsen sizin için ne çektik,

        Siz sustunuz, biz ağladık, yaş döktük,

        Turan ülküsüne çok tohum ektik,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

        Anla beni!...Dinle beni!...Duy beni!...

        Milyonlarca gardaşından say beni,

        “Gardaş” de de, en geriye koy beni,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

        Dallar dala, dal gövdeye sarılsın,

Oğuz Soyu birlik olup dirilsin,

        Sınırlar kalksın da Turan kurulsun,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

        Boy’a Soy diyene “yalan” de “yalan”,

        O gün kahrolacak bizleri bölen,

        Ankara’da otağ, Bişkek’te şölen,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

        Şimdi bak burdasın, tanışıyoruz,

        Rabb’im nasip etti, görüşüyoruz,

        Türk’ün birliğini konuşuyoruz,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

Gel sarıl, gardaş bil Köylü Ozan’ı,

        Sakın ha, dost sanma birlik bozanı,

        Bir Bozkurt’u dinle, bir de ezanı,

        Türklük çınarının dallarıyız biz.

 

Abanoz. 09.07.1996

 

……………………………………………….

       

        YÂR MEKTUBU     

 

        Hasretin çektiğim haber göndermiş

        “Kâinat dert olsa, çekerim” diyor.

        Kardelen’im yüzün bize döndermiş

        “Engel her kim ise, yıkarım” diyor.

 

        “Kalbimde sen varsın gayri sevemem,

Dünyayı verseler başka istemem,

        Kardelensem, sensiz beyaz giyemem,

        Olmazsa siyahlar takarım” diyor.

 

        “Dağlar çilem olsa düşersem yorgun,

        Hayır dese çevrem, edilsem sürgün,

        Mutluluk rüzgârı eserse bir gün,

        Ya seninle ya da bekârım” diyor.

       

        “İnşallah ramazan hayır getirir,

        Baban gelip beni sana bitirir,

        Mevlâm bu hasreti elbet yetirir,

        Değilse, hayattan bıkarım” diyor.

 

        Köylü Ozan der ki, böylesi yâre

        Uğruna yıllarca olsam âvâre

        Değişmem aşkını milyon dilbere

        Yalnız, yalnız ona bakarım diyor.

 

                        Adana. 17.06.1981

 

 

 

 

TERKİB-İ BEND 

 

Bî baht olanın bağına bir damlası düşmez,

Baran yerine dürrü-güher yağsa semadan

 

Erbab-ı Kemâli çekemez nakıs olanlar,

Rencide olur dide-i huffaş ziyadan

 

Her âkile bir dert bu alemde mukarrer

Hiç rahat yaşamış var mı güruh-u ukaldan

 

Halletmediler bu lügazın sırrını kimse,

Bin kafile geçti hukemadan fuzeladan

 

Bed asla necabet mi verir hiç üniforma,

Zerduz palan ursan eşek, yine eşektir.

 

Pek rengine aldanma felek eski felektir,

Zira feleğin meşreb-i nâzâsı dönektir.”

 

Seyr etti derler hava üzre taht-ı süleyman,

Ol saltanın da yeller eser şimdi yerinde.

 

                     Adana valsi Ziya paşa

 

   

   

    YAĞLI KETE

 

                “Susturdu rebabı fennin sazları,  

Bu rebap şeytanı, cinden çıkarır.     

                Ateş şöyle dursun, tütün azabı,   

                Çakalı, tilkiyi, inden çıkarır.         

 

                        Evlat âlim olmaz, okutmayınca,

   İpek gömlek olmaz, dokutmayınca,                  

   Ayılar etyemez kokutmayınca,

   Yallılar ölüyü, sinden çıkarır.

 

    Hey Seyrani! Var mı sözün hatası?        

   Dolaşsan dünyayı yoktur ötesi,         

   Ermeni’nin, Rum’un yağlı ketesi;

   Kaypak Müslüman’ı din’den çıkarır.” 

 

                     Kayseri everekli Âşık Seyranii

 

sin: mezar demektir.

    Yağlı kete: Hamur bezesi, tereyağı ile yoğrulur. Saç veya fırında pişirilir.

 

                       

                       

                       

 

 

                BUNDAN GAYRI BEN

 

                Kurtulsun Milletim yeter bu bana,

                Saadet istemem bundan gayrı ben.

                Bağlanmış bahtını çözüp atana,

                Salabet istemem bundan gayrı ben.

                               *   *   *

                Şahsiyeti bulsun sail olmasın,

                Yüzsuyu dökmesin hem saçılmasın,

                Allah’tan gayriye el açılmasın,

                Necabet istemem bundan gayrı ben.

                               *   *   *

                İnsana insanca davranılmalı,      

                Milli duygulardan ayrılmamalı,

                Millet sırrı bu, duyurulmamalı,

                Sinayet istemem bundan gayrı ben.

                               *   *   *

                Huşu ile anıp hem Rabbimizi,

                Kardeşçe sevelim birbirimizi,

                Gönülden sevelim Serverimizi,

                Nezaket istemem bundan gayrı ben

   

                                      Necmeddin Erişen

      

 

               

 

                Urumçi’den Üsküp’e dek uzanırdı Vatanım

                Karış-karış sulamıştı toprakları alkanım

                Asırlarca kalelerde dalgalandı sancağım

                Şimdi artık millet esir, Vatan öksüz hem garip

                Öldürecek bu dert beni mustaribim-mustarip

                                      

                                                Necmeddin Erişen

 

Zorda Yürümek. Necmeddin Erişen. İstanbul sh: 15

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                SİZİNKİ TATLI CAN’DA

               

                Görmüyoruz sanmayın iç yüzünü işlerin?

                O doğru duruşların, o eğri gidişlerin,

                Neler çiğnediğini hiç durmadan dişlerin,

                Ne yolda olduğunu o yaldızlı fişlerin,

                Biliriz yenilen kuzu mudur, tavşan mı?

                Sizinki tatlı can da bizimki patlıcan mı?

 

                Maroken koltukların çıkardınız tadını,

                Yokladınız güzelin elcilini, yadını,

                Şu ince belli kızı, şu fıkırdak kadını,

                Ne dediniz olmadı, bir yosma mı, civan mı?

                Sizinki tatlı can da bizimki patlıcan mı?

               

                Sizler de bizdendiniz, ne çabuk ayrıldınız?

                Her biriniz ne yüce yerlere kayrıldınız,

                Kiminiz doğruldunuz, kiminiz eğrildiniz,

                Böylece zevk içinde yaşarsınız, yalan mı?

                Sizinki tatlı can da bizimki patlıcan mı?

 

                Yok mu ata malından azıcık pay bize de?

                Adımız hiç görülmez pasaportta vizede,

                Biz de gezmek isteriz Londra’da, Gize’de,

                İsterseniz gideriz hatta Portekiz’e de,

                Bizim yerimiz sade Sivas, Erzurum, Van mı?

                Sizinki tatlı can da bizimki patlıcan mı?

 

                Ne sorulur bilseydik, amcamız, dayımız mı?

                Değilse nemiz eksik aklımız, boyumuz mu?

                Yoksa beğenilmeyen bir kötü huyumuz mu?

                İnancımız mı bozuk, kanımız, soy’umuz mu?

                Bizim kanımız başka, sizinki başka kan mı?                  

                Sizinki tatlı can da bizimki patlıcan mı?

               

                Bizler de sizin gibi yorulmak istiyoruz,

                Divanda, encümende kurulmak istiyoruz,

                İnsanlar sırasında görülmek istiyoruz,

                Kırk yıl pösteki gibi sürünen de insan mı?

                Sizinki tatlı can da bizim ki patlıcan mı?

 

                Süründük bunca yıl Aydın’da, Muş’da, Van’da,

                Kahve gibi kavrulduk, dövüldük bu havanda,

                Şöyle bir yaşamadık Karlisbat’ta, Lozan’da,

                Fakat arılar gibi çalıştık bu kovanda,

                Balı, kaymağı sizin, bize acı soğan mı?

                Sizinki tatlı can da, bizimki patlıcan mı?

 

                                  Namdar Rahmi Karatay

               

 

 

                KOMŞUNUN TAVUĞU KAZ GÖRÜNÜR

 

                Bir başa devlet tacı konsa, her şey fetholur,

                Kımıldansa bir zafer, öksürse hikmet olur,

                Karşısında insanlar hemen iki kat olur,

                Parmağını oynatsa, o bir işaret olur,

                Apar topar yürüse herkese hız görünür,

                Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.

 

                İnsanların gözüne hakikat zor görünür,

                Al pembeyi gösterin, onlara mor görünür,

                Bazen kara bir marsık kıpkızıl kor görünür,

                Ele geçen saadet nolursa hor görünür,

                Ağızdaki bir nimet çürük sakız görünür,

                Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.

 

                İnsanoğlu nedense doymak bilmez bir açtır,

                Elin tarlası bitek, kendininki kıraçtır,

                Elin keçe külahı kendi gözünde taçtır,

                Nasıl bağrı yanıktır, hele bir ağız açtır,

                Kendi karısı kuru, kızı cılız görünür,

                Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.

 

                Yeni-yeni adamlar çıkar, haberimiz yok,

                Onların arasında bizim hiç yerimiz yok,

                Amcamız, dayımız yok, demek değerimiz yok,

                Fakat bundan ötürü asla kederimiz yok,        

                Onların hünerleri bize yavuz görünür,

                Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.

 

                Devletin sofrasına çökmüşler devlet gibi,

                Kapışırlar babadan kalma bir servet gibi,

                Bütün hısım akraba aramızda set gibi,

                Karşıdan bakıyoruz biz üvey evlat gibi,

                Başlarında kel olsa bize yaldız görünür,

                Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.

 

                Hamdolsun esir değil, vatandaşız bizler de,

                Bol-bol nefes alırız hürriyetle her yerde,

                Kimseye sır vermeyiz, derdimizi gizler de,

                Fakat bizim lokmamız büyür o aç gözlerde,

                Şerbet içsek şampanya, ayran kımız görünür,

                Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.”

 

                                           Namdar Rahmi Karatay

       

 

               

                GEÇTİ BOR’UN PAZARI       

 

                Başta kavak yelleri estiği günler hani?

                Beklediğin neşeler, şerefli günler hani?

                Beklenilen alaylı, şanlı düğünler hani?

               

                Selvi gibi ümitler döndü birer iğdeye,

                Geçti Bor’un pazarı süz eşeği Niğde’ye!

 

                Sende cevher var imiş, onu herkes ne bilsin?

                Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin?

                Şöyle bir dairede müdür bile değilsin,

               

                Ne çıkar öğrenmişsin mesahay’ı –pi- diye,

                Geçti Borun pazarı, sür eşeği Niğde’ye!

 

                Bilmem ki ne olmaktı senin gayen maksadın?

                Fare gibi kitaplar arsında yaşadın,

                Ne dans ettin, eğlendin, ne de sevdin kız kadın,

 

                Kim dedi hey serseri gençliğine kıy diye?

                Geçti Borun pazarı sür eşeği Niğde’ye!

 

                Gönül ne çalgı ister, ne eğlence ne de dans,

                Ne güzel kadınların önlerinde referans,

                Kapandıkça-kapandı bunca yıldır kahpe şans,

 

                İhtiyarlık gölgesi perde çekti dideye,

                Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!

 

                Fırsatı iyi kolla olma sakın dangalak,

                Genç iken vur partiyi, durma ye keyfine bak,

                Sonra iç şampanyalar, viskiler bardak-bardak,

 

                Dokunuyor üç kadeh şimdi bizim mideye,

                Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!

 

                Hasan’ın böreğine vaktinde yetişmeli,

                Hiç durmadan gövdeye atıştırıp şişmeli,

                Yanıp ta kavrulmadan mükemmelen pişmeli,

               

                Sonra seni almazlar hiçbir yere çiğ diye,

                Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye!

               

                               Namdar Rahmi Karatay

               

                {1896 yılında Konya’da doğdu. 1953 yılında öldü.}

       

 

 

VUSLATSIZ  YOL

 

Hayat altı yüzlü bir zar bana

Bu koskoca âlem dar bana

Boğuldu susuzluğunda yüreğim

Acılarımın gülleri yâr bana.

 

Sensiz nefes almak zor bana

Hasret, yalan dünyamda kor bana

Vuslatsız yolların peşinde

Dile gelen isyanı sor bana.

 

Üzüntü, keder, hicran sel bana,

Sevda, neşe, ümitler yel bana

Kefenim, bir sen varsın arzuladığım

El değmedik sadeliğinle gel bana.

