MİLLİ TÜRK REFLEKSİ UYANMIŞTIR
Türk Milleti; ORDU-MİLLETTİR. ORDU-MİLLET demek:
“MİLLET ORDU, ORDU DA MİLLET” demektir. Bunun için:
Analar kuzularını, Yasin’lerle, Fatiha’larla Orduya teslim ederler.
Ordu-Milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah’ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en Son Dinin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Yahya Kemal
Milletin, Devletin tehlikeye girdiği algısı alınmaya başlandığında Türkler, kendiliğinden: “ORDU-MİLLET” hailini gelirler. Bu, Türklerde İlâhi bir vergidir. Türklerde şehidlik, “UÇMAĞA” gitmektir. Kur’an-ı Kerim’de de böyledir. Türkler, kadim Yurtları olan Güneydoğu Anadolu’nun dağlarına, taşlarına 17 bin yıl önce “Ulu Tanrı’ya Kavuşmak” anlamına gelen “UÇ” damgaları kazıdılar. Şimdi Güneydoğulu kadınların çenelerindeki dövmeler, halı ve kilimlerdeki damgalar: “UÇ” TAMGASIDIR. “UÇMAK” ise, İslamiyet’in tebliğ ettiği “CENNET” inancının Türkçe adıdır.
Türkler Milletin, Vatanın tehlikede algısını almaya başladıkları anda, Birliği koruma refleksi denilen bir içsel gücün, kendiliğinden devreye girdiği görülür. Bir kişiye ansızın bir boğa saldırsa, o kişinin vücudunu bir sıcaklık kaplar, beynine kan hücum eder ya, işte Milli bir tehdit algılaması sezdiği andan itibaren de Türk’ün bedeninde, kimyasal bir uyarı sistemi harekete geçer. Bu korunma salgısı salındıktan sonra Milleti, Devleti, Vatanı, Irz ve namusu koruma refleksi uyanır. O andan itibaren Türk’ün bütün ruhi melekeleri, öz benliği, fiziksel kimyasal ve ruhsal bileşimi, kutsal Türk varlığını koruma, kollama refleksi şeklinde yoğunlaşarak ortaya çıkar.
Türk, tarihte böyleydi, Kur’an-ı Kerim’le tanıştıktan sonra ise bu refleks, yenilmez bir güç haline geldi. Türk’ün Milli vicdanında var olan bu Milli Türk Refleksi, şimdi yeniden doğmaya başladı. Bu Milli Türk Refleksini, iktidar kaygısı, mal-mülk sevdası, makam-mevki, hırsı gibi, ihtiraslarla karıştırmayınız. Bunlar, alt benliğin, nefsani ihtirasların karanlık boyutudur. Millî Türk Refleksi ise Türk’e özgü korunma refleksidir, yücedir.
Türk’ün algılamaya başladığı Milletin, Devletin, Vatanın, büyük bir tehdidin içine sürüklenmekte olduğu algısı, belli bir yoğunluğa ulaştığı andan itibaren, o ana kadar bir birleriyle kanlı, kinli -yağılar-düşmanlar olan Türklerin, kalplerindeki kin karası düşmanlıkların kendiliğinden silinmeye, yerini bir birlerinden uzak düşmüş baba ile oğulun hasretle kucaklaşmalarına bıraktığını görürsünüz. Devletin, Milletin, ırz ve namusun, tehlikeye girdiği algısı, sezildiği anda, ayrı baş çekmiş, kandırılmış, küstürülmüş Türkler, görünmez manevi bir güç tarafından bir birlerine kalpleri ısınır, sonra tokalaştırılır, kucaklaştırılır.
Ruhunda, vicdanında, iman ve ihlasında sağlam kalmış, kendi ruhunu, manevi iklimini, vicdanî üst benliğini Türk ve İslam düşmanlarına haraç mezat satmamış Türklerde, bu yüce davranışlar ortaya çıkar. Tarihte Ruhunu, vicdanını, öz benliğini Çin’liye satan Türkler, bu kutsal üst benlikten uzaklaşmış oldukları için sonunda Çinlileşmişlerdir.
Çağdaş Türklerde Milli benliğini, Milli kimliğini, emperyalistlere, teslim etmemiş, bağımsız düşünebilen, benliği sağlam kalmış olan Türk evlatlarında bu kutlu irkilme, Milli varlığına sahip çıkma refleksi, binlerce yıl Türk varlığını nasıl koruyup kolladıysa, bundan sonra da aynı şekilde koruyup kollayacağını, bütün dünya şaşkınlıkla görecektir. Milli kimliğini, ruhunun bağımsızlığını, İslam’ın Yüce değerlerini emperyalistlere pazarlamış, iman ve ruh yoksunu vicdansızlar, emperyalistlerin köleleri olmuşlardır. Bunlara {KÖLEMPER}, emperyalistin kölesi, {EMPERUŞAK} emperyalistin uşağı denir.
Bu gün, şanlı birleşme istekleri de bütün Türklerin arasında yıldırım hızıyla yayılıyor. Bu; Vatan tehlikede algıları, şu anda Anadolu’yu aşmış, öteki Türk coğrafyalarında ve Müslüman Türk’ün olduğu her yerde bütün ufukları kaplamıştır. Kaynaşma işlemi devreye girmiştir. Bunun en belirgin örnekleri, Dün SAĞ-SOL, ALEVİ-SÜNNİ diye kamplara böldürülen ve birini, ötekine öldürtülen gruplar, şimdi kaynaşmaya başlamıştır.
SAĞ-SOL, ALEVİ-SÜNNİ ayırımındakilerle bizzat yüz yüze görüştüm. Milli kaynaşma, vatan kaygısını kodlayan o muhteşem Türk Refleksinin, bütün Türklerin arasında hayır ve bereket yağmurları gibi yağmaya, kol kanat çırpmaya başladığını gördüm. Dün, bir birleriyle kıyasıya dövüştürülen sağcı-solcu, Alevi-Sünni diye bir birinin gırtlaklarına sarılanların, Eshab-ı Kehf uykusundan uyanmaya başladıklarını gördüm.
Anadolu’nun köylerine, kentlerine gittim. Orada Milletimizin çocuklarının aralarındaki anlaşmazlıkları, siyasi çekişmeleri bir kenara iterek, bir araya gelmeye, vatan ve Milletin tehlikesi hakkında görüş alışverişinde bulunmaya başladıklarına bizzat tanık oldum.
Türklerin Millet, Devlet, Vatan tehlikeye girdiği andaki bu Milli Refleksinin en önemli kanıtı: “HISIM HISIMI YİTMİŞ, YAR BAŞINDA TUTMUŞ.” Atasözünde gerçek anlamını bulmuştur. Çünkü Türkler, bir birinin hısımları, akrabalarıdır. Bir birleriyle kanlı-kinli düşmanlar haline getirilmiş bile olsalar, ortak tehdit, ortak tehlike karşısında Türkler, derhal birleşme iklimine girer, aralarındaki bütün anlaşmazlıkları sıfırlayarak yeni bir sayfa açarlar. Şimdi bu sayfaların açıldığını şükürler olsun görüyoruz. Kaynaşma işlemi başlamıştır.
NEFİSLERİNİZİ KIRIN. KUCAKLAŞIN. TEK VÜCUT OLUN!
ANADOLU’NUN KURTULUŞUNUN PANZEHİRİ, BİRLEŞMEDEDİR!
{GENİŞ BİLGİ: www.bilgeata.com TIKLAYINIZ.}
|