KIZILDERİLİ SOYKIRIMI
NOT: Ana sayfadaki Anketimize Lütfen katılınız.
AMERİKA ADI VERİLEN KITAYI, 15-20 BİN YIL ÖNCE, KIZILDERİLİ TÜRKLER KEŞFETTİLER.
Avrupalı sömürgeciler, M.S. 1492 yılından itibaren Kızılderililerin on binlerce yıllık Öz Yurtlarını işgal etmeye başladılar. Daha sonra da yeni bir kıta keşfettiklerini ilan ettiler. Aslında ve gerçekte bu Kıtayı keşfedenler; Kızılderili Türklerdir. Bu keşfin tarihi: M.Ö. en az 15-20 bin yıl öncedir. Avrupalı sömürgeciler, bu Kıtaya vardıklarında bu Kıta insansız, medeniyetsiz, el değmemiş bakir bir kara parçası değildi, aksine insanlarla, kentlerle, köyler ve kasabalarla ağzına kadar dolu, büyük medeniyet eserleriyle baştan-başa kaplı, bayındır bir Kıta’ydı. Sömürgecilerin biz keşfettik demeleri, en büyük yüzsüzlük, bir hakkın kapsıdır.
Avrupalı sömürgeciler, Kızılderili Kıtasını işgal ettikten sonra, Kıtanın asıl sahiplerini SOYKIRIM’LARLA yok ettiler. Oysa bu Kıtada Kızılderili Türkler, 15-20 bin, on beş-yirmi bin yıldan bu yana, medeniyetler İmparatorluklar kurmuşlardı. Yüzsüz Avrupalılar, 500 seneden beri de insanlara bu yüzsüzlüğü anlata-anlata beyinlerini çaldılar. Beyni çalınanlardan birisi de ben’im. Ben de şu araştırmalarımı yapmadan önce, Kristof Kolomb, Ameriko Vesbucci, Magellan adlı sömürgeci kaptanların sahte masallarını okuya-dinleye, beynimizi çalmışlardı. Hatta gençliğimizde Kızılderili kovboy filmleri seyrederken, Kızılderililer gaddar, yobaz, vahşiler olarak gösterilir, Amerikanlı coniler de bu vahşilerden insanları kurtaran kahramanlar olarak sunulurdu. Bu filmleri seyredenler, o Amerikanlı conileri, gerçek kahramanlar, Kızılderilileri de vahşiler olarak algılar, conileri, ver yansın eder alkışlardık. Demek ki, bu emperyalistler bizlere daha kimleri, neleri alkışlatmışlar? Onlar neleri, nasıl, niçin, neden, neye göre düşünmemizi istiyorlarsa, bizler hâlâ onların oluşturdukları gündemlerle yatıyor, onlarla kalkıyor olduğumuzu, şükürler olsun gönül gözlerimizi açan Ulu Yaratanımız açtı. Açtı da, gerçek nedir, yalan nasıldır görmeye-algılamaya başladık. Şu Avrupalılarla, Amerikanlılar ne söyleseler, bunları Tanrısal/İlâhî Buyruklarmış gibi kabullenilmesini, kabul edemiyorum.
Keşfetmek demek, o şeyin veya o şeylerin, o yerin veya yerlerin daha önce hiçbir kul, kişi, kişiler, ekipler tarafından bulunmamış, bilinmemiş, el değmemiş olması demektir.
Amerika adı verilen kara parçasının Kristof Kolomb ile Ameriko Vesbucci tarafından keşfedildiğini iddia etmek bilimlere, hakkaniyete, insan haklarına, hukukun temel ilkelerine aykırı, hukuk ihlâlidir.
Ben, şimdi Türk Patent Kurumuna başvursam, bu Ülkenin kâşiflerinin Türk kökenli Kızılderililer olduklarının tescil edilmesini talep etsem, bu talebim kabul görür mü? Bilmiyorum. Bu talebimi Bilgeata (bkz. TÜBUK) TÜBUK, teklif ettiğimiz gibi kurulduğu zamana saklıyorum.
Kızılderili Türklerin öz Yurtlarına ilk ulaşan Kristof Kolomb adlı sömürgeci kaptan, daha sonra ikinci dalgada Ameriko Vesbucci adlı sömürgeci başka bir kaptandır. Gözlerini sadece altın ile kan bürümüş zâlimler, Kızılderili kıtasına ulaştıklarında gördükleri medeniyet eserlerinden şaşkına dönerek, bunlarda çok altın olmalı diyerek, akla-hayale gelmedik işkencelerle altın toplamaya başladılar. Daha sonra da o medeniyetleri ve onları kuran medeni Türk Kökenli Kızılderilileri, dünyanın eşini, benzerini görmediği bir soykırıma uğratarak soylarını-soplarını geçirttiler. Nice büyük medeniyetler kurmuş, bayındırlık alanlarında şimdiki dünyanın bile mahiyetini kavrayamadığı eserler yapmış olan Türk Kökenli Kızılderililere vahşiler, barbarlar, yerliler şeklinde en ağır hakaretleri yapan bu bağnaz, zalim kan emici Avrupalı sömürgeciler, bu medeni dünyanın bayındır insanlarının soyunu-sopunu yok etmek için var güçleriyle yüklendiler.
O günkü Avrupalı sömürgecilerin bugünkü torunları da, aynı oyunları şimdi bile pazarlamaktan bir an bile geri durmuyorlar. Şimdi onlar dünya uluslarına demokrasi, insan hakları getireceklerini söyleye-söyleye ülkeleri silahlı güçleriyle işgal ediyor, o ülkelerin tepelerine, on binlerce tonluk bombalar yağdırıyorlar. Buna da demokrasi getirmek diyorlar.
M.S. 1500 lü yıllarda, Avrupa Kıtasının toplam nüfusu 90–100 milyon dolayındaydı. Aynı dönemde Kızılderili Kıtasındaki Kızılderili Türklerin toplam nüfusu ise 120 milyonu aşkındı. Bu Kıtayı ilk keşfedenler de Kristof Kolomp, ile Ameriko Vesbucci değil, Türk kökenli Kızılderililerdi. Bu Kıtanın keşfi de M.S. 1492 yılında değil günümüzden en az 15–20 bin yıl önceydi. Şimdi 2010 yılı itibariyle Avrupa’nın toplam nüfusu: 500-600 milyon dolayındadır. Avrupa nüfusu artmadığı halde, Kızılderili Türklerin nüfusları hızlı artmakta olduğuna göre 2010 yılı itibariyle en az 1,5—2. bir buçuk iki milyar dolayında olmaları gerekiyordu. Oysa şimdi 2010 yılında Kızılderili nüfusunun nerede ise bir-iki milyon bile olmadığı dikkate alınırsa, bugünkü Avrupa kökenli işgalci sömürgecilerin dünkü ataları ne denli korkunç bir GENOCİD/ SOYKIRIM yapmış oldukları kolayca anlaşılır. Avrupa kökenli Amerikanlıların, bu günkü soykırımcı torunları, şimdi kalkmışlar dünya’yı 625 küsur yıl adaletle yönetmiş bir Milletin torunlarına soykırım suçlaması yamamaya çabalıyorlar. İnşallah bu uğursuz çabaları boğazlarında düğümlenir. Onlar kendi utanılacak geçmişlerine baksınlar.
ABD’nin Temsilciler Meclisinin alt Komisyon’unda oylanan ÇAKMA ERMENİ SOYKIRMI TASARISI sırasında kendilerini adalet dağıtan, dünya’yı yöneten ülke olarak gösteren şu temsilciler, dönüp uzak artlarına ve yakın geçmişlerine baksınlar. Orada ne ağıtlardı, feryatlar, duyacaklar. Medeni olmak demek, önce insan olmak, sonra insan haklarına saygılı olmak, “sana yapılmasını istemediğin bir şeyi, başkalarına yapmamak” demektir. “Ben güçlüyüm, her aklıma eseni, her çıkarıma olanı yaparım” demek, düşüncelerin en bayağısıdır. İnsan hakları ihlalleriyle çalkalanan ABD’nin insan hakları ihlalleri çetelesi utması, ne büyük insan hakkı ihlalidir.
Geçmişleri Soykırımlarla lekeli Amerikanlı, Avrupalı Devletlerin bu günkü torunları, 100 yıl önce yaşanmış bir olay hakkında hâkimler, savcılar, tanıklar, sanıklar hepsi kendileriymiş gibi yargılama yapıyorlar. Bununla da Osmanlı Türklerine evrensel bir suç yüklemeye çabalıyorlar. Bizde işinin ehli Devlet adamları olsaydı, bu parlamento kararları çıktığı andan itibaren hangi ülke böyle uğursuz bir karar almışsa, derhal o ülkeye karşılığı verilirdi. ABD’lilerin kendi tarihçi bilginlerinden yüz bilgin çıktı: “Ermeni Soykırım yalandır, bilimsel bir gerçekliği yoktur.” dedikleri için onların bir kısmı ya dövülmüş, ya kovulmuş oldukları biliniyor. Bu bilginlerin seslerini kıstırdılar. Ama bizim sesimizi inşallah kıstıramayacaklar. Bu Siteyi, beni iç ve dış mihraklar sustururlarsa, Yüce Yaratanımın izni ile yenisini daha güçlü olarak açacağımı unutmasınlar.
YETKİLİLERİMİZ
Osmanlı’yı suçlayanlara gerekli yanıtları yetkililer vermekle yükümlüdürler. Yetkililerimiz, meydanlara topladıkları kalabalıklara karşı, bağıra-çağıra, konuşmakla ABD’ye ve Avrupalıya yanıt vermiş olamazlar. Bu uygulama, Yüce Milletimizi oyalamaktan öteye iç siyasete yönelik bir taktik olarak tarihteki yerini alacaktır. Televizyonlardaki haber sunucularının iki de bir: “Filan kişi filan kişiye sert çıktı, filan yetkili ABD’nin Komisyon başkanına sert çıktı” demekle sert çıkılmış olunamaz. Elin ABD’lisi, AB’lisi, sizin çıktığınız sertlerinizi kıskıvrak yakalar, kör düğüm eder, onu da bizim başımıza bela olarak sarar. Nitekim sarıldığı da ayan-beyan görüldü. Yöneticilerimiz, ona-buna sert çıkmakla mı, kendilerine verilen görevleri yapmakla mı yükümlüdürler? Yöneticilerimiz, Yüce Milletimizin kendilerine verdiği görevleri gerçekten layık-ı vech’i ile yapmışlar mıdır? Yaptıklarına inandıklarını iddia ediyorlarsa, sonuç meydandadır. Dün ABD’liler, şimdi 11 Mart 2010 İsveçliler çakma soykırımı kabul ettiler. Yetkili ve etkililerimiz görevlerini gereği gibi yapmışlarsa, olanları neden engellemediler? Haydi oldu diyelim. O zaman bunun gereği, meydanlarda veya kameralarının önünde bağırıp-çağırıp onu-bunu suçlamak mıdır? Milletimizin başına örülen çorapların ilmikleri, gün geçtikçe gırtlağımızı sıkacak raddelere gelmeye başladı. Karşıt ülkeler, bize karşı düşmanca tutum ve davranışlarıyla ne yaptılarsa, onlara karşı aynısını kullanmak ve Yüce Milletimizin alnına sürülmek istenen şu kahpe damgaya karşı derhal ve acilen Yüce Meclisi toplayarak karşı tedbirleri almak gerekmiyor mu? Çözüm, meydanlarda mıdır, TBMM’nin Çatısı altında mıdır? Bu konuda bir sıkıntı varsa bunu, Yüce Türk Milletine eksiksiz ve açıkça anlatsınlar. “Biz şundan dolayı, şunları yapamıyoruz, şu, şu engellerle karşılaşıyoruz” desinler. Milletimiz de karşı-karşıya bulunduğu tehdidin nelerden ibaret olduğunu görsün. Buna en çok Yüce Türk Milletinin hakkı vardır. Bir sıkıntı varsa Milletimizle neden paylaşılmasın? Böyle bir şey yoksa o zaman neden gereği yapılmasın? Bu Yüce Millet, ne badireler atlattı. Allah Zül Cellal’in İnayet ve Bereketiyle bunları ve daha nicelerini atlatırız, artanına da katlanırız.
KISSADAN-HİSSE Hz. SÜLEYMAN’IN DEVESİYİLE KARINCALAR
Hz Süleyman‘ın devesi, gider karıncaların köresine/yuvasına ağnarmış. Karıncalar deveye: “Ne olur, bizim ocağımızı yıkma” diye yalvarırlarmış. Küstah, haddini bilmez, elindeki güç ile şımarmış deve:” Ben Hz. Süleyman’ın devesiyim. Siz kim oluyorsunuz da, bana yapacağım işi öğretmeye çalışıyorsunuz. Sizi ezim-ezim ezerim” diye çıkışırmış. Karıncalar deveye söz geçiremeyince, Hz. Süleyman’a başvurmuşlar. Hz. Süleyman deveye ne kadar nasihat etmiş ise, söz dinletememiş. Bunun üzerine karıncalar yerin altını kazdıkça kazmışlar. Öyle kazmışlar ki, her yan büyük horputlar haline gelmiş. Karıncalar kazı işini bitirince kuluçkadaki yumurtalarını da ağızlarına alarak başka bir köre’ye/yuvaya göçmüşler. Deve aynı küstahlıkla kalkmış, karıncaların köre’sine gelmiş, ağnamaya başlamış. Bir süre ağnadıktan sonra, karıncaların köre’sinde/yuvasında bazı çatlamalar görmüş. Küstah, şımarık deve, kendisinin büyüklüğünü tanımayan bu densizlerin haddini bildirmek için daha güçlü olarak ağnadıkça-ağnamış. Karıncaların köre’sini darma-dağın ettiğini sanıyormuş. Karıncalara haddini bildirirse, ötekilere de gözdağı olur diye düşünüyormuş. Deve ağnadıkça çatlaklar yarıklara dönüşüyor, küstah deve, daha saldırgan oluyormuş. İşte ne olmuşsa o sırada olmuş. Karıncaların küçücük ağızları ve minnacık ayaklarıyla kararlı ve azimli olarak kazdıkları köre, büyük bir gürültü ile yere batmış. Küstah, şımarık, haddini bilmez uğursuz deve, büyük bir hızla yerin altına çakılmış. Bir süre kendine gelememiş. Kendine geldiğinde ise işin-işten geçtiğini anlamış, anlamış ta artık dönülmez akşamın ufuklarını bile göremez olmuş. Yerin yedi kat altında bozulamaya başlamış. Bozulama sesini duyan da olmamış. Yalnız dün küçümsediği karıncalar köre’nin başına toplanarak, haddini bilmez, şımarık deveye haddini bildirdikleri için deveye mutluk içinde el sallıyorlarmış”
Bu, tıpkı Sovyetler yıkılırken mutlulukla el salladığımız gibidir. İnşallah şu şımarık, soykırımcı ABD’nin ve AB’nin çöküşüne ömrüm yeterse, onlara büyük mutlulukla el sallayacağım. Yüce Rabbim beni bu mutluktan mahrum etmesin. Amin. Kıssadan hisse çıkarmak, her yiğidin harcı değil, ER yiğidin harcıdır. Biz kendimizi hiç, onları hep gördükçe, korkumuz telaşa, telaşımız da paniklemeye dönüşür. Bir kere bu yola girersek bunun sonu Milli felaket olur. Karıncalar, deveye göre hiç mertebesindendir. Buna rağmen develerin de, devlerin de zayıf noktaları vardır. Eğer Türkiye’yi yönetenler, şu dev sanılan cüceleri, onların bize yaptıkları çakma soykırım suçlamasıyla karşılık verebilirlerse bu, kısasa-kısas olacağından, bunun sesi Himalaya Dağları kadar gür çıkar. Haklının sesi ta Arş-ı Âlâya kadar yankılanır. Korku, korkakları korkutur. Korkuyu yenmenin yolu, korkudan korkmamaktır. “Korkunun ecele faydası da yoktur.” sözü, bunu anlatır.
Şımarık coniler, dünkü şımarık Rusları ne çabuk unuttular? Oysa Sovyetlerin de 4 milyonluk Kızıl orduları, nükleer başlık taşıyan füzeleri, yankelerden daha önce uzay’a çıkan astronotları, nükleer teknoloji ile çalışan denizaltıları, uçak gemileri vardı. Sonra ne oldu? Bir gecede püüf diye geçiverip gittiler. Bir varmış, bir yokmuş oldular. Şimdi, sıranın size geldiğinin farkında değil misiniz? Sovyetleri yıkmak için altmış yıl uğraştığınız halde, bir tek çakıl taşını kopartamadığınızın farkında değil misiniz? İlâhî bir güç, püüf diye söndürüverdi. Darısı, sizlerin başına olsun. ABD’deki uğursuz oylamanın hemen ardından Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın konuşması dikkat çekiciydi. Sayın Arınç: {Başbakan’ın Nisan Ay’ı başında ABD’ye gitmesini, Obama ile görüşmesini eleştirenleri kast ederek}:“Dünya’da Robinson Crusoe gibi yalnız başına kalınamayacağından söz ederek; el de sıkılır, oraya da gidilir” mealinde bir konuşma yapıyordu. Sayın Arınç! Elbette dünya’da yalnız kalınamaz. Bu kural bizim için ne denli geçerli ise, ABD’liler, AB’liler için geçerli değil midir? Böyle bir konuşma yaparak, içimize ABD’siz, AB’siz yaşanamayacağına dair hayali bir vehim sokulmuş olmuyor musunuz? Sayın Arınç! ABD’liler, vazgeçilemez halklar mıdır? Onlar gökten zembille mi indirildiler? Unutmayasınız! ABD’liler, şu yapmış oldukları utanç verici Oylama sonunda kendilerinden tırstığımızı sanarak; Bu Yüce Millet’in hiçbir ferdinden, ellerini ovuşturarak: “Ne yaparsanız emir ferman sizindir” demesini beklemesinler. ABD’liler, bizim kendilerinden korkmamızı hiç beklemesinler: Azdan az gider, çoktan çok gider. Dağ ne denli yüce olsa, üzerinden yol gider.” ABD’ güçlü bir devlet diye bizim tarihimizi lekelemelerine, Milletimizin tertemiz alnına işlemediği bir işten ötürü, kara çalmaya hiçbir hakları yoktur.
SULTAN MAHMU İLE ÇOBAN
Sultan Mahmut bir gün ava çıkmış. Dağda sürüsünü otlatan bir çoban görmüş. Çobana: “Başındaki börkü havaya at, aşağı düşünceye kadar Padişahsın. Ne yapmak istersen yap?” demiş. Çoban börkü çıkarmış, havaya atmış, var gücüyle: “KESTANE DAĞI; VAKIIIIF” diye bağırmış. Meğer kolcular bu çobanın sürüsünü Kestane Dağına sokmuyorlarmış. Her çerçi kendi başındakini çağırır. O da başında çobanlık olduğu için onu çağırmış. Bizim gibiler ise, Allah, Kitap, Peygamber, Devlet, Millet, Vatan, Bayrak demişiz, bir daha da başka bir şey demeye vakit bulamamışız.
Bu günlerde bana da bir Sultan Mahmut gelmiş olsaydı: “Kalemini havaya at, düşünceye kadar BUYRUK senidir” deseydi. Ben de kalemimi olanca gücümle havaya atar: Soykırımcı ABD, ile AB ülkelerinin suç dosyalarını TBMM sine sunardım. Bilgeata (bkz. Sultan Mahmut ABD’liler)
YAPABİLECEKLERİMİZ
1} Kararlılığımızı göstermek için Alican sınır Kapısı moloz dökülüp kapatılsın.
2} Ermeni protokolü geri çekilsin.
3} ABD ‘deki elçilik mensupları en aza indirilsin.
4} İncirlik üssü uçuşa kapatılsın.
5} Türkiye’de 70 bin dolayındaki kaçak Ermenistan vatandaşı işçiler, derhal sınır dışı edilsin.
6} İsveç’in yaptığı aşağıda saydığımız soykırımları TBMM komisyonunda kabul edilerek Meclise sunularak tanınsın.
7} 70. bin kişilik organze bir Ermeni erkek gücü, Türkiye için büyük risk/tehlike faktörüdür/etkenidir.
8} Ermeni komitaları 1907 yılından 1 Nisan 1325/ 14 Nisan 1909’a kadar Çukurova’da 75 bin dolayında işçi görüntüsünde fedai yığınağı yaptılar. O günün İttihat-Terakki Yönetimi Cebel-i Bereket {şimdiki Osmaniye İl’imiz} Mutasarrıfı Asaf Esat Bey’in, Dörtyol Mutasarrıfı Mehmet Asaf Bey’in, Vali Cevat Bey’lerin o sırada Dahiliye Nazırı/İçişleri Bakanı iken daha sonra da Sadrazam/Başbakan olan Hüseyin Hilmi Paşa’ya: “Ermeni komitalarının bu yığınağından söz ederek, bu tehlikeli gidişe dur denmesini istemişlerdi. Buna karşılık Hüseyin Hilmi Paşa: “Ben Adana’da Valilik yaptım, Ermeniler, Türkler, kardeş gibi geçinirler, orada bir şey olmaz” diyerek, işi savuşturmuş, Murahhas Üye Keşiş Muşeg, bir süre sonra Ermeni komitalarının bütün isyan hazırlıklarını yaparak İğtişaşı/İsyanı başlatmış, Adana’yı kana bulayan Ermeni komitaları, hem Masum Ermeni Halkına, hem de masum Türk ve Müslümanlara hayatı zindan etmişlerdi.
9} Bugünkü işçi görüntüsündeki yığınak ta böyle bir oyunun parçası olabilir. Aynı oyun yüz yıl sonra şimdi karşımıza parlamento kararları olarak çıkartılıyorken, ileride başımıza dert açabilecek bir konuyu, tarihi de tanık göstererek, yetkilileri uyarıyorum. Papaz Muşeg’in Adana’dan alınmasıyla bu gidişin önüne geçilebileceği, Hüseyin Hilmi Paşa’ya defalarca bildirildiği halde, bu uyarıları dikkate almayan Paşa’nın yanıtının tarihi vesikası aşağıdadır.
“Redif Taburu Binbaşılığının 18 Kânunusani 1323 {5-Nisan 1907} tarihli ve 298 numaralı Cebel-i Bereket Mutasarrıflığına {şimdiki Osmaniye} yazılan yazının suretidir. Cebel-i Bereket Sancağı Mutasarrıflığına: Sayı. 398
Dörtyol mevkiinin önemi malumdur. Bununla birlikte her sene Zeytun {şimdi Kahramanmaraş İl’imizin Süleymanlı İlçesi} ve çevresinden geçimlik için birçok Ermeni buralara gelmekteydi. Zeytun Ermenilerinin öteden beri bilinen bozguncu halleri, fırsat buldukları zaman huzur isteyen Ermenileri de kışkırtarak dışarıdan girebilecek bazı serserilerin de bunların çıkaracakları bozgunculuğa yardım edebilecekleri bilinmelidir. Bunlara karşı gaflet olunmayarak gözlemleyerek-uyanık olarak hareket olunması, Devletin yasalarına karşı herhangi bir karışıklığın çıkartılmasına fırsat verilmemesi gerekir. Buna göre gerekli önlemlerin alınması, gerisi, Allah ne yazmışsa o olur. Sizler elinizden gelen bütün önlemleri alınız.
Maraş Sancağının Fındıcık Köyünden ve Zeytin İlçesi tarafından kış mevsimlerinde Çokmerzemin, {şimdi Hatay İl’imizin Dörtyol İlçesi} Ocaklı ve Azizlü köylerine ticaret yapmak için çokça Ermeni geliyordu. Böyle olmasına rağmen tebliğ edilen buyruklar çerçevesinde bunların aralıksız olarak gözetim altında bulundurulduklarını arz etmeme gerek yoktur. Bununla birlikte geçende bir tahkikat sırasında, anılan yerlere gidildiğinde bu yılki Ermeni birikmesinin geçen yıllara oranla adlarını andığımız bölgelerden gelen Ermeni sayısında oldukça büyük bir artış görülmektedir. Bu yıl 2000 ‘i geçkin Ermeni’nin gelmiş, olduğu, anılan köylerde ikamet edecekleri öğrenilmiştir. Bunlardan kiminin kereste işiyle, kimi kök çıkarmak, kimi de hademelikle uğraşmak üzere gelmiş olduklarının öğrenilmiş olmasıyla bilgi vermek hususunda arz olunur.
Emir Ferman Emreden/Buyruk veren Yüce Makamındır.” * 14 Kânun-u Evvel 1324 {1 Ocak 1925} Belge nu: 252
“Murahhas Muşeg'in Adana'dan alınmasının gerekli olduğunu hem içişleri Bakanlığına, Hüseyin Hilmi Paşa'ya ve hem de Vilâyete bir kaç kere yazmış, bu adamın Adana'da ağlanacak faciayı yaratmakta olduğunu bildirmiştim. Vali Cevat Bey'in verdiği karşılıklardan birini buraya koyacağım. Hüseyin Hilmi Paşa gayet dar fikirleriyle ve görüşüyle: “Ben Adana'da Valilik ettim. Orada kimse bir şey yapamaz” diyerek Payas’tan aldırdığı bir bölük nizamiye askerini bile geri göndermemiş ve asayişin korunmasını Meşrutiyetin ellerine ve Ermeni papazlarına emanet etmişti. Daha garibi Valinin ve bizim değiştirilmesini yazdığımız Keşiş Muşeg hakkındaki duyurularımızı Hüseyin Hilmi Paşa, patrik aracılığıyla Keşiş Muşeg’e göndertmiş ve bizleri küçük düşürürken herife de iyice cesaret vermişti.” 1
…………………………………………………………………………….
1}Dörtyol Mutasarrıfı Mehmet Asaf 1909 Adana Olayları ve Anılarım S:18-19-74
Ben uyarı görevimi yaptım. Gerisi yöneticilerin görevidir.
10} Milletvekillerimizden birisi Kızılderili Soykırım Tasarısı hazırlayarak TBMM komisyon’una sunsun.
11} Bir belediye başkanı, belediye meclisi üyeleri veya üyelerden birisi, Kızılderili Soykırım Tasarısı hazırlayıp belediye Meclisine sunsun. Türkiye’deki bir belediye bu Milli Duruşu göstersin.
12} Milli Duruş, sahibi belediye meclisi, Kızılderili Soykırımını betimleyecek bir proje başlatıp, bu eseri, o beldeye diktirsin.
13} Bir milletvekili Çakma soykırımı kabul eden AB. ülkelerinin yaptıkları soykırımları taslak halinde TBMM Komisyonuna sunsun. 14} Çakma soykırımı kabul eden ülkelerin yaptıkları soykırımları Belediye meclislerinde kabul etsinler. Böyle bir belediye yok mudur?
15} Yoksa onlara karşılık vermeyi Ahrette mi göreceğiz?