 

                         Tevhide Karakas

         Ulm-Almanya  2009

                                          

 

 

                İSTERİM

 

                Ben, candan-gönülden sevdim dağları,

                Onların gülünü vermek isterim.

                İçimi pek sıktı şehrin bağları,

                Postu hür dağlara sermek isterim!

                          ***   ***   ***

                Kalplerini delen Ferhat mıdır ki?

                Sesime ses veren feryat mıdır ki?

                Onlar da ben gibi bedbaht mıdır ki?

                Dağların sırrına ermek isterim.

                          ***   ***   ***

                Kiminin göğsünde bulutlar ağlar.

                Kiminin bağrını alevler dağlar.

                Gönül acısına alışkın dağlar

                Derdimi onlara vermek isterim.

                           

                          Halide Nusret Zorlutuna

 

                        El-Aha>Kardaşlık Dergisi 6. yıl Nisan 1967. Sayı=12 Sh=41 Kekük-Irak

                        Halide Nusret hanım efendi İstnabul’da doğmuştur.

               

 

 

 

 

               

               

                NEREYE

 

                Ey aşk, mağrur yılların arkasından

                Gidiyorsun durul-durul nereye?

                İşte en güzelin alın yazısı

                Ey gerçeği arayan kul, nereye?

*   *

                Bin tekbirle doğar, gün pencereden,

                Bir sonsuz duada bu can bu beden,

                Gelir uğrak-uğrak bu can, nerden.

                Gider burcu-burcu bu yol, nereye?

                               *   *

                Bilinmez özlemin ay aydın demi,

                Vuslat bu bembeyaz dönüşlerde mi?

                Kaldı arzun yemyeşil düşlerde mi?  

                Ey, sonsuzu çağrıştıran dil, nereye?

                               *   *        

                Boşanır bir yağmur gibi oluktan,

                Bu kesilen şey nicedir, soluktan

                Bir sevimli, bir yüce yolculuktan

                Yeni döndün, söyle gönül nereye?

                               *   *

                En uzağa yakın olmak duygusu,

                Dökülür kalbe, kubbeler dolusu.

                Çağıl-çağıl ey canda tutuşan su

                Ey teselli ey tahammül nereye?

                                               

                                               Feyzi Halıcı

               

 

 

 

                . . .

 

                Cehennem bu olacak.

                Sıcak… Sıcak.

                Be ateş içindeyim, içimde yılan mahşeri

                Su… Su… Susuzluk,

                Uykuda uykusuzluk.

                Hasret… Tanımadıklarıma,

                Şehvet kezzap gibi

                Acılar, azaplar, hırslar pazarı

                Lav boşanıyor kupkuru gözlerimden…

                Boğuluyorum…

                Kendi içimden kovuluyorum…

                İsrafil şimdi üfleyecek SÛRU..

                Bir serin bucak aradım

                Sığınacak,

                Yeşil Camide buldum kendimi.

                Kar gibi bir mermer tuttu elimden,

                Başımı gömdüm bir göğüs gibi ipek taşlara…

                İki hece döküldü dilimden,

                Çiniler… Çiniler.

                Ağına takıp götüren büyülü nakışlar.

                Anladım… Bunlara yapana niçin mecnun demişler,

                Daldım…. MUHAMMEDÎ Mecnunun imzasına,

                Çöktüm ayak hizasına…

                Burası Allah’ın evi,

                Burada başka sultan olmaz

                Kıvrılıp yattım hünkâr mahfilinde,

                Unuttum… Ne vardı evvelinde?

                Yeşilde sabır… Mavide huzûr…Beyazda nûr…

                Yeşilde sabır… Mavide huzûr… Beyazda nûr…

                YA.. Nûr âlemi!

                Sedef pırıltılarda bir denizde

                Ağırlıktan kurtulmak…

                LÂİLÂHE İLLALLAH!

                Ben ses sandım.

                Fakat değil zerrelerimde duydum.

                LAİLÂHE İLLALLAH!

                Bilmem gene mi uyudum?

                Artık bütün gördüklerim

                Hepsi içimde!

 

                              Yüzbaşıoğlu

                …………………………….

 

 

 

 

 

 

                ÖZLEDİM KÖYÜM SENİ

                Çam kokulu dağlarını,

                Üzüm dolu bağlarını,

                Buz gibi soğuk sularını,

                Özledim köyüm seni.

 

                Çömlekte pişen aşını,

                Ocakta yanan ataşını,

                Yolundaki çakıl taşını

                Özledim köyüm seni.

 

                Kaşık kaşık yoğurdunu,

                Koyunların kuzusunu

                Erken öten horozunu,

                Özledim köyüm seni.

 

                Çobanların kavalını,

                Petek petek ballarını,

                Kara gözlü taylarını,

                Özledim köyüm seni.

 

                Yaylaların üç gülünü,

                Dalında öten bülbülünü,

                Davullu zurnalı düğününü,

                Özledim köyüm seni

 

                               Zehra Tekin

                {Sevdalıyım Sana Ankara 2005 –Beypazarı-}

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                Kardaş Azerbaycan şi’irinden seçmeler:

               

                AZERBAYCAN

 

                Çoh keçmişem bu dağlardan,

                Durna közlü bulaglardan;

                Eşitmişem uzaglardan,

                Sâkit ahan Arazları,

                Sınamışam dostu, yâri.

 

                El bilir ki, sen menimsen,

                Yurdum, yuvam mekenimsen,

                Anam, doğma vatanımsen!

                Ayrılar mı könül candan,

                Azerbaycan, Azerbaycan!

 

                Men bir uşag, sen bir ana,

                Odur ki bağlıyam sana;

                Hangi semte, hangi yana

                Hey uçsam da yuvam sensen,

                Elim-künüm, obam sensen!

 

                Fekat senden ken düşende,

                ayrılıg menden düşende,

                Saçlarıma den düşende

                Boğar aylar ıllar meni,

                Gınamasın eller meni.

 

                dağlarının başı gardır,

                Ağ örpeyin bulutlardır.

                Böyük bir keçmişin vardır;

                Bilinmeyir yaşın senin,

                Neler çekmiş başın senin.

 

                Düşdün uğursuz dillere,

                Nec aylara, nec ıllara.

                Nesillerden nesillere

                Keçen bir şöhretin vardır;

                Oğlun, gızın behidiyardır.

 

                Hey bahıram bu düzlere,

                Ala közlü kündüzlere;

                Kara hallı ağ üzlere

                Könül ister şi’ir yaza,

                Kençleşirem yaza-yaza…

 

                Bir terefin Bahr-i Hezer,

                Yaşıl baş sonlar kezer;

                Heyâlim dolanar kezer

                Kâh Moğan’ı kâh Eldarı,

                Menzil uzah ömür yarı!

 

                Sıra dağlar, ken dereler,

                Ürek açan menzereler…

                Ceyran gaçar, cuyur meler.

                Ne çohdur oylağın senin!

                Aranın yaylağın senin.

 

                Keç bu dağdan, bu arandan

                Astaran’dan, Lengeran’dan.

                Afrika’dan, Hindstan’dan

                Gonah gelir bize guşlar,

                Zulm elinden gurtulmuşlar.

 

                Bu yerlerde limon sarı,

                Eğir salır budagları;

                dağlarının düm ağ karı

                Yaranmışdır garlı gışdan,

                Bir senkerdir yaranışdan.

 

                Lenkeran’ın külü renk-renk,

                Yurdumuzun gızları tek.

                Demle çayı, tök ver görek,

                Anamın dilber kelini!

                Yâdlara açma elini.

 

                Sarı sünbül bizim çörek,

                Panbığımız çiçek-çiçek,       

                Her üzümden bir şire çek

                Seher-seher aç karına,

                Guvvet olsun kollarına.

 

                Min Gazah’ta köhlen ata,

                Yalmanına yata-yata,

                At gan-tere bata-bata,

                Göy yaylaglar beline galh,

                Kepez dağdan Köy göle bah.

 

                Ey âzad kün, âzad insan,

                Doyunca iç bu bahardan!

                Bizim hallı halçalardan

                Ser çınarlar kölgesine,

                Algış küneş ölkesine.

       

                Könlüm geçir Garabağdan,

                Kâh bu dağdan, kâh o dağdan;

                Ahşam üstü goy uzahdan

                Havalansın Han’ın sesi,

                Garabağ’ın şikestesi.

               

                Közel Vatan! Mânan derin,

                Beşiğisen közellerin!

                Âşıg deyer serin-serin

                Sen küneşin kucağısan.

                Şi’ir, senet ocağısan.

 

                Ölmez könül, ölmez eser,

                Nizâmiler, Fuzûliler!

                Elin kalem, sinen defter.

                De kelsin her neyin vardır

                Deyilen söz yadigârdır.

 

                Bir dön bizim Bakiye bah,

                Sahilleri çırag-çırag,

                Burugların haykırarag,        

                Na’ra salır boz çöllere,

                Işıglanır her dağ, dere.

 

                Nazlandıkça serin külek

                Sahillere sîne kerek,

                Bizim Bakü- bizim ürek!

                Işıgdadır kuvvet sözü,

                Seherlerin Ülker közü.

 

                Közel Vatan! O kün ki sen

                Al bayraklı bir seherden

                İlham aldın… Yarandım Men.

                Külür torpag, külür insan

                Koca Şark’ın gapısısan

 

                           Samed Vurgun

                Azerbaycan 1976 Bakü Kril alfabesiyle Sh:7

               

 

 

 

       

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

       

                AZERBAYCAN SENFONİSİ

 

                Yaş Öttükçe telesirem

                               Kezmek uçun, kömek uçun.

                Zirvedeki kar kalağı,

                               Deredeki çiçek uçun.

                Kâh yâdıma köy taladan

                               Ürküp çıhan maral tüşür.

                Kâh kayada uçmak uçun

                               Ganat açan gartal düşür.

                Men de uçmak isteyirem

                               Yeri, göyü bir nefesde

                               Ötüp geçmek isteyirem.

                Meşeleri ağaç-ağaç,

                               Ağaçları budak-budak

                Şeherleri köçe-köçe.

                               Köçeleri bina-bina

                Kezip körmek isteyirem.

                Bura aran ora yaylak

                Heyalimde eniş, yohuş, yakın, uzak

                Azerbaycan-Odlar Yurdu,

                               Azerbaycan-Ana Torpag.

                               *      *

                               

                Yaş öttükçe telesirem

                               Tarihlerin

                               Derinine, dayazına

                               Dalmak uçun,

                Asırların sinesinden

                Keçdiyimiz yola, ize

                Dönüp nazar salmak uçun.          

                Tarihimiz sırla dolu.

                               Hele onun açılmamış

                               Nece-nece düyümü var.

                Deyilmemiş yüz sohbeti,

                               Duyulmamış min sevinci,

                               Min gamı var.

                Okumağa telesirem

                               Babaların tarihini

                               Kitap-kitap, yaprak-yaprak.

                Azerbaycan-Odlar Yurdu,

                Azerbaycan-Ana Torpag.

                               *      *

 

                Neler çekdin?

                               Zaman-zaman

                               él dalınca uzandı el.

                Yâdlar keldi goşun-goşun

                               Seçilmedi yazın, gışın

                Zelzeleden dağılan tek

                               Dağıldı kent, batdı şeher,

                               Pozuldu bent,

                               Yandı çeper

                               Alov yağdı köyden yere

                               Ahşam-ahşam, seher-seher.

                               Senkerlerde kelip keçti

                                       Ayın, ilin.

                él dalınca uzandı el,

                               Daşıdılar servetini,

                Yad éllere kervan-kervan.

                Zaman-zaman

                               Vahıtsız ölüm,

                               Vahıtsız ecel,

                               Vahıtsız hazan…

                               Soldu çemen, saraldı bağ,

                        Köks oturdu

                               Yana-yana

                        Bacı, gardaş,

                               Ata, ana, oğul, uşag.

                Azerbaycan-Odlar yurdu,

                               Azerbaycan-Ana Torpag.

                               *      *

 

                Çekilmemiş bedeninden

                               Pompeylerin sızıltısı

                               Sasaniler vurdu yara.

                Neçe ganlı musibetler

                Nizelerle hakkolundu gaylara.

                               Çaptı sağı, çaptı solu

                                        Yad atlılar.

                İz üstünden açıldı iz,

                Yol üstünden çekildi yol

                               İran,

                                 Turan,

                                   Arap,

                                     Mongol,

                Develiler, katırlılar,

                               Gurd nefsli yad atlılar.

                Keman çekip ok atdılar.

                Nece başı çiyinlerden

                               Kopartdılar.

                Kâh o yandan, kâh bu andan

                Ok atdılar,

                               Çoh atdılar,

                Tarihimiz sırla dolu,

                               Ezel, âhir

                Yazılanlar yazılacag,

                Azrbaycan-Odlar Yurdu,

                Azerbaycan-Ana Torpag.

*      *

 

                Oh atdılar,

                Çoh atdılar

                                Kâh o yandan, kâh bu yandan.

                Ancak yine

                               Sadık kaldı hilkatine,

                                       İzzetine, hörmetine

                İtirmedi liyakati

                        İnsanlığı, nezaketi

                Ağ sakallı dede-baba,

                               Ağ pirçekli nene-ana

                Unutmadı, itirmedi

                Üzündeki tebessümü,

                               Gelbindeki herareti

                Gizlemedi atlı gelen

                               Konağından

                               Arpasını, samanını.

                Kizlemedi heste kelen

                               Konağından

                Öz sonuncu sahlancını,

                               dermanını

                İtirse de döyüşlerde

                               Şenliğini,

                               Bayramını.

                İtirmedi namusunu,

                               Vekarını

                Yorganı yel, yasdığı daş,

                Keceledi çölde, düzde

                               Gayalara sığınarag.

                Azerbaycan-Odlar Yudu,

                               Azerbaycan-Ana torpak.

                               *      *

               

                Köz dikmedik özgelerin

                               Aranına, yaylağına

                Aranımız, yaylağımız ola-ola.

                Köz dikmedik özkelerin

                               Torpağına, daşına biz.

                Öz daşımız,

                               Torpağımız ola-ola.

                Bir yüreği iki yere parçalayıp,

                Bir ülkeni iki yere

                               Bölmemişik.

                Bir gonşunun şerbetine

                Acı katıb,

                               Bir kimsenin kederine

                               Külmemişik.

                Fitne-fesad

                               Bilmemişik.

                Yâd keslerin hücumuyla      

                               Dağılsak da nece kere,

                               Sıhılsak da nece kere.

                Ancak yene baş kaldırıp

                               Yayılmışık tüstü-tüstü,

                               Çohalmışıg ocag-ocag

                Azerbaycan-Odlar Yurdu,

                               Azerbaycan-Ana torpah.

                              

                                   Hüseyin Hüseyinzâde

 

                Seçilmiş eserleri. Azer Neşriyat. Bakü Azerbaycan 1976 Kril alfabesiyle sh:63-67

 

 

 

 

                ÜREKSİZ GETME=YÜREKSİZ GİTME

 

                Sevdiğin gözeling ilk görüşüne

                Sen çalış eli boş çiçeksiz getme!

 

                İlk görüş-sevginin ilk na’mesidir,

                Çiçeksiz getseng de üreksiz getme!

 

                                      Süleyman Rüstem

                                       Azerbaycan-Bakü

 

                   Çağdaş Azerbaycan Şiirinden Seçmeler Kerkük-Irak sh=42 Arap harfleriyle                     

               

 

 

                VERMEREM                                   

                      

                Sen menim vicdanıma dünyanı versen, vermerem

                Bu gözel devranıma dünyanı versen, vermerem.

 

                Sen kılıçlı, men kalemli, öz-öze gelsek, inan

                Tek balam hakda ölüm fermanı versen, vermerem.

 

                En gözel gül bildiğim “gök gül” deki bir damlama

                Yalvarıp, min dil töküp ummanı versen, vermerem.

 

                Ey dilimden, Milletimden sohbet açan,

                Şi’iriming bir satırına Turanı versen, vermerem.

 

                Sen meni, dansan da Millet Tek, bölünmez Vatan

                Tebrizing bir daşına İranı verseng vermerem

 

                Men Süleyman Rüstemem, ulvî güneş âmalime

                Min değil, milyon kızıl kervanı versen, vermerem.

 

                                                               Süleyman Rüstem

                                                     Bakü-Azerbaycan

 

                   Çağdaş Azerbaycan Şiirinden Seçmeler age: sh=21 Arap harfleriyle                        

                      

               

 

 

 

                İSTEREM

 

                İsterem dünyada şair gözlerim kan görmesin

                Bülbülü susmuş, gülü solmuş gülistan görmesin

 

                Can işitsin, can desin yer oğluna, yer oğlumuz

                Arzular açsın kanad, yollarda tufan görmesin.

 

                Bir zaman, min kan gören, min derde şahid gözlerim

                Görmesin öz Halkını, bir an perişan görmesin.

       

                Olmasın eksik gönüllerden gözel, hoş maniler

                Yurdunu bir milleting de, yerle yeksan görmesin.

 

                Min gözelikçin gelip insan bizim dünyamıza,

                Bir gözellik var mı âlemde Süleyman görmesin.

 

                                                  Süleyman Rüstem           

                                                  Bakü-Azerbaycan

                       

                   Çağdaş Azerbaycan Şiirinden Seçmeler age: sh=23 Arap harfleriyle          

               

 

               

 

 

 

 

 

 

 

 

               

                MENİM FELSEFEM

               

                Düğümlü sözlerden, hiç gelmez hoşum

                Aydın hakikattir menim felsefem.

                Vatana, Millete, Kardaş ellere

                Derin mehabbettir, menim felsefem.

 

                Dumanlı arzular, ham hayal değil,

                Şan-şöhret uğrunda kalmakal değil,

                Fitne-fesat değil, puşt âmal değil,

                Hakdır, adâlettir, menim felsefem.

 

                Men çoh belalara germişem sine,

                Hakkı yazmamışam, hiç vakit tersine,

                Ulu babaların yahşi ersine

                Ebedi hürmettir, menim felsefem.

 

                Gerek son verilsin her felakete,

                insanam, düşmenem, zulme vahşete,

                Azaldık âşıkı beşeriyete

                Can-başla hizmettir, menim felsefem.

               

                Zahmetsiz bir ömrüng ne manası var?

                İnsana zafersiz yaraşmaz vakar.

                Kardaşa, yoldaşa, dosta itibar.

                Düşmene nefrettir, menim felsefem.

 

                                    Süleyman Rüstem         

                                     Bakü-Azerbaycan

 

                   Çağdaş Azerbaycan Şiirinden Seçmeler age: sh=22 Arap harfleriyle                    

                      

 

 

 

 

                DAĞ VE TEPE

 

                Dağa-dağ deyirler, çünkü o dağdır!

                Yeniden boy atıp tepe-dağ olmaz!

                Çalış dağa dayan, tepe nedir ki,

                Senin dar gününde o dayak olmaz.

               

                                         Osman Sarı Veli

                                         Bakü-Azerbaycan

 

                Çağdaş Azerbaycan Şiirinden Seçmeler age: sh=85 Arap harfleriyle               

       

 

                 

 

       

 

 

 

                                        

                SEN GETTİNG

               

                Sen getting ele bil dünya boşaldı

                Yaz da geçip getti, yeri boş kaldı,

                Bahar üreğimi sensiz kış aldı,

                Men yaza vurgunam, kışı neylerem?

                                 *      *

                Aşkımı aparıp sen getting demek,

                Aşksız bir göngül neyime gerek,

                Soyuk daşa döndü o günde ürek

                sinemden asılan daşı neylerem.

                                 *      *    

                Hemişe ayrıyık gece-gündüzük,

                Birimiz tepeyik, birimiz düzük.

                Üstünün kaşıyla tanınar üzük,

                Eğer üzük yohsa, kaşı neylerem?

                                 *       *             

                Neye yaşayıram, men neye sensiz?

                Ne yere bahmaram ne göğe sensiz.

                Men ki, kör olmuşam her şeye sensiz,

                Kör gözün üstünde kaşı neylerem?

 

                                            Bahdiyar Vahapzâde

                                              Bakü-Azerbaycan

 

                Çağdaş Azerbaycan Şiirinden Seçmeler age: sh=110 Arap harfleriyle             

               

 

 

                ŞAHİT

 

                Onlar görüşdüler.. Aylı geçeydi,

                Oğlan başkasına: ”Sevirem” – dedi.

                “Ahdinden dönening gözü oyulsun!

                Ay da sevgimize koy şahit olsun”!

                Onlar ayrıldılar…Aylı geceydi,

                oğlan pıçıltıyla “sevirem” dedi.

                Ay girdi buluda özünde keder,

                Korhdu, bir de şahit çekerler.

 

                                             Nebi Hazeri

                                         Bakü-Azerbaycan

 

                   Çağdaş Azerbaycan Şiirinden Seçmeler age: sh=138 Arap harfleriyle

        

 

 

                                                         

                        ŞAİR KARDAŞIMA MEKTUP

 

                Koy söyleyim üreğimin sözünü,

                Bir kere de görmemişem üzünü,

                Nigâranım, yetir mene özünü

                Mehebbetin bağrımdadır şehriyâr,

                Menim ürek ağrımdadır, Şehriyâr!

 

                Kim deyir ki, lisanımız ayrıdır?

                Ne adımız, ne sanımız ayrıdır,

                Ne canımız, ne kanımız ayrıdır.

                Ürek birdir, beden birdir Şehriyâr,

                Vatan birdir, vatan birdir, Şehriyâr!

 

                Havaları ne gözelmiş bu yazın,

                Araz üstden çattı Mene âvazın,

                Yarı canım bu tayında ârazın,

                Yarı canım yanındadır, Şehriyâr

                Şi’iring, sözün ıtırdadır, Şehriyâr.

 

                Gülşenlerde çiçekleri dindiren,

                Gözelleri, göyçekleri dindiren.

                Sevgi dolu ürekleri dindiren

                “Heyder Baban” ne gözeldir, Şehriyâr!

                Ne kaside, ne gazeldir Şehriyâr!

 

                Gurbete yoh, gel öz doğma éline,    

                El uzatsam elim çatar eline.

                And içerem anamızın diline

                Gelişining möhtacıyam, Şehriyâr,!

                Gülüşününg möhtacıyam, Şehriyâr!

 

                Her canlıdan sene bu can yahındır.

                Uzak değil, yol ki, yaman yahındır,

                Kaşla gözün arasından yahındır,

                Gel-gel deyir son beşiğim, Şehriyâr!

                Kurban sene ev-eşiğim Şehriyâr!

 

                Gel gamleri güleklere verim, gel,

                Öz bağımdan sene güller derim, gel,

                Sen meni gör, men de Seni görüym, gel

                Déme ömür hazansızıdr, Şehriyâr!

                Ecel yaman amansızdır, Şehriâr!

 

                Gel Baki’ ye bağım-bağçam gülende

                Birce avuç torpak getir gelende,

                Dostlar katsın torpağıma ölende,

                Belki onda kâma çatım, Şehriyâr!

                Son menzilde rahat yatıym, Şehriyâr!   

 

                Hicran od’u sinemizi yahdı gel,

                Senden ötrü üreğimiz ahdı, gel,

                İsteyirsen éncir-üzüm vahdı gel

                Meclislerde başda otur, Şehriyâr,

                Üreğimde arzum budur Şehriyâr!

 

                Beşikdeki kuş yuhulu körpeler,

                Dodakları süd kohulu körpeler,

                Babaları dağdan ulu körpeler

                Bizi ıvaz edecekler, Şehriyâr!

                Yolumuzla gédecekler, Şehriyâr!

 

                Koy bir de kan çilenmesin torpağa,

                Yer üzünde ne kul olsun, ne aga,

                Şenlik kursun, Tebriz, Merend, Maraga

                Dile gelsin kemanımız, Şehriyâr!

                Bele geçsin devranımız, Şehriyâr!

 

                                          Süleyman Rüstem

               age. sh: 38 Baku Azerbaycan

                     ………………………………

 

 

 

 

 

                Kardaş Tebriz şiirine örnekler:

 

                HEYDER BABAYA SELÂM

 

                Héyder Baba, ıldırımlar şahanda,

                Séller, sular şakgıldıyup ahanda.

                Gızlar ona sef bağlıyup bahanda,

                Selâm olsun şovketüze élüze,

                Menim de bir adım gelsün dilüze.

                               *      *

               

                Héyder Baba, kehlik’lerün uçanda,

                Göl dibinnen dovşan kalhup gaçanda,

                Bahçalarun çiçek’lenüp açanda,

                Bizden de bir mümkün olsa yâd éle.

                Açılmayan ürekleri şâd éle.

                               *      *

               

                Héyder Baba, senin üzün ağ olsun.

                Dört bir yanun bulağ olsun bağ olsun.

                Bizden sora senün başun sağ olsun.

                Héç bilmedim gözellerin néc’ oldı,

                Bilmezidim döngeler var, dönüm var,

                İtginlik’ var, ayrılıh var, ölüm var.

