Rüstem KOCADURMUŞOĞLU
Bilge Ata
Eğitimci Yazar-Teolog-Kökenbilimci
Adana-Türkiye
20/Mayıs/2010
GEDDENLER>GEDEGENLER>ÇOK GEDENLER
Süleyman Şah Ertuğrul Bey’in babasıdır. Oğuz Türklerinin Kayı Boy’undandır. 1227 yılında Doğu Romalılarla yaptığı bir savaş sırasında düşmanlara teslim olmayarak atıyla birlikte Fırat Irmağına atladı, bu Irmakta boğuldu. Süleyman Şah’ın naşı Irmaktan çıkarılarak Caber Kalesine defnedildi. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında Türk toprağı olan Caber Kalesi, Birinci Dünya Savaşından sonra Fransız sömürgesi oldu. İstiklal Savaşından sonra yapılan Lozan antlaşmasına göre de Türk toprağı olarak kabul edildi. Şu anda Caber Kalesinde Süleyman Şah’ın sin’ini/mezarını Türk askerleri bekliyor.
Barak Türklerinin tarihlerini en az 3500-4000 yıl gerilere kadar götürebilmekteyiz. {Mavi Marmara ve İsrail Tıklayınız.} Baraklardan birçok oymak Anadolu, Suriye, Filistin de yaşamaktaydılar. Hâlâ da yaşıyorlar. Selçuklular ve Osmanlılar devrinde Süleyman Şah’ın Caber Kalesindeki sin’ini/mezarını uzun yüz yıllar Barak Türkleri korudular. Halen Süleyman Şah’ın Ölüm yıldönümünde Türkiye ve Suriye’deki Barak Türkleri Caber Kalesi çevresinde toplanır, burada Süleyman Şah’ın rûhuna Fatihalar okuyarak ölüm yıldönümünü anarlar.
Geddenler>Gedeğenler, çok gidenler, çok yürüyenler, yılın kış mevsiminde Suriye’nin otlağı bol kışlaklarında, yazın Gâvur dağlarında yaylağa çıkarlardı. Malcılk yapanlar, bir kez yaydıkları otlağı ikinci gün yayamazlar. Bundan dolayı Barakların bu koluna Geddenler denilmiştir. Çok giden, durmadan giden demektir. Bu tıpkı Türk oymaklarından birisine Yörük denildiği gibidir. Mustafa Kemal Paşa’ya kız kardeşi sormuş: “Abi, biz neyiz, kimiz?” demişti de Paşa: “Biz Yörük’üz” diye yanıt vermişti. Kız kardeşi: “Yörük ne demek?” diye sormuş, Paşa: “Çok yürüyen” demektir diye yanıtlamıştı. Aynen bunun gibi, Barakların bu kolu yani Gedenler, Gedeğenler de mallarını yaymak için hareketli bir yaşantı içindeydiler. Atların da iyi yürüyenine ’Yüğrük at’ denir.
Gedenlerin Çukurova’ya göçleri 250-300 yıl dolayında olmuştur ki M.S: 1700 lü yıllara denk gelir. Gedenler, Gedeğenler, çok Gedenler, Çukurova’ya iki sebepten dolayı gelmiş olmalılar. Bunların birisi, Caber kalesi dolaylarında çıkan bir karışıklık, ikincisi de kurak geçen yıllar içinde hayvanlarına daha iyi otlak bulmak için Çukurova’ya yüzlerini dönmüş olmalılar. İkinci sebep daha mantıklı görünüyor. Gedenlerin Oymak Başı Yöremizde Hacefendi, diye nam salmış olan Hacı Mehmet Soysal’ın büyük-büyük dedeleridir. Çünkü Hacefendi’nin aşağıda gelecek soy kütüğündeki 1. Dede Efendi ve çocuklarının lakapları Efendi olarak kayda girmiştir. Bunlar yönetici konumundadırlar. Geden, çok Giden, çok yürüyen hareketli Oymağının bir bölümü Çukurova Bölgesini, Sırkıntı’yı yöneten Soysalı Oymağı/Kocadurmuşlar’ın çevresine yerleşmişlerdir. Bu yerleşmeler, gelişi güzel olmamaktaydı. Önce Soysalı Oymağının/ Kocadurmuşların onay’ı alındıktan sonra yerleştirme yapılmıştır. Nitekim benim büyük-büyük dedelerimden bazıları KIRMIT yerleşkesi, şimdi Sağkaya kurulması sırasında Adana Kozan arasında camuz ve öküz arabalarıyla yük taşıyan kervancılık yapan