ÇAKMA SOYKIRIM YASALARI
Çakma soykırım yasasını ilk çıkartan devlete karşı o zamanın yöneticileri kararlı bir duruş gösterselerdi, ötekiler de temkinli hareket etmek zorunda kalmazlar mıydı? O günkü Hükümetlerin kararlı duruşu göstermemeleri, düşmanlarımıza cesaret vermedi mi? Fransa’nın bu kararı meclisinden geçirdiği sırada protestolar olmuştu. Fransızlar: “Türkler, şimdi bağırırlar, sonra unutur-vazgeçerler” diye konuşuyorlardı. Bu işleri vatandaşın protestosuna bağlayarak, yan gelip yatılamayacak kadar hassas bir dönemece girilmiştir. Dün. 21 idiler, şimdi 22 oldular. Yarın 122 olursa, diyordum ki çakma soykırım tasarılarını parlamentodan geçiren ülkeler ADB’ ile sınırlı kalmadı. Bu gün 11 Mart 2010 Perşembe. Akşam haberlerinde İsveç parlamento’sundan da aynı ABD de olduğu bir üye fazlasıyla çakma soykırım tasarısı onay almıştır. Yukarıdaki rakamları birkaç gün önce yazmış, ya 122 olursa demiştim. Şimdi 23 oldu. Ben İsveç’in yedi yıl savaşlarında binlerce tutsak askeri imha ettiklerini yazarken, İsveç’in Finlandiya’yı da sömürge olarak kullandığını, 1808 yılında Rusya ile olan savaşı kaybedince, Fin Türklerinin Rusya yönetimine geçtiklerini de kaydettim. İsveçlilerin kökeni Türk soyundandır. Onların en büyük ilâhı olarak adlandırdıkları ODİN/ODEN/Votan idi ki, Prof Dr. Lagerbring, 1763 yılında: “Bizim Atalarımız, ODİN’İN/ODEN’İN yoldaşları olan Türklerdir.” demekteydi. Zaten Türkler, kökünü unutmuş kökteşlerinden gördükleri kötülüğü, başkalarından görmemişlerdir. {İsveççenin Türkçe ile Benzerlikleri, İsveçlilenin Türk Ataları. kaynak yayınları}. Görüldüğü üzere işler sarpa sarmaktadır. Aşağıda geniş açıklamalar yapacağım. Bu tasarı, o komisyonda görüşülürken, komisyon başkanı Yahudi asıllı kişi, “Ben 27 yıldır bu tasarıyı görüşüyorum. Şimdiye kadar uygun zamanı bulamadım. İşte şimdi uygun zamandır” şeklinde konuşuyordu. 27 yıldır bu tasarı, geçmedi de şimdi Ermeni açılımı, Ermeni protokolüne rağmen neden geçti? Yöneticilerimiz bunu neden kendilerine sormuyorlar?
Bu gibi skandallar Avrupa’da olsaydı, oradaki hükümetler derhal o koltukları boşaltırlardı. Benzer bir durum Osmanlılarda yaşansaydı, O günkü Sadrazam derhal görevden affını isterdi. 11 Mart 2010 Perşembe günü, İsveç’te de aynı senaryo oynandı. Kimin haberi oldu? Şu olanları kabullenmeye mi başladık? Ne yaparsanız razıyız, demeye mi alıştırılıyoruz? Milli duruşlarımız mı törpüleniyor? Bize ne oluyor? Nereye götürülüyoruz?
KIZILDERİLİ SOYKIRIMI
a} Şimdiki adı Amerika Kıtası, asıl kimliği: Kızılderili Kıtasıdır. 15-20 bin yıldan bu yana büyük medeniyetler kurmuş olan insancıl Kızılderili Türkler, büyük bir vahşetle, insanlık dışı zulümlerle karşılaştılar. Mayalar, İnkalar, Aztekler, Toltekler, Keçualar, Çerokiler, Avrupa kökenli zalim işgalcilerin zulüm kırbaçlarıyla yüz yıllarca inlediler.
b} Gözünü altın hırsı bürümüş Avrupalı sömürgeciler, o huzur ülkelerini işgal ettiklerinde, İnsancıl Kızılderili Türkler onlara büyük konukseverlik gösterdiler. Avrupalı sömürgeciler, onların iyi niyetlerinden yararlanarak Mayaların; KAAN’LARI dâhil, hepsine soykırım uyguladılar.
c} Kızılderili SOYKIRIMI, Amerikan yönetimini oluşturan Püritenler, yani Evangelik Protestanlar tarafından da aynen devam ettirildi.
d} M.S. 1500’ lü yıllarda Avrupa nüfusunun % 25’ inden daha kalabalık olan nüfuslarıyla bu gün en az; Bir Buçuk-iki milyar bir nüfusa sahip olmaları gerekirken, şimdi sayıları bir-iki milyon kişi bile değildir.
e} Türk kökenli Kızılderililerin kökünü geçiren bu günkü Amerikanların büyük ataları, Kızılderili Soykırımından Sorumludur.
f} Bir Ulus’un Topyekun İmha Edilmesine Genocid Denir.
g} Amerikanlı Soluk Benizlilerin uyguladıkları Böyle Bir Vahşeti, ne Firavunlar, ne Romalılar, ne Engizisyon ve ne de Neron’ lar işlemediler.
h}1492 yılında Hispanyola Adasında 10 milyon Kızılderili’den 1570 yılına geldiğimizde 78 yıl içinde 10 milyon Kızılderili Türk’ten sadece 120 kişi, yalçın kayalıklardaki, mağaralara sığınarak kurtulabilmişti.
ı} 1492 den önce, Kızılderili Yurdu Meksiko’da 40 milyon Kızılderili Türk yaşıyordu. Vahşi, Avrupalı Kortes, Meksiko’ya uğursuz ayağını bastıktan sonra, 1605 yılına kadar uygulanan SOYKIRIM ile 40 milyonluk nüfustan sadece bir milyon iki yüz bin kişi sağ kalabilmiştir.
i} Araştırmacı tarihçi Wells’in araştırmalarında, Avrupa kökenli Amerikanlılarca, Türk kökenli Kızılderili Ulus’unun, SOYKIRIMA tabi tutulmak suretiyle yüz yıl içinde 80 milyon kişisini yok etmişlerdir.
İşte gerçek soykırım budur.
Bunlar Çakma Ermeni soykırımı Değildir.
j} Hıristiyan papazlarının anlattıklarına göre, Kızılderili Türkleri topluca imha eden şimdiki Amerikanlıların ataları, kundaktaki çocukları taşlara çarpa-çarpa, kafalarını patlatmışlar, beyinlerini ortaya saçmışlardır.
k} Kızılderilileri hedef tahtası yapıp ateşli silahları denemişler.
l} Bir Adadaki bir milyon Kızılderili’den sadece 25 kişinin kurtulduğunu 999. 975’ininn soykırıma uğradığını kendi papazları anlatıyor.
m} Süt emen süt çocuklarını, analarının memelerinden alarak taşlara çarptıklarını, aşağıda akan ırmağa fırlattıktan sonra boğulmalarını zevkle seyrettiklerini kendi papazları anlata-anlata bitiremiyorlar.
n} Amerikanlılar, Kızılderili Soykırımından Sorumludur.
o} Bu vahşetleri kendi papazlarınız itiraf ediyorlar.
İşte Gerçek Soykırım Budur.
Bunlar, Çakma Ermeni soykırımı Değildir.
YÜZ YIL SONRA ÇAKMA SOYKIRIM NİÇİN HORTLATILIYOR?
BOP. Büyük Ortadoğu Projesiyle, Küresel emperyalist ABD’liler, Ortadoğu’yu, Kafkasya’yı, Orta Asya’yı Uzak Doğu ile Afrika’yı yeniden şekillendiriyorlar. Burada sözüm ona Kürtlere özgürlük sağlamak görüntüsü altında Irak’ın Kuzey’indeki Kurmançulaşmış Barzan Türklerini, koçbaşı olarak kullanacaklar. BOP. Projesini bizden önce çözümleyen Avrupalılar, parlamentolarından çakma soykırım tasarılarını geçirerek Ermenilerin yanında olduklarını gösteriyor, böylece Siyonizm’in önünü kesmek istiyorlar. Yüce Milletimiz de İsveç’e, Hollanda’ya, İzlanda’ya ne oluyor da, çakma soykırım tasarıları ile uğraşıyorlar? diye şaşırıp kalıyor. Onlara olan bir şey yok, mesela: Slovakya’yı, çakma soykırım neden ilgilendirmiş olsun? Burada konuya hiç müdahil olmayan, kendilerini hiç ilgilendirmiyormuş gibi, en soğuk sulardan daha da serin görünen bir grup daha var. O grup aslında bu uluslar arsı cadı kazanını, çoook uzaklardan seyreden tarafsız bir gözlemci gibi görünen Kürtlerdir. Kürtler, bu konuda en soğuk sulardan daha serin davranmayı nasıl beceriyorlar? Onlar bütün yükü, sorumluluğu, Yüce Türk Milletinin ve Ulu Türk Devletinin üzerine yıkarak, bu işten yırttıracaklarını sanarak şimdilik biraz daha serinkanlılığını sürdüre dursun. Nasıl olsa Sonunda taşın sert olduğunu yaşayarak görecekler. Oysa:
Avrupalılar, İnsan Hakları Mahkemesi adlı kuruluşta aynen Kıbrıslı Louzido davasında olduğu gibi, bir Ermeni tapusunu bu kuruluştan olur almaya hazırlıyorlar. Eğer onlar bunu başarabilirlerse, Türkiye’yi tazminata mahkûm ettirecekler. Tazminat hakkı doğduğu andan itibaren yağmur gibi tapu-kadastro davaları açılacak. Ermeni tapularının onanması halinde 1915 yılından önce Turkomanya’da/Güneydoğu’da Kürtlerin arasında yoğun olarak yaşamış olan Ermeniler, tapu davalarını kazanırlarsa Güneydoğudaki köylerin-kentlerin yeniden sahibi olmayı planlıyorlar. Bu tapu davası kazanılır ise ki, planlar bu yönde işletiliyor. İşte o zaman Avrupalılar, Türkiye’ye bir dost gibi yanaşacaklar, yöneticilere: “Tıpkı Lousidu davasında olduğu gibi, bu küçük bir tazminattır, bunu ödeyiverin” diyecekler. Arkasından da emsal yapıp yüz milyarca avro tutacak tazminat davaları açtıracaklar. Daha sonra da: “Türkiye bu tazminatları ödeyemez, gelin Ermenilerin Güneydoğu’daki toraklarını geri verin” diyecekler. İşte bu plan işletildiği andan itibaren Kürtler, serin sulardan daha serin davrandıkları, aslında doğrudan kendilerini ilgilendiren bir konuda, başlarına örülmekte olan çorabı görecekler de iş işten geçmiş olacak.
ERMENİ, RUM, KÜRT FEDERASYONU MU?
Bazı Kürtler ki, {bunlardan bazılarıyla yüz-yüze konuştum.} Ermeni Hınçakyan komitasının, 1890 lı yıllarda, kendilerini destekletmek için yandaş olarak kullanmak istedikleri Kürtlerle ilgili planlarını, Arş-ı âlâdan indirilmiş İlâhî planlarmış gibi savunmakta olduklarına tanık oldum. O zamanlar, Ermeni Hınçakyan, Taşnaksutyun komitaları Osmanlı Devletine, karşı dış destekli isyan örgütleri kurmuşlardı. Ermeniler Turkomanya’da, yani Güneydoğu’da, bir devlet kurmak için silahlı savaş açacaklarını, bunun gerçekleşmesi için de yörede azınlık olarak yaşayan, Kürtleri, Süryanileri yanlarında ya savaştırmak, ya kendilerine zarar vermelerini önlemek için bu unsurlarla İsviçre modeli bir federasyon kurmayı düşündüklerini açıklamışlardı. Ermenilerin Yörede kurmak istedikleri Devletin adı: Türkiye Ermenistan’ı ile Batı Ermenistan şeklinde idi. O günkü akıllı, ferasetli Kürt Ataları, bu tuzağa düşmedirler. Bu günkü Kürt gruplarından bazılarının 120 yıl önceki bu Ermeni tuzağına, nasıl düştüklerini anlamış değilim. Hınçakyan Komitasının 120 yıllık bu yemini bazı Kürtlerin sanki yeni bir şey söylüyormuşçasına: “İsviçre modeli gibi Kantonlardan söz etmeleri, Anadolu’nun asıl sahiplerinin Rumlar, Ermeniler, Kürtler olduğunu, onlarla birlikte üçlü federasyon kuracaklarını “ söyleyebilmeleri cidden şaşırtıcıdır. Bilgeata (bkz. Anatolia) Özellikle, Hınçakçıların isyan tüzüklerinde Rum sözü geçmemektedir. Çünkü Rum sözünün geçmesi, yöreye Yunanistan’ın müdahil olması, bunun da sonunda yörede Ermeni devleti değil, Rum, yani Yunan devleti kurulması anlamına geleceği için uyanık komitalar Asuriler, Kürtler ve öteki Hıristiyanları anarak, Rum’dan söz etmemişlerdir. Öz kardeşimiz olan bazı Kürt gruplarının, köhnemiş bu Ermeni tuzaklarına, düşmeleri anlaşılır gibi değildir.
Bu günkü Kürtlerden bazılarının böylesine beyanlarda bulunmaları, Çakma soykırım tasarılarına kayıtsız kalmaları, bu sakim/uğursuz planın onlara göre pek te önemli olmadığını mı gösteriyor? Yani Ermeniler, bazı Kürt gruplarıyla anlaşarak: “Siz bu işe karışmayın, bizim işimiz Türklerledir. Biz davayı kazanırsak ki, kazanacağız. Bütün Avrupa, bütün Amerika bizim arkamızdadır. Türkler ne yaparlarsa yapsınlar bunu önleyemeyecekler. Biz kazandığımız zaman size de bölgede özerklik vereceğiz “ vadinde mi bulunmuşlardır? Bu tür yemleri 100 küsur yıldan beri yapa geldikleri halde eski akıllı-zeki Kürt ataları, Ermeni’nin bu tuzağına düşmemişken, bu günkü bazı Kürt gruplarının bu tuzaklamaya düşeceklerini sanmıyorum, ama gördüklerim, duyduklarım da ortada duruyor.
Hınçakyan komitasının 120 yıl önce yayınladığı tüzüğünde çok çarpıcı bir cümleye rastlıyoruz. Bu cümle Hınçakçıların bütün art niyetlerini açığa çıkartacak mahiyettedir.
“3-Akıncı Alayları Örgütü: Devletin askerlerine, vahşi aşiretlerin saldırılarına karşı koyarak halkı savunmak için daima hazır savaşçı bir güçtür. Genel isyan sırasında bu alaylar, öncü alaylar görevini yapabilirler.” 2
…………………………………………………………………………....
2} Esat Uras Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi 436-437
Yukarıdaki 3. maddede, “vahşi aşiretlerin saldırılarına karşı koyarak halkı savunmak için daima hazır savaşçı bir güçtür.” eu.
Bu vahşi aşiret tanımı, bölgedeki Kürtler için kullanılmıştır. “Halkı savunmak” sözü de Ermeni halkını vahşi Kürt aşiretlerinin saldırılarına karşı savunmak anlamına geldiğini görüyoruz. Onlar, o günkü Kürtlerin kendilerine yandaş olmayacaklarını bildikleri için, “Akıncı alayları Örgütü” diye bir örgüt kurmuşlardı. Bu akıncı alayları Örgütünün en önemli görevlerinden birisi de Turkomanya’da/Güneydoğu Anadolu’daki Kürtlerin, Ermeni çetelerine karşı yapacakları eylemleri ortadan kaldırmak şeklinde örgütlenmişlerdi. Hınçak komitasının isyan tüzüğünü topluca inceleyelim:
“ DÖRDÜNCÜ KISIM ”
“ Yalnız amaca varmanın tek çaresi, ihtilâl yani zor kullanarak Türkiye Ermenistan’ındaki idari şekli alt-üst etmek, değiştirmek, halka genel isyan yoluyla Türk Devletine savaş açmaktır. Terör: Türk yöneticilerine, hafiyelere, gammazlara, hainlere karşı ceza olarak tedhiş {terör} uygulamaktır. Terör, ihtilâl örgütünün savunması için bir araç ve halkı müstebitlerin ve alçakların faaliyetine karşı korumak için bir silah olmalıdır.
3-Akıncı Alayları Örgütü: Devletin askerlerine, vahşi aşiretlerin saldırılarına karşı koyarak halkı savunmak için daima hazır savaşçı bir güçtür. Genel isyan sırasında bu alaylar, öncü alaylar görevini yapabilirler.
4- Genel İhtilâl/İsyan Örgütü: Hepsi bir-biriyle tam bir birlik oluşturacak şekilde bağlı olan, düzenli bir bütünlük gösteren, genel ve ortak bir yönde yürüyen ve aynı taktiği izleyen bir merkezi heyet tarafından sevk ve idare edilen çok sayıda düzenli gruplardan oluşmuştur. Türkiye Ermenistan’ında Örgütün bütün bölümlerinin kuvvet ve yetkileri, HINÇAK Komitasının teşkilat ve faaliyetini gösteren özel bir tüzükle tespit edilmiştir.”
“ 5- İsyan Alayları Örgütü:”
“6- Herhangi bir devlet tarafından Türkiye’ye karşı savaş açılması, genel isyan, yakın amacın gerçekleşmesi için en elverişli zaman sayılmalıdır.”
“ BEŞİNCİ KISIM ”
“ Cemiyetler, Komitalar, İsyanlar “
“ Ermeni halkıyla kader arkadaşı olan Ermenistan’ın öbür halklarını, örneğin Asurîleri, Kürtleri kazanmalıyız. Bunların aynı başkanlık altında ezilen halklar olması dolayısıyla hürriyetlerini kazanmak amacıyla elbirliği yapmalarını sağlamalıyız. Türkiye boyunduruğu altında inleyen Hıristiyan milletlerin İhtilâl Örgütleriyle anlaşarak hareketlerini sağlayacağız. Şartlar uygun olduğu takdirde, hepimizin düşmanı olan Türk Devletine karşı, onlarla birlikte çalışacağız. Hınçak Komitasının en büyük arzusu, Doğu Anadolu’daki bütün küçük milletlerle birlikte Tükiye boyunduruğundan kurtulduktan sonra İsviçre gibi bir federasyon kuracağız.” 3
………………………………………………………………………………………
3} Esat Uras Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi 436-437
Yukarıda arz etmiş olduğum gibi, Terör örgütü Hınaçakyan’ın tüzüğünde Rum adı geçmiyor. Bu tüzüğün Beşinci Kısmında: “Küçük milletler” tabiri dikkat çekicidir. Bu küçük millerden kastın başta Kürtler oldukları, Ermenilerin ise abi, efendi, bölgenin gerçek sahibi oldukları açıkça görülüyor. 4. maddede ise: “TÜRKİYE ERMENİSTAN’I” tanımı açıkça yazılmış bulunuyor. Türkiye Ermenistan’ı asıl Ermenisan’ın bir uzantısı olarak kabul ediliyor. Buna göre bu coğrafi konum, doğrudan-doğruya Kürtlerin oturmakta oldukları yerlerdir.