                               *      *

               

                HJeyder Baba, Gurı Gölün gazları,

                Gedüklerün sazan çalan sazları

                Ket kövşenin payızları, yazları,

                Bir sinema perdesidir gözümde,

                Tek’ oturup seyr éderem özümde.

                               *      *

 

                Héyder Baba, göyler bütün dumandı,

                Günlerimiz birbirinden yamandı,

                Birbirizden ayrılmayın, amandı,

                Yahşılığı elimizden alıplar,

                Yahşi, bizi yaman güne salıplar.

                               *      *

 

                Héyder Baba, géce durna géçende,

                Köroğlunun gözi gara seçende,

                Gır atını minüp kesüp biçende,

                Men de buradan téz metlebe çatmaram,

                Eyvaz gelüp çatmayunca yatmaram..

                               *      *

 

                Héyder Baba, senün gönglün şad olsun,

                Dünya varken ağzun dolu dad olsun,

                Sennen göçen tanış olsun yad olsun,

                Déyne menim şâir oğlum Şehriyâr,

                Bir ömürdür gem üstüne gem kalar.

 

                             Tebriz İran- -Şehriyâr

 

                Not: Şehriyâr’ın bu şiiri oldukça uzundur. Buraya aldığım sadece bir örnektir. İleride şiirin tamamını Anadolu Türkçesine çevirisiyle birlikte yayınlamayı düşünüyorum. Şiirin ciddi bir çalışmasını yapan Prof. Dr. Muharrem Ergin’e bu çalışmasından dolayı teşekkür ederim. Onun çalışmalarından çok yararlanıyoruz. Sayın Ergin’in çalışması “Azeri Türkçesi” İstanbul 1971

 

 

 

 

 

       

 

 

 

                Kardaş Kerkük şiirine örnekler:

               

               

                Altını Sarrafa Ver

 

                Ben özüm sihre inanmam, bana sâhir dediler.

                Aklı azlarla konuştum, bana kâfir dediler,

                Küfrümü imana çaldım, verdi hikmetten seda

                Kimi âşık, kim deli, kimi şâir dediler.

                                  *   *   *

                Bağ-ı hikmet bülbülünden bir seda işittiler,

                Kuş dilini anlamazlar, işte şakır dediler,

                Bilmediler, ne sûretle Hakka inandığımı

                Kâh Müselman, kâh Yahudi, gâh gâvur dediler.

                                  *   *   *

                Sözü tahkik etmediler: Göz nedir, ya göz nedir?

                Gül dedim kül anladılar, söze âşir dediler.

                {Felek Oğlu}verme sarraf olmayınca cevheri,        

                Bu pazarda vâhiler, altına bakır dediler.

               

                                                    Felek Oğlu—Telahfer- Irak

 

                        El-Aha>Kardaşlık dergisi sayı 8. 6. yıl. 1966 age: sh=39 Arap harfleriyle

                ……………………………………………

 

 

 

                GURBET YOLLARINDA

 

                Ne talihsiz başım var, bu kaçıncı yolculuk,

                Yine düştüm yollara, yine göründü ufuk,

                Bu hazan mevsiminde gün soluk, benzim soluk,

                Sürünüp gidiyorum bahtımın yanı sıra.

                                 *  *  *

                Ben çok eskiden tanıdım ayrılık lezzetini,

                İçtim ayrılığın zehirli şerbetini,

                Sardım garip gönlüme gecenin zulmetini,

                Bulut gibi akarken gözüme bin hatıra.

                                 *   *   *

 

                Gidiyorum gönlümde ayrılığı duyarak,

                Hayatım tükenecek görünmeden bir durak,

                Rûh gibi etrafım, yollar, kırlar hep kurak

                Cehennem içindeyim, gün kara, gece kara.

                                 *   *   *

                Sür atın arabacı, git ufuklar boyunca,

                İçerimde ayrılık bir kızıl kor koyunca,

                Artık dertlenmiyorum ayrılığı duyunca,

                Benimle dökülenler çok imiş bu yollara.

                                 *   *  *

                Garipler tapınağı, ey derdime dert katan,

                Senin uğruna yazdım destan üstüne destan,

                İsmin dudaklarımda tatlı bir name; Vatan

                Gittikçe solmadayım bu dertliler hanında

                                 *   *   *

                Bir gün olsun kurtulsam ben bu acı kederden,

                Bir haber gelse bana güller solduğu yerden,

                Rüyamdaki hayâlim solup, rengi bitmeden,

                Cümle deniz tuzları toplanmış gör başımda.

                                 *   *   *

                Ben ömrümü harcadım bu gurbet yollarında,

                Derdimin sonu gelmez bugün gibi yarın da,

                Ölürsem, kavuşmadan ömrümün baharında,

                Kazın kabrimi benim Yurdumun kucağında.

                                            

                                                     Nesrin Ata Erbil

                                    

                    El- Aha; Kardaşlık Dergisi.  age: Sayı: 12. sh: 31.

                   Nesrin Ata Erbil Hanım kadim Türk Yurdu Erbil’in asıl sahiplerindendir.               

                …………………………………………..

 

                                            

                                                 

                                                

                SAĞ KİŞİ

               

                Sağ kişi her ne giyse üstü parlak görünür.

                Doğru oldukta her yerde yüzü ak görünür.

 

                        Döğüşen yıllar ile, her yiğidin gözde boyu:

                        Ordu önünde yücelmiş göğe sancak görünür.

       

                Yurdu, yurttaşına yan gözle bakan bir çılgın

                Göğe yükselse bugün de yine alçak görünür.

 

                        Urbası olsa ipek göğsüne elmas taksa

                        Kötü zengin göz önünde yine çıplak görünür.

 

                Gözün aç, duygunu topla, uyan aldanma sakın,

                Bugünün gençleri her yerde çok oynak görünür.

 

                        Şimdi Yurdunda gövermiş bugünün her çiçeği:

                        Gözün önünde tikendir, sana leylak görünür.

 

                        Ne kadar urbası şık olsa boyu eğri olanın,

                        Doğru bir gözle bakılsa yine taslak görünür.

 

                Kendi belinden inen beslediğin öz oğlun,

                Toplamış olduğun her nesnede ortak görünür.

 

                        Ne gözeller, ne yiğitler ezilip hep gitti

                        El, ayak, gövde imiş şimdi şu toprak görünür.

 

                Nice bin kahraman erler kellesinden olmuş

                İçki onda içilir eldeki bardak görünür.

 

                        Nice hakan, nice nemrut, nice firavun tahtı

                        Toprağından yapılıp gözde bugün tak görünür.

 

                Ozanın duygusu od, sözleri bir od gibidir.

                Püskürür her yana odlar, dili çakmak görünür.

 

                        Gözelin her bakışı, her gülüşü çok datlı

                        Sözü şeker, dili baldır yüzü kaymak görünür.

 

                Anadan doğduğu günden beri Sadık ağlar

                Ağlamaktan gece-gündüz gözü ırmak görünür.

                

                                                            Mehmet Sadık

 

                     El- Aha>Kardaşlık dergisi age: 3. yıl Şubt 1964 Say:10. sh:31. arap harfleri

 

                       

 

                 TALİ’İM/TALİHİM

 

                Safha-i bahtım açarsam leylden sevda çıkar

                Hâsılı ömrüm cihanda ah vâveylâ çıkar.

 

                Sızlayan kalbim için nevruz günü,

                Hangi bir gül zara gitsem bir kuru sahra çıkar.

 

                Kûyu Mahbubu-u Huda’ya Hac için etsem sefer,

                Başıma taşlar yağar, karşıma ejderha çıkar.

 

                Padişah beni davet kılarsa sofra-i vâlâsına,

                Su-i hazzımdan ya tuzsuz pilav, ya çorba çıkar.

 

                Öyle bedbaht bir kulum ki, çarşıda satsam kefen,

                Kimse ölmez, ya kefensiz gömmeğe fetva çıkar.

 

                Zaman değirmeninde buğday öğütsem ekmek için

                Ya değirmene su gelmez, ya unum arpa çıkar.

 

                Satın alsam bir Habeşi köle getirsem evime,

                Kendi Anter, Ceddi Kisra, Dayısı Dara çıkar.

 

                Ekmeğim şor, suyum acı eylemiş Allah benim,

                Uğruna can verdiğim yârlar bana ağyar çıkar.

 

                Akrabaya yüz çevirsem, akrebi cengar olur,

                {Ayet-el Kürsi} takarsam başıma belva çıkar.

 

                Girmesin bedbaht olan mahşerde Ya Rab Cennete,

                Girişiyle şer kopar, Cennette de kavga çıkar.

 

                Bir-biri üzre bıraksam gördüğüm nekbetleri,

                Boyları Kandil dağından yükselir bâlâ çıkar.

 

                Şitilleyip ümit bağına ektiğim sibi emel

                Ya kurur, ya acı kavun, yahut piç bakla çıkar.

 

                Öyle meyletmiş kaza her dem belâlı başıma,

                Öyle gölgemden beni takipte evla çıkar.

 

                Hangi bir dilsiz borçlu üstüne açsam mahkeme

                Dil açar hâkim önünde bülbl-i Şeyda çıkar.

 

                Hak desem küfretti derler, can desem dert bulurum,

                Atlas döşek üstüne yatsam adi bir gönya çıkar.

 

                Lal olur derhal imam, ardında kılsam ben namaz,

                Abdest alsam Fırat’ta çeşme-i kalya çıkar.

 

                Mey satarsam sirke olur, et tuzlasam etim kokar,

                Altın döşetsem, altın elimde toprak asa çıkar.

 

                Kabe’ye vakfeylemekçin kandil alsam Mekke’de,

                Nûru olmaz yansa, yahut zulmet-i Beyza çıkar.

 

                Rızkımı temin için çocuk okutsam tekkede,

                Altı yaşında bir çocuk karşımda bir molla çıkar.

 

                Yüzüme berber tıraş ettikte ursa  {pudra}

                Kara bahtımdan o pudra, bir kara {sürme} çıkar.

 

                Evde fikrettiğim çarşıda çıkmaz hiç benim,

                Tatlı dilli papağan beslesem, bir karga çıkar.

 

                Hangi şeyhin yanına gitsem tarikat almaya,

                Lal olur, yahut teceddüt ehli sima çıkar.

 

                Harmandan on koz alsam derdime derman için,

                Sülüsü b...k lu, sülüsü küflü, gerisi köre çıkar.

 

                Lanet olsun böyle şansa, balımı etmiş veba

                Âhû gözlü dilber alsam bir gözü şehla çıkar.

 

                Zemzem suyu ile gusleyler isem yevmüttavaf

                Hakke peyda eyleyüp canımda ekzema çıkar.

 

                Dost için dersem karanfil bende kılbaşı olur.

                Gonca gül koklar isem yüzümde bir yara çıkar.

 

                Hazreti {İdris} benimçin biçmiş olsa bir yelek,

                Bed gelir boyu, na kolay sıkma çıkar.

 

                Merhaba verdimse dosta {mür cefa} verdim sanır,

                İmtihanda yazdığım doğru nameler {LA} çıkar.

 

                Gözüme derman bırakmak isteyen göz doktoru,

                Ağzıma derman bırakır şaşırır â’ma çıkar.

 

                Hazret-i {Hattab} hasmım tefrim etse Mazluma,

                Hükmünü icraya verse belgesi ibra çıkar.

 

                                                               Osman Mazlum

 

                        El- Aha Kardaşlık dergisi age: sayı:4--6. sene. 1966 sh: 25 Kerkük-Irak

                ………………………………………

 

 

               

                G A Z E L

 

                Gözü fettan sevenin başına çok fitne gelir

                {Ne koyarsan kazana, çömçeye ol nesne gelir.}

 

                Sana feryadı çabuk yetirir bâd-ı saba

                Harem ağası kolay yol ile mabeyne gelir.

 

                Seni bir harf ile Leylalara anlatmak için

                Daha gök kubbede bir doğmamış Ay zihne gelir.

 

                Bahar oldukta göçer sahn-ı gülistana hezar

                Yeni açmış güle aşk yolunu telkine gelir.

 

                Feleğin biçtiği hulle kime tam gelmiş olur

                Yakası düzgün olursa eteği boyna gelir.

 

                Kamer-i sun’iye yüklet gamını yolla göğe

                O zâlim belki acır {Mazluma} bir dine gelir.

 

                                                    Osman Mazlum

 

                        El-Aha>Kardaşlık Dergisi. age: 1967 Mayıs-Haziran 7. yıl sayı: 1-2. sh:35.

 

 


 
  2025 © Bilge Ata. Tüm Hakları Saklıdır.   Son Güncelleme Tarihi: 05.07.2017Tasarım & Kodlama: -