ÇALINAN TÜRK TARİHİ
ÇANG ÇİNG
1975 yılında Bağdat Üniversitesinde Yüksek Lisansımı yaparken Yabancılar Bölümünde, pratik konuşmalarımızın gelişmesi için bir kursa katılıyordum. Bu kurslarda dünyanın dört bucağından insanlar, Ortadoğu’ya doluşmuşlardı. Ortalıkta binlercesi cirit atıyordu. Bütün ülkelerin ajanları, Ortadoğu’yu mesken tutmuşlardı. Buralarda Arapça öğrenme görüntüsünde Ortadoğu’ya akın etmişlerdi.
Çinlisi, Rus’u, Bulgar’ı, Yunanlısı, Hırvat’ı, Alman’ı, İngiliz’i ve daha niceleri Irak’a doluşmuşlardı. Onların pek çoğu, yabancılar kursuna katılıyorlardı. O dönemin en kudretli önderi ise Saddam Hüseyin idi. Iraklı gençler, Saddam’a korkunç bir bağlılık gösteriyorlardı. Irak, sadece ithalat yapıyor, elde ettiği petrolün geliriyle tüketim ekonomisi çağını yaşıyordu. Eline çantasını alan uzman tanıtımcılar, buralarda kendi ülkelerinin ürünlerini tanıtıyor, pazarlama haddenden aşmış gidiyordu.
İşte böyle bir Ortadoğu’da ben ve birkaç arkadaşımla hem Türkiye’yi tanıtıyor, hem de Iraklılarla dostluk ilişkileri kurarak Ülkemizi buralarda temsil etmeye çalışıyorduk.
Yanımda Kayseri Dedeman orta Okulu'ndan değerli ve kadim dostum Ali Başeğmez Beyefendi vardı. Çok değerli bir insan olan Ali Başeğmez, hem adına ve hem de soyadına uyan üstün karakteriyle seçkinleşiyordu. Ben de böyle bir arkadaş ile yabancı bir ülkede bulunduğum için çok bahtiyarım.
ÇİNLİLER VE ÇANG ÇİNG
Bir ara mola sırasında, aynı kursta birlikte bulunduğumuz bir kaç Çinliyi, bir Arap profesöre Çin'e gelmesi için ısrar etmekte olduklarını gördüm. Yanlarına vardığımda Arap'ın isteksiz olduğunu sezdim. Konuşmaya katılarak bu Arap Profesöre, “Türkiye daha yakındır, daha gelişmiştir” diyerek Türkiye'ye gelmesini teklif ettim.
Çinliler: “Türkçe zor bir dildir. Çin'ce kolaydır” dediler. Ben de Türkçede halk arasında ecnebi diller için: “ Fan-fin” denildiği gibi Çince için: “FANG FİNG, ÇANG ÇİNG“ dedim. Benim bu sözüme Çinliler oldukça şaşırdılar. Hepsi bir ağızdan: “Üstat Rüstem: -ÇANG-ÇİNG-'i biliyormuş” demeye ve hayretten ne yapacaklarını şaşırmaya başladılar. Bu sefer şaşırma sırası bana gelmişti. Ben öylesine bir tekerleme olan bir söz söylemiştim. Ama şimdi görüyordum ki, bu sözün bir anlamı varmış. Yarabbi ne etsem, ne eylesem derken Rabbim imdadıma Arap Profesörü yetiştirdi. O, merakla: “Bu ÇANG-ÇİNG ” ne demektir? Diye soruşturmaya başladı. Çinliler Arap Profesöre: “ÇANG-ÇİNG” “ÇİN SEDDİ” demektir” dediler. Şükürler olsun yükümü Arap profesör üstümden almıştı.
Ben hiç vakit geçirmeden cevabımı yapıştırdım:” İşte o Set’ti, Türklerin korkusundan yaptınız” dedim. Bu sefer, şaşırma sırası yeniden Çinlilere gelmişti. Onlar hep bir ağızdan: “Türkiye nerede, biz neredeyiz? diye bağrışmaya başladılar. “Türkiye, Asya'nın en Batısında, Çin en Doğusundadır. Biz sizden neden korkalım?” dediler. Ben de: “Hun Türk'leri, Çin'i işgal etmek istiyorlardı. Bu Setti onun için yaptınız. Yine de Hun Türk'leri Çin'i işgal ettiler “ dedim. Siz kendi tarihinizi bilmiyorsunuz. Biz Asya Kıtasının asıl kurucularıyız.” Dedim. Çinlilerden bir kaçı oraya-buraya koşuşturmaya başladılar. Sonunda bir Çinli profesör bulup getirdiler.
Çin Setti’nin kuruluş amacını ona da anlattım. Beni dikkatle dinledikten sonra Çinlilere dönerek, “Üstat Rüstem’in anlattıkları: {SAH}” dedi. {SAH} Doğru, gerçek demektir. Çinliler, neye uğradıklarını şaşırmışlardı.
Bu olaydan sonra Çinliler, ne zaman beni görseler, neredeyse esas duruşa geçer, beni selamlamadan bir adım atmaz oldular. Hatta benim olduğum yere gelirken mutlaka selam verir, öyle geçerlerdi.
Türk tarihi hem kahramanlık, hem bilim, hem de medeniyet tarihidir. Bunu çarpıtanların, Muazzam Türk tarihini sadece savaşlara bağlamaları kabul edilemez.
Temmuz 1975 Bağdat Ün.
Rüstem KOCADURMUŞOĞLU
Eğitimci-Yazar-Teolog-Kökenbilimci
Bilge Ata- Ξ̲̅ ✫TÜRKİYE Ξ̲̅✫ |