Çermikli şimdi Zaza dediğimiz aslında Selçuklu Türkleri olan bu kervancılar, Atalarımın onay’ını alarak bu yerleşkeye konmuşlardır. İki-üç yüz yıldan bu yana da çok değerli komşuluk ve dostluk kurmuşlar, hepsi kaynaşarak hısım, akraba olmuşlardır. KIRMIT Bucağının adı öz be öz Türkçedir. İnşallah ileriki bir zaman içinde yayınlamayı planlıyorum. Gidenler,/Gedenler, Soysalı Oymağının/ Kocadurmuşoğullarının yönetiminde bulunan Sırkıntı Ovasında {Bu yörede Sırkıntı adlı bir de İlçe vardı} bol otlaklı yerlere yerleştirildiler. Bu yerlerden birisi de Kastal denilen yerleşke idi. Kastal yerleşkesi, Ceyhan yönünden Kadirli yönüne gidilirken Mercimek Beldesini çıkar-çıkmaz 2-3 kilometre ileride Ceyhan Irmağı nın Batı sahilinde bir yerdir. Kastal’ın arazileri TİGEM içinde kaldığı için son yerleşimcileri de Mercimek Beldesine taşındılar. KASTAL sözü tarihte ünlü KASTABALA sözüne çok yakın duruyor. Anamın yakın hısımlarından birisi Tumlu’da yaşamış olan Merhum Katsallı Mehmet idi. Bir zamanlar ünlenen Cevher Özden’in şirketlerinin veya kendi namının Katsallı olması da bu anlama mı geliyor onu bilemiyorum. Kastabala sözündeki, Bala sözünün Türkçe çocuk anlamına geldiği düşünülürse konu biraz daha belirginleşir.
Gedden Türk’lerinin şecerelerinin eski bölümlerine ulaşamıyoruz. Ancak iki yüz elli küsur yıllık bölümünü belgeleyebildik.
Gedden/Gedeğen sözü, tıpkı güleğen, gezeğen, tozağan, durağan gibidir. Güleğen çok gülen, gezeğen çok gezen, {şimdi uzayda hareket eden dönen dünyalara verilen addır.} tozağan çok tozan demektir. Bu söze aşağıda tarihi bir örnek sunuyorum:
“Güzel olur Darende’nin kızları,
Lâkin hane-hane GEZEĞEN olur.”
Âşık Emrah
Geden, Gedeğen, Geden Oymağının yaşayan en yaşlı mensubu 1929 doğumlu Ali Gültekin’dir. Kendisine yöremizde Ali Efendi diye unvan/ungun verilmiştir. Zaten bu Gedeğen Oymağının Efendi ungununu alan son mensubudur. Bundan sonra doğanlara Efendi ungunu verilmedi. Ali Efendi, Ali Abimiz şu anda 82 yaşındadır. Dinç ve sağlam görünmektedir. Hayırlı, bereketli yaşlar dileriz
Halkımızda oldukça sakat bir niteleme var. Güney’den gelenlere Arap, Doğudan gelenlere Kürt, Kuzeyden gelenlere Laz, Batıdan gelenlere Rum, Bulgar derler ki bu oldukça yanlıştır. Bu yanlışları yer-yer açıklamaktayım.
Suriye diye bir millet yoktur. Suriye bir bölgedir. Buraları on binlerce yıllardan bu yana Türklerin Yurdu olmuştur. Ancak M.S: 7. Yüzyıl itibariyle yöreye güneyden Hicaz Yöresinden gelen Araplar yerleşmiştir. Daha sonra da Türklerle kaynaşarak, kaynaşmış bir ulus haline gelmişlerdir. Bu konunun en kolay çözümü DNA tetkikleridir.
Değerli Abimiz Ali Gültekin’in, Ziyacan Soysal’ın, Dr. Ramazan Soysal’ın, Bekir Kaman’ın, Halla{Halil} Güney, Halil, Daban ve Ahmet Daban’ın Annelerinin büyük-büyük dedeleri Caber kalesi yönünden Çukurova’ya geldikleri zaman onlara GEDDENLER denilmiştir. GEDDEN sözünün köken bilgisini çözmüş bulunuyoruz. Gedden sözü yukarıda örnekleriyle açıklandığı üzere öz-be öz Türkçedir.
GEDDENLER>GEDEĞENLER>ÇOK GEDENLER
1. Dede Efendi
……..……………………………..
Mehmet: Davut
…………………………………………….………………………………………………………
Mehmetten doğanlar: Davuttan doğanlar
2.Dede Efendi Hacı Mehmet Efendi
………………………………………………………………………..
2. Dede Efendiden Hacı Mehmet Efendiden
Doğanlar: Doğanlar:
Mehmet Akka Hasan Sezai, {Hasan Efendi}
Ahmet {Zabın, Zengin} Ali Gültekin, {Ali Efendi}
Rahime, Fadime, Emine Ziyacan, Ramazan, Halil
İbrahim, Ayşe {Eşe},
Mehmet Akkadan Esmahan {İsmihan}
Doğanlar: Ümmühan, sevim, Sevgi,
……………………….. Ayşe
Selver, Yahya
{Zabın, Zengin} Ahmet’ten
doğanlar:
…………………….
Dede Feyzi, Mustafa, Yusuf,
Vahap, Yunus, İsmail, Yakup,
Murat, Mustafa, Kıymet, Ayşe
2. Dede Efendi’nin eşi Merhume Sultan Hanım, Rahmetli Anam Arzu Hanım’ın Teyze kızı idi. Buna göre Mehmet Akka, Zengin Ahmet, Rahime, Fadime, Emine’den doğanlar Kocadurmuşoğullarından sayılırlar. Hacı Efendinin kızı Ayşe/Eşe Haydar Kocadurmuş ile evliydi. Bundan olanlar, Esmahan/Ismahanı, Mahmut Boran ile evlydi. Mahmut Boran Merhum Babam’ın Kız kardeşinin torunudur. Öz dayısı, Muzaffer Aktaş Babamın bacısının oğludur. Bunlardan doğanlar da Soysalı Oymağından, kocadurmuşoğullarından sayılırlar.
Yukarıdaki açıklananlara göre, Süleyman Kaman ve çocukları, Halla/Halil Güney, Halil Daban, Ahmet Daban ve çocukları, Barak Türklerindendir.
Sayın Ali Gültekin Soysal, Namı diğer Ali Efendi’nin bana verdiği bilgiye göre atalarının Suriye yöresinden Çukurova’daki soysalı Oymağının yanına göçtüklerini, 1938 yılından itibaren çadırdan ve davardan vaz geçtikleirini, 1938 yılından itibaren yerleşik hayata geçtiklerini açıkladı. Benim doğum tarihimle eş zamanlı olan bu olayları benim hatırlamam elbette zordur. Buna rağmen Süleyman Kaman, oğulları, Hüseyin, Veli, Mehmet Kamanların 1950 yıllarının içinde bile davar/keçi ile uğraştıklarını ben hatırlıyorum. Dede Feyzi ve kardeşleri ile Yahya Soysal, Rahime’nin, Fadime’nin, Emine’nin çocukları da Neneleri Sultan Hanımdan dolayı Kocadurmuşlarla akrabadır.
Soysalı Oymağı/Kocadurmuşlar, elimizdeki listeye göre Kayı Boy’u, Karakeçililer, yani Osmanlılıların indiği kökenden geldiklerini belgelemiş bulunuyoruz. SOYSALLI TIKLAYINIZ
Sayın Ali Gültekin/Ali Efendi’nin açıkladığına göre, 1900 lü yılın son çeyreğine kadar besledikleri boğa, tosun ve öküzlere: GÖK BOĞA, GÖK TOSUN, ineklere de BOZ İNEK denilen Orta Asya kökenli ırka mensup idiler. Köyümüzdeki Buhurlar, ki Yörüklerdir. Onlardan Merhum İbrahim Buhur/İrbez=’in sığırları, boğa ve tosunlarıyla aynı ırktan gelmekteydiler. Bunlar da Asya kökenlidir. İbrahim Buhur {İrbez} belki de dünyanın en uzun erkeği idi. O zamanlar merak edip bu rahmetlinin boyunu ölçmemişiz. Herhalde 3 metre dolayında idi. Şimdi mezarı da o denli iri olarak görülüyor. {Not: İnşallah; İrbez sözü hakkında geniş açıklamalarımız Hz. İbrahim {sav} Atamız ile ilgili belgelerle birlikte yayınlacak.}. Ali Gültekin/Ali Efendi, hayvanlarının Arap ve Acem kökenli olmadıklarını, atalarının da bir cümlecik Arapça bilmediklerini açıklamıştır.
Babaları Merhum Hacı Efendi, yöremizin saygın bir halk önderiydi. Babayiğit, babacan, sevecen bir kişiydi. Okumuşlara, âlimlere yolda kalmışlara, dara düşenlere yardım eder, hayırsever bir kişiydi. Merhum babamın da değerli bir arkadaşı ve dostuydu. Nur içinde yatsınlar. 20/Mayıs/2010
Rüstem KOCADURMUŞOĞLU
Bilge Ata
Eğitimci Yazar
Teolog-Kökenbilimci
Adana-Türkiye
|