Bilge Ata  
Site içi arama :
 
      Ana Sayfa   |   Din   |   Köken Bilimi   |   Güncel Makaleler   |   Araştırmalar   |   Belgeler   |   Hakkımızda   |   İletişim
 
 
 

 
Anket
Amerikalıların Kızılderililere yaptığı soykırım hakkında ne düşünüyorsunuz?
 Evet Soykırım yapmıştır
 Hayır Yapmamıştır
 Kısmi olarak soykırım yapmıştır

 
 
Ziyaretçi İstatistikleri
Aktif: 32
Bugün: 39
Toplam: 1.138.200
 

Cahiz

İçerik güncelleniyor...

CAHİZ

 

HUMEYD AYRICA ŞUNLARI EKLEDİ:

 

        “TÜRK, VAHŞİ HAYVANLARA, KUŞA, HAVADAKİ HEDEFLERE, İNSANA, ÇÖMELTİLMİŞ VEYA YERE KONMUŞ HAYVANDAN HEDEFLERE, AVININ ÜZERİNE PİKE YAPAN-DALIŞ YAPAN- KUŞLARA OK ATAR.

O, ATINI HIZLA SÜRDÜĞÜ HALDE ÖNE, ARKAYA, SAĞA-SOLA, YUKARIYA VE AŞAĞIYA OK ATAR. HARİCİLERDEN BİRİSİ YAYINA BİR OK KOYMADAN TÜRK ON TANE OK ATAR.

        BİR DAĞDAN İNERKEN VEYA BİR ÇUKUR VADİNİN İÇİNE GİRERKEN ATINI HARİCİLERİN DÜZ YERDE SÜRDÜĞÜNDEN DAHA HIZLI SÜRER. TÜRK’ÜN İKİSİ YÜZÜNDE, İKİSİ BAŞININ ARKASINDA OLMAK ÜZERE DÖRT GÖZÜ VARDIR. {NOT: Harici; Sıffıyn Savaşından sonra Hz. Ali {r.a} Efendimizin ordusundan ayrıldıkları için bunlara Harici denildi. Dışarıda olan, dışarda kalan gibi anlamlara gelir.}  

 

        TÜRK HORASANLI GİBİ GERİ ÇEKİLMEZ. GERİ DÖNDÜĞÜ TAKDİRDE ÖLDÜRÜCÜ BİR ZEHİR, İNSANIN İŞİNİ BİTİREN BİR ÖLÜMDÜR.

 

       ZİRA TÜRK, ARKASINDAKİ İNSANA, ÖNÜNDEKİ İNSAN GİBİ OKUNU İSABET ETTİRİR.

 

       

 

        İSKİT TÜRK SAVAŞÇISI ÖNE, ARKAYA, ALTA ÜSTE OK ATIYOR

 

 

        Türk’ün, BU KADAR HIZLI GİTMESİNE RAĞMEN KEMEND ATMASINDAN, KEMENDİYLE DÜŞMANIN ATINI YERE YIKMASINDAN VE SÜVARİYİ ATININ ÜZERİNDEN KAPIP ALMASINDAN GÜVENDE OLUNAMAZ. ŞİMDİYE KADAR TÜRK’ÜN KEMENDİNDEN:

        a}MUHALLAB BİN. EBİ SUFRA, AL HARİS BİN. HİLÂL ile

        b}ABBÂD BİN. HUSEYN’ DEN BAŞKA HİÇBİR KİMSE KURTULAMAMIŞTIR. BUNUNLA BİRLİKTE TÜRK, ÇOĞUNLUKLA KEMEND ATARKEN BAŞKA TÜRLÜ BİR OYUN DAHA DÜŞÜNÜR. KEMEND ATTIĞI KİMSEYİ YAKALAYIP YEDEĞİNE ALMAZSA CÂHİLLER, BU SONUCUN TÜRK’ÜN BECERİKSİZLİĞİNDEN GELDİĞİNİ SANIRLAR.”

        Humeyd ayrıca:

       

        “TÜRKLER SÜVARİLERİNE İKİ, ÜÇ YAY VE BU KADAR DA KİRİŞ TAŞIMAYI ÖĞRETTMİŞLERDİR. “dedi. Sözüne devamla şöyle dedi:

       “Türk saldırdığı zaman şahsı, silahı, hayvanı, hayvanının takımlarıyla ilgili her şeyi yanında bulundurur. Hızlı yürüyüşe, sürekli yolculuğa, uzun gece yürüyüşlerine ve memleketler kat etmeye gelince bu hususta o cidden şaşılacak ve hayrete düşülecek bir kişidir.

       Türk, bir baytardan daha usta, atını istediği gibi terbiye etme bakımından seyislerden daha başarılıdır. Atını kendisi yetiştirir, tay iken kendisi eğitir. Atının adını söylerse atı, TÜRK’Ü takip eder, TÜRK koşarsa atı da arkasından koşar. Adını atına o kadar alıştırmıştır ki,  beygirin {HÖST}, dişi devenin {OHH}, erkek devenin {IHH}, eşeğin {ÇÜŞ-DEH} sözlerini, delinin lâkabını, çocuğun adını tanıdığı gibi atı da adını tanır.