İmdi: Kürtlere yön veren kanaat önderleri, açık yüreklilikle, açık sözlülükle bu tehlikeleri, Kürt Halkına anlatmışlar mıdır? Avrupalı ve öteki ulusların parlamentolarında kabul edilen ve en son beş-altı gün önce bir oy fark ile ABD Temsilciler Meclisi alt komisyonunda, 11 Mart 2010 da İsveç parlamentosunda aynen bir oy farkı ile kabul edilen bu çakma soykırım tasarılarının Güneydoğu’yu nasıl etkileyeceğinden Kürt Halkının haberi var mıdır? İsveç oylamasında dört Türk milletvekilinden iki Süryani Türkiye aleyhinde, birisi lehinde, birisi de partisi oylamaya katılmadığı için oy vermemiş. Bu iki Süryani Milletvekilinin oylarıyla Türkiye mahkûm edil miştir. İsveç Oylamasında Ermeni, Süryani, Keldani, Asuri ve Pontuslu Rumlara da soykırım yapıldığı kabul edilmiştir. Kürt Kanaat önderleri, açık yüreklilikle bunların ileride getireceği sorunları anlatmışlar mıdır? Hangi bir Kürt kardeşimle oturup konuşsam, ben nasıl tedirgin olmakta isem, onların da benden daha çok tedirgin olmakta olduklarını görüyorum. Onlardan bir çoğunun okuması yazması bile kıt durumdadır. Bazıları da okumuş kimselerdir. Birleştikleri nokta başımıza gelecek belayı gördükleri gerçeğidir. Bu gerçeği Kürt Halkının önderleri görmüyorlar mı? Göremiyorlar mı?
Bu günkü Kürtlerin o günkü aklı başında, ileri görüşlü Kürt ataları, Van’da, Çölemerik’te, Ağrı’da ve öteki yerlerde Ermenilerin bütün tekliflerini ellerinin tersiyle itmişlerdi. Çünkü onlar, Ermeni’nin oyunlarını biliyorlardı. Ermeni’nin bu tekliflerini anlamayan bir ekip daha vardı. O ekip te İttihat-Terakki Fırkası’ydı. Sultan Abdülhamid’i taht’tan indirmek için her kombinezon’a giren İttihatçılar, o günün okumamış-yazmamış Kürt büyükleri kadar bile ileri görüş sahibi değillermiş. Yahut iktidara gelmek için her şeyi, feda etmişler. Ermeniler, 1909 da Adana’da isyan çıkarttıklarında güvenlik zafiyetleri oluşturarak, Ermenilerin başarı sağlamaları için her imkânı sağlamışlar, Müslüman halkın gayretleriyle Ermeni komitası Hınçakyan başarılı olamamıştır. Ermeni komitaları başarısız olunca Osmanlılık, Meşrutiyet, adalet, kardeşlik nutukları atan Ermeniler, Devlet 1914 yılın da Cihan Savaşına girince, bu sefer hem orduyu hem de Halkı arkadan vurmuşlardır. Ermeni, Rum, Kürt federasyonu kuracaklarını fısıldayan bazı Kürt gruplarının, bunlara nasıl güveneceklerini sorabilir miyim? “Onlar bize söz verdiler” diyeceklerse: 2010 Mart Ay’ının başından beri Belçika ve Fransa’daki tutuklamaları hatırlatırım. Frenklerin sözüne güvenilemez. Bilgeata (Sultan Mahmut ABD’liler)
ABD’ ile AB’nin ÇABRAZINDAKİ ERMENLER VE KÜRTLER
ABD’liler, ileride Büyük Atlantikardı Siyonizm’i gerçekleştirmeyi planlıyorlar.“Arz-ı Mev’uda, yani yahvenin Tevratta, Yahudilere Vaat ettiğini iddia ettikleri Vaat Edilmiş Toprakları alırlarsa ki, bir yandan da almaya başladılar. O takdirde yandaş bir Hıristiyan topluluğun, Müslümanlarla çevrili bölgede bulundurulmasını siyaseten uygun görüyorlar. Bu topluluk, Ermenilerdir. Ayrıca da Şakaş Wily ile Georgia/Corciya/Gürcistan’ı da kendi saflarında, bulundurmak için Turuncu devrimler yaptırıyorlar. Şakaş Wily aslında köken olarak Ortodoks olmasına rağmen ABD’deki öğrenim yıllarında Evangelik Protestan görüşlere yöneltilmiş olmalıdır. Buna rağmen Gürcistan’ın konumu gereği Bölgemizde etkin rol oynaması zor olacağından Bölgeye yeniden Ermeni yerleşimcilerin erleştirilmeleri, bu siyasetin bir gereği olarak görünmektedir. Bütün şu olup bitenleri çözümlemeden çalakalem, Çakma Ermeni soykırımı tasarısını, ABD’nin iç politikasının bir yansıması olarak yorumlayanlar, konunun arka planlarını ya iyi bilmiyorlar, ya susuyorlar. ABD’liler, Avrupalıların Ermeni kozunu ellerine geçirmelerine göz yumamayacaklarını bildiriyorlar. Nitekim 2009 yılına dek Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sunu içine alan coğrafyamız 1 avroluk nikel paranın üstüne kazınmıştı. ABD’nin sıkıştırması üzerine 2010 yılı itibariyle bu nikel paralar dolaşımdan kaldırıldı. ABD’liler, Kafkasya’ya, Orta Asya’ya ve Uzakdoğu’ya açılan bu kapıları AB’ye kapattılar. Şimdi Ermeni kartını hem onlar hem bunar kullanıyorlar. Çünkü; Ermenilerden bir çoğu Osmanlılar döneminde açılmış olan American kolejlerinde yetiştirildiler. Bu okullarda binlerce Ermeni gençleri Püriten Protestan Evangelik olarak yetiştiler. {PÜRİTEN: Yahudileşmiş Hıristiyanlara denir. Bunlar, Tevratı esas alırlar, Yahudileri de Yahvenin Kutsanmış Irk’ı olarak kabul ederler. Bunlara: Yahudist, Yahudici Hıristiyan da denmektedir.} Temsilciler Meclisinin Alt komisinde oylama yapılırken, Komite Başkanı Howard Berman adlı Yahudi asıllı olduğu söylenen kişinin heyecanı ve oynadığı düzenbazlıkları herkes izledi.
Siyonistler, BOP. Projesi kapsamında Turkomanya’ya/ Güneydoğu’ya bu Protestan Ermenileri, Kürtlerin arasına yerleştirmeyi planlamış bulunuyorlar. Diyasporaya, Protestanlaşmış Ermeniler egemen durumdadır. Ermenistan Ermenileri genellikle Ortodoks Ermenielrden oluşurlar. Bunun için Yahudi Başkan, bu tasarıyı hararetle desteklemiştir. Çükü onlar, Güneydoğu Anadolu’ya PROTESTAN-PÜRİTEN’LEŞMİŞ Ermenileri yerleştirecekler. Avrupalılar ise Ortodoks Ermenileri, Güneydoğu’ya yerleştirmek istiyorlar. Avrupalının Çakma Soykırımı kabul etmelerinin, Ermeni sevgisinden kaynaklandığını sananlar yanılıyorlar. Onlar Ermenileri Güneydoğuya yerleştirebilirlerse, Siyonizm ve ADB’’nin yerine bölgeye kendileri egemen/hakim olmayı planlıyorlar.
Tam bu noktaya gelmişken şu hususu sormak gerekiyor. Eğer, bu Yüce Milletin Soykırım suçunu işlediğine Parlamentolar karar verecekse ki, düşmanlarımız öyle yaptılar. Bizim Parlamentomuz ne güna duruyor? Bazıları: “Efendim! Biz onların düştüğü bu utanacak duruma düşemeyiz. Bağımsız Hukuk otoritelerince yargılanmadan yapılan böylesi parlamento kararları, gülünç oluyor” diyorlarmış. Eh! Madem öyleymiş te; her 24 Nisan gelişinde neden hop oturup-hop kalkıyorsunuz? Buna karşılık gelen şu söze bakalım: “Sen Hatice’ye değil, neticeye bak” derler. Netice yani sonuç demektir. Şu halde bu bir mazeret değildir. Yoksa ABD’den mi tırsıyoruz? O zaman taşı gediğine koymanın zamanıdır. Zaman da doluyor. ABD’li Küresel emperyalistler Komisyondan karar mı çıkardılar, biz de çıkaralım. Onların işledikleri insanlık suçları için kolları sıvayıverelim. Öyle çok ta korkup tırsmayalım. Allah’ın dediği olur, ölümden öteye de yol yoktur. Bu bir kışkırtma da değildir. Çok değil parlamentodan karar çıkacak, o kadar. Savaşa girelim de demiyoruz. Haklarımızı çiğnetmeyelim diyoruz
Avrupalılarla Amerikanlılar arasındaki güç çekişmesinin sonunda ister ADBD’liler, isterse AB’liler üstün gelsinler, arada ezilecek olanlar Kürtlerdir. Hangi taraf kazanırsa kazansın, kazanan kendi Ermeni’sini Kürt’ün içine yerleştirecek, böylece de Ermenileri yöneterek Bölgeye egemen olacak. Dün olduğu gibi, Kürtlerin yıldızı o kadar da parlak sayılmaz. Belçika’daki PKK tutuklamaları, Fransa’daki tutuklamalar, ortalığı toza-dumana bürüyor. Avrupalı-Amerikanlı, hangisi olursa olsun, sizler onlara gerekliyken değerlisiniz. Onlara gerekli değilseniz, işinizi bitirirler. Onlar Türkiye’yi sıkıştırmak, bizi birbirimize düşürmek için Roj Tv’ler açıyorlardı. Şimdi işler değişti. Artık PKK’ya ihtiyaçları kalmadı. Onlar bu gün çakma Ermeni soykırım tasarıları kabul etmekle meşguller. Onlar kendi dinlerinden olan Ermeni’yi mi, Müslüman Kürdü mü tutarlar? Oturup bulun. ABD’liler ve Siyonizm ardı Siyonizm Irak’ın Kuzey’inde kendilerine bağımlı bir güç oluşturdular. Bundan sonra PKK onlara yük sayılacaktır. Şimdi doğal gaz geldi. Kentlerin havaları temizlendi. Petrolün kaynağı Orta Doğudur. Öyle ise Türkiye bir energy/enerji koridoru olarak sorunsuz olmalıdır. O halde PKK’ya ihtiyaç kalmamıştır.
İşte konunun asıl mihengi buradadır. Avrupalı sömürgecilerle ABD’li, Küreseller, Müslüman Kürt etnik unsuru neden boş yere bağırlarına bassınlar? Onlar, kullanmadıkları hiçbir etnik unsurun yüzüne bakmazlar. Şimdi Kürtler onlara gerekli değildir. Yarın gerekli olduğu zaman gelir sarmaş-dolaş olurlar. Kürtler de bunlar, bizi çok seviyor sanırlar. Ben gereği kadar anlattım. Elimden başka ne gelir? Şu açıklamakta olduklarımızı dikkatlice ve ön yargısız olarak inceleyin. Yarın işler sarpa sardığında, Ermeniler Güneydoğu’ya tapu yatırıp kazandıklarında işte o zaman, çok kötü bir zaman olacaktır. Birlik-Dirliktir. Birliği Bozmayın...
KÜRTLER, YERLEŞKE ADLARINI SÖKE-SÖKE Mİ ALDILAR?
Bu, iki hegomanik gücün, yani ADB’ ile AB’nin her ikisinin isteği de Ermeni’yi Güneydoğu’ya yerleştirmek, eski köy, kasaba ve topraklarını onlara geri vermektir. Şimdi Kürt kardeşlerimizin çok sevindikleri bir şey var ki, bunu “söke-söke aldık” sanıyorlar. Bu, söke-söke alınanlar, adları değiştirilen bazı yerleşkelerin eski Kürtçe adlarının geri verilmesi talebidir. Oysa bu, Kürtlere savundurulmuş çok gizli, sakıncalı bir tuzaklamadır. Demokratik Hukuk düzenlerinde bir kural vardır. O da bir etnik unsura verilen hak, öteki etnik unsurlara da verilecektir. ABD, AB’li servisler, insanların kulaklarına değiştirilen yerleşke adlarını fısıldaya-fısıldaya, bu işin tasarıdan fiiliyata dönüşmesini sağladılar. Şayet bu servisler, Türkiye’de adları değiştirilen Ermenice ve Rumca adlar geri verilsin diye bir kampanya yürütselerdi, buna Kürtler dâhil herkes karşı çıkardı. Şimdi de gördüğünüz gibi iş olmuş bitmiş, NORŞİN adı geri verilmiştir veya verilecektir. Bilgeata (bkz. Norşin) Hukukî Emsal ortaya çıkınca benzerleri de ona uyar. İslâm Hukukunda buna Kıyas-ı Fukaha denir. Mesela: Kur’an-ı kerim’de Şarap haram edilmiştir. Bira, cin, tonik, votka, rakı vs, söz konusu edilmemiştir. Kıyas-ı Fukaha’daki kural şudur: Şarap şarhoş ettiği için haram edilmiştir. Öyle ise sarhoş edenler haramdır. Diyarbakır Belediyesi, adları değiştirilmek istenen köylerin eski Kurmançu adlarını tabelalara astırmıştır. Şimdi olanlar olmuş, atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. Ermeni’nin Rum’un gizli fısıltıları olarak yansıyanlar, ortalığa saçılmıştır. Ahmet Türk: “Cin şişeden çıkmıştır” demişti. Oysa Türk’ün sandığı gibi ortalık ta bir tek cin yoktur. Cin’in sayısı pek çoktur. İşte bu yerleşke adları da başka bir cinliktir. Konu, Ermeni ve Rumlarca sadece, İnsan Hakları adlı Mahkemeye götürülmeye kalmıştır. Nitekim bazı basın organlarında, Ermenice yerleşke adlarının listeleri yayınlanmaya başlandı. Yakında Rumca adlar da yayınlanır. O zaman işin varıp dayanacağı son nokta, Kürt kardeşlerimin sandıkları gibi bir nokta değildir. O son nokta, başka bir cinin başka bir şişeden çıkmasıdır. Bu şişe, Kürt kardeşlerimin bazı yerleşkelerin adlarını Kürtçe olarak değiştirdikleri eski Ermenice, ve Rumca adların geri verilmesi cinidir. Şu, sevgili Kürt kardeşlerimiz iyiler haslar da, şu birden bire parlamaları, ardını-önünü düşünmeden bir işe heyecanla koşmaları yok mu? Keşke şu heyecanlarını bir yene bilselerdi. Aslında ve gerçekte onların bu heyecanları, bakınız başımıza ne çoraplar örecek? Değiştirilen Kürtçe adlar iade edilince ötekilerin eli armut mu toplayacak? Onlar da gidip haklarını arayacaklar. Burada ilk heyecanla Hakkari sokaklarında: “Haklarımızı söke-söke aldık” diyen gençler, yakın bir gelecekte, bu işin öyle olmadığını gördüklerinde zaten iş olmuş bitmiş sayılacaktır. Şu anlattıklarımın hiç birisi komplo teorisi veya şovenlik değildir. Yaşayanlar görecekler.
Kürtlerle iç-içe yaşayan Ermeniler, Kürtlerin şimdi oturdukları köylerine tapu yatırdıklarında işin şekli daha da değişecek, cin nerede, iblis nereye gitti belli olmayacaktır. 2002 yılında Silvanlı, Hazrolu, Liceli ve daha pek çok yerlerden ziyaretime gelen sevgili Kürt Kardeşlerimle sohbet ederken onlar; bazı Ermenilerin yöreye geldiklerini, ellerinde tapularının olduğunu, bundan dolayı tedirgin olduklarını, bunun çözümünün nasıl olacağını sormuşlardı. Bu gidiş böyle sürer giderse, çözüm değil çözülme görünüyor. Akıl, feraset, Birlik ve Kardeşlikle bu işler çözülebilir. Kavga ile asla…ABD’deki Tasarının mimarı Güneydoğu için bakınız ne diyor?
“ÖZDE -TEHCİR-SÖZDE –SOYKİRİM”
“Bazi yazarlar Ermeni ve Yahudi soykirimlarini mukayese ederler. Dogrudur, Yahudiler rakkam olarak bizden fazla sehit vermislerdir. Fakat onlar kendileri icin belki de yabanci bir ulkede yasamalarinin bedelini odediler. Fakat biz ermeniler kendi oz yurdumuzda ve en uzucusu, Devletin himayesinde oldugumuz halde, devletin eliyle soykirima tabi olusumuzdur. Ermeniler binlerce yillik anayurtlarindan sokulup atilmislardir. Geride o topraklarda yalniz kanlarini degil, evlerini barklarini tarlalarini, dini mabetlerini, sarkilarini, oyunlarini, sanat ve kulturlerini yani herseylerini birakip gitmislerdir. Bugun o nimetleri paylasanlar bunlarin hepsini midelerine indirdikden sonra, maalesef simdi o topraklar icin:
“Bati Ermenistan"
denmesine bile tahammul etmiyorlar...”
“Kevork BuyukAgopyan - www.iktidarsiz.com”
Kevork Büyük Agopyan Kaliforniya’nın Montebello Kentinde yaşıyor. Basın konseyinin 2119 üyesinden birisidir. Ermeni Diyasporasının etkili elemanıdır. “Bati Ermenistan" demektedir.
…………………………………………………………………………..
{Bu vesileyle can dostlarım, öz kardeşlerim gibi sevdiklerim Kürt kardeşlerime nice bin selam yolluyor, esenlikler diliyorum.} Bilge Ata
HİROŞİMA-NAGAZAKİ SOYKIRIMI
Amerikan’lılar, 1945 Yılında Hiroşima-Nagazaki’ye attıkları atom Bombasıyla işledikleri Hiroşima-Nagazaki Soykırımından Sorumludurlar.
İşte Gerçek Soykırım Budur.
Bunlar, Çakma Ermeni Soykırımı Değildir.
ENDONEZYA SOYKIRIMI
ABD 1965 yılında Endonezya’da bir milyon Endonezyalının SOYKIRIM’INDAN sorumludur.
VİETNAM SOYKIRIMI
Amerikanlılar, Vietnam Soykırımından Sorumludurlar.
İşte Gerçek Soykırım Budur
Bunlar Çakma Ermeni Soykırımı Değildir.
AFGANİSTAN SOYKIRIMI
ABD’liler, bir oyun, bir düzenle işgal ettikleri Afganistan Soykırımından sorumludur.
İşte Gerçek GENOCİD/SOYKIRIM Budur.
Bunlar, Çakma Ermeni Soykırımı Değildir.
IRAK SOYKIRIMI
Amerikanlılarla İngilizler, 2003’te haksız, hukuksuz, yalanlarla işgal ettikleri Irak’ta İki milyon Irak’lının Soykırımından Sorumludurlar.
Irak Soykırımı Gerçek Soykırımdır.
Bunlar Çakma Ermeni Soykırımı Değildir.
ARJANTİN
12 milyon Kızılderili Türk’ü, hunharca, vahşice yok ettikleri için Arjantin Kızılderili Soykırımından sorumludur.
KANADA
38 milyon 8 yüz bin Kızılderili Türk’ü, insanlık dışı vahşetlerle kökünü geçirdikleri soykırım’a tabi tuttukları için Kanada Kızılderili soykırımından sorumludur.
URUGUAY
9 milyon Kızılderili soykırımından sorumludur.
RUSYA
121 milyon Orta Asya, Türk’ünün soykırımından, Kuzey Avrupa, Güney Avrupa, Sibirya, Tataristan, Kırım, Kafkasya, Hakasya, Urumçi, Kırgız, kazak, Azeri, Özbek, Nogay, Doğu ve Güneydoğu Anadolu soykırımından sorumludur.
İSVEÇ
1756-1763 te, Yedi Yıl Savaşlarında tutsak askeri kurşuna dizmekten, İzlanda, Görnland, Faroe’de yaptığı büyük soykırımdan Türk kökenli Finlandiya’yı 1809 yılına kadar sömürgeci olarak zulüm kırbacı altında inleterek Fin Türklerine, Norveç ve İzlanda’ya yaptıkları insanlık dışı soykırımdan sorumludur.
ERMENİSTAN
Kafkasya, Kars, Ardahan, Iğdır, Adana, Erzurum Ağrı, Bitlis, Diyarbakır, Antep, Maraş, Elazığ, Artvin, Erzincan, Hakkari, Mardin, Adıyaman, Tunçeli, Hatay, Erzincan, Adıyaman, Van İllerinde soykırıma tabi tuttukları 2.755.321. Türk, Kürt, Zaza, Sünni, alevi, Çerkez, Nogay, Tatar, Azeri, Arap, Boşnak, Çeçen, İnkuş, Nusayrilerin soykırımından sorumludur.
İNGİLİZLERLE ERMENİLER ORTAKLAŞA
Gazze, İngilizlere tutsak düşen Mehmetçikleri, Ermenilerle iştirak halinde zehirledikleri, 125 bin tutsağın soykırımından sorumludur.
LÜBNAN
Birinci Dünya Savaşında, Tutsak düşen 115 bin Mehmetçiğin soykırımından sorumludur.
GÜNEY KIBRIS RUM KESİMİ
1963, 1965, 1973-74 yıllarında Kıbrıslı Türklere uygulayarak yok ettikleri 65 bin Kıbrıslı Türk’ün soykırımından sorumludur.
FRANSA
Cezayir 1534, Kanada, Singapur, Seylan, 1830 Cezayir, 1859 Hind-i Çini, 1880 Madagaskar, Kuzey Afrika ülkeleri, Sahra Çölü, Çad, Kenya’da işledikleri soykırımdan ayrıca da 1918 den itibaren işgal etikleri Adana, Antep, Maraş, Hatay, Urfa, Mersin,Kilis, soykırımından sorumludur.
HOLLANDA
Kap, Seylan Singapur’da işledikleri soykırımdan sorumludur.
Hollanda Antilerinde bu Adalar o devirlerde insanlığın en yüz kızartıcı işi olan köle ticaretinin geçiş ve konaklama yerleriydi.
Aruba, Kuraso, Ermiş martin, Saba, Ermiş Eustatius, Endonezya gibi sömürgelerinde uyguladığı, soykırımdan ve köle ticaretinden sorumludur.
İNGİLİZ
1587 de Virginya, 1655 te Jamaika, 1660 ta Hindistn, Nijerya, Batı Afrika, Kamerun, Gambiya, Gana, Mısır, SieraLeona, Sudan, Rodezya, Kenya, Avustralya, Anadolu İşgalinde, Çanakkale Savaşlarındaki soykırımdan sorumludur.
İSPANYA
Kanarya Adaları, 1500 de Antiler, 1519 da Meksiko’da Aztek İmparatorluğu, 1532 de Peru İnka İmparatorluğu,
ALMANYA:
Kamerun, Togo, Bilgeata (bkz. Anatolia) Namibya, Tanjanika’da işledikleri soykırımdan sorumludur.
İTALYA:
Libya, Eritre, Somali, Antalyaalanya, Kaş, soykırımından sorumludur.
PORTEKİZ
16. yüz y. Hindistan, Malezya, Çin, {Makao} Afrika, Akores, 16. y. yılda Brezilya, patagonya, Amazon, Angola, Mozambik soykırmından sorumludur.
BELÇİKA
Kongo, Zaire, Brezilya, Kenya soykırımından sorumludur
ÇAKMA ERMENİ SOYKIRIMINI KABUL EDEN ÜLKELER
1} ABD
2} Arjantin
3} Belçika
4} Ermenistan
5} Fransa
6} Hollanda
7} İsveç
8} İsviçre
9} İtalya
10} Kanada
11} Kıbrıs Rum Kesimi
12} Litvanya
13} Lübnan
14} Polonya
15} Rusya
16} Slovakya
17} Şili
18} Yunanistan
19} Vatikan
20} Venezuala
21} Uruguay
FATİH SULTAN MEHMET VE PADİŞAH BABASI
Fatih 12 yaşındayken Manisa Valiliğine atandı. Bir yıl sonra Babası II. Murat, uzlete çekildi. Fatih 13 yaşında Padişah oldu. taht’a oturduğu sırada Haçlıların Türkiye üzerine bir orduyla geldikleri öğrenildi. Fatih böyle bir gaileyle baş edecek yaşta değildi. Babasını taht’a davet etti. II. Murad’ın 1451 yılında ölümü üzerine yeniden 2. kez taht’a çıktı.
Fatih Sultan Mehmet: “Babasını çağırarak, gel şu taht’a geri dön diye babası II. Murad’ı taht’a çıkmaya davet etti. Fatih’in bu çağrısını kabul etmeyen babasına Fatih: “Eğer sen padişah isen gel taht’ına otur, yok eğer ben Padişah isem sana emrediyorum, gel padişah taht’ına otur” demişti.
Ben de bu günkü parlamenterlere, siyasi partilere diyorum ki: “Eğer sizler, Milletin, yani bizim-bizlerin vekilleriyseniz, atalarımızın alnına leke sürmek isteyenlere kaşı, onların bize yaptıkları çakma soykırım suçlamasına karşılık, sizler de onların soykırımlarını Yüce Meclisimize getirin. Eğer bunu yapamıyorsanız, ben yolun önünü açtım. Tteklifler yukarıdadır. Bunları teknik duruma getirin, Meclis Yasa Komisyonuna sunun. ya onu, ya bunu yapınız. Üçüncü seçenek şimdiye kadar olduğu gibi görmezlikten gelmek, unutmak, önem vermemek, veriyormuş gibi yaparak, bir iki lakırdı etmektir. Bu da şimdiye kadar hiçbir işe yaramadı. Bakarsınız, bu teklifler günün birinde dünya uluslarının uyanmalarını, bu vahşetlere karşı ciddi tepkilere dönüşür. Bazılarının: ”Efendim bütün dünya’yı karşımıza mı alalım diyebilirler.” Gerekirse hakkımızı korumak için her şeyi göze alırız. Ona sus, buna sus, bizler sus-pus edilmek için mi Yaratıldık? Biz susacağız, onlar saldıracaklar, bizler de aman onlar kızmasınalar diye, susup kabulleneceğiz.
“EĞER SEN PADİŞAH İSEN GEL TAHT’A OTUR, YOK EĞER BEN PADİŞAH İSEM, SANA EMREDİYORUM, GEL TAHT’A OTUR!”
Fatih Sultan Mehmet
“Millet’in vekilleri, Millet adına gereğini yapmakla yükümlüdür.”
e-posta: bilgeata@yahoo.com
12/Mart/2010
Rüstem KOCADURMUŞOĞLU
Bilge Ata
Eğitimci-Yazar
Teolog-Kökenbilimci
Türkiye
|