 

       Türk’ün ömrünün günlerini toplasan atı üzerinde geçen günlerinin yer üzerinde geçen, oturarak geçirdiği günlerden daha çok olduğunu görürsün. Türk kısraklarının aygırına binerek {GAZA} yapmak, yolculuk etmek ve avlanmak için veya herhangi bir amaçla yurdundan çıkarsa kısrağı onu izler. İnsan avlamazsa vahşi hayvan avlar. Buna da imkân bulamayıp yiyeceğe muhtaç olursa, hayvanlarından birinin kanını emer. Susuz kalırsa kısraklarından birini sağar. Altındaki hayvanı dinlendirmek isterse yere inmeden öbürüne biner.

       Yeryüzünde, Türk’ten başka sadece et yiyen her insanın bedeninde arızalar olur. Aynı şekilde Türk’ün hayvanı, kamış kökü, ot ve ağaç gibi şeylerle yetinir. Türk, atını gölgelendirmez., soğuktan da korumaz. {Çünkü atı buna muhtaç değildir.}”  

       Humeyd devama şöyle dedi:

       “Hızlı yürüyüşe dayanıklılığa gelince,  sınırlardaki askerlerin, bütünü posta ulaklarının, hadımların ve Haricilerin güçleri tek bir kişide toplansa, bütün bu güçler tek bir Türk’ün bu konudaki gücüne denk olamazlar. Türk’ün uzun yolculuklarına hayvanlarından ancak pek asilleri dayanabilir. Türk’ün yorarak çatlattığı, gaza sırasında binmeyi kabul etmediği atla hiçbir TOHARİSTAN atı yola dayanamaz. Haricî ile birlikte yola çıksa, Haricî henüz hafifçe hızlanmadan Türk bütün hızıyla gitmeye başlar. Türk hem çoban, hem seyis, hem cambaz, hem baytar, hem süvaridir.

 

      BİR TÜRK;

BAŞLI BAŞINA BİR MİLLETTTİR.”

 

…………………………………………………………

Humeyd b. Abdulhamîd, şunu da ekledi:

 

       “Türk öbür askerlerle yola çıkarsa başkaları 10 mil gitmeden Türk yirmi mil gider.. Sağındaki ve solundaki askerler geride kalır. Avlanmak için dağların tepelerine tırmanır, vadilerin derinliklerine iner.

       BU ARADA, SÜRÜNEN SÜRÜNGENLERE, YÜRÜYENLERE, ÜÇAN VE KONAN HER ŞEYE OK ATAR.”

      

Devam ederek dedi ki:

       “Gece yürüyüşü uzadığı, yolculuk şiddetlendiği, konak yeri uzakta bulunduğu, öğlen vakti olduğu, yorgunluk arttığı, bitkinlik insanları sardığı, birbirleriyle yarış yapanlar susup konuşmadıkları, vaziyetleri söz söylemelerine imkân vermediği, her şey sıcağın şiddetinden bozulduğu veya soğuğun şiddetinden donduğu, uzun gece yürüyüşlerine dayanıklı olan her güçlü kimsenin yolun kısalmasını istediği, her serap ve sınır işareti gördükçe sevinip konak yerine ulaştığını sandığı, süvari konağa ulaştığı zaman sünnet olmuş çocuklar gibi bacaklarını açarak yürüdüğü, hasta gibi inlediği, esnemeye başladığı, yorgunluğunu gizlemek veya yan yatarak gidermeye çalıştığı sırada öteki askerlerden kat kat fazla yürüdüğü, çok yay çekmekle omuzları yorulduğu halde konağın yakınlarında bir yaban eşeği veya geyik gördüğü, önüne bir tilki veya tavşan çıktığı zaman, TÜRK’ÜN, bu kadar yolu yürüyen ve bu şekilde yorulan o değilmiş gibi yeni koşmaya başlayan insan gibi koştuğunu görürsün.”

       “İnsanlar bir vadiye varıp geçmek için vadinin geçidine veya köprüsüne saldırdıkları sırada Türk hayvanını mahmuzlayıp ileri sürer, sonra karşı taraftan bir yıldız gibi doğar. İnsanlar bir sarp yokuşa varınca ötekiler yoldan gittiği halde, TÜRK yolu bırakıp yokuş yukarı dağa tırmanır. Sonra, dağ keçisinin bile inemeyeceği yerlerden aşağıya sarkar, indiği yerleri görerek onun kendisini tehlikeye attığını sanırsın. Eğer o, bütün bu işlerde kendisini tehlikeye atmış olsaydı, buna benzer olaylar başından çok geçtiği için uzun zaman sağ kalamazdı.”

       Humeyd şöyle söyledi:

       “Haricî, “İstediği zaman yakalar. Takip olunduğu zaman kaçar.” Bununla öğünür. Oysa:

       TÜRK’ÜN kaçmaya ihtiyacı yoktur. Çünkü takip olunmaz, elde edilmek istenmez. Ele geçmesi umut bile edilmeyen kimsenin arkasından kim koşar.”

       “Savaşta seçim hakkı Türk’ün elindedir. Kaçarsa bir ceza göreceğinden korkmaz. Yararlık gösterirse ödül beklemez.

       Türkler memleketlerinde yağmalarında, savaşlarında hep böyledirler. Takip olunmazlar, başkalarını takip ederler. Bu durumda olan bir kimse savaşta normal gayret gösterir. Gücünün hepsini kullanamaz. Bununla birlikte, TÜRK’E karşı hiçbir kimse onu YUTULACAK BİR LOKMA OLARAK KABUL EDEMEZ. Böyle özelliklere sahip olan insanı müşkül bir durum, kıskançlık, düşmanlık veya dindarlık iterse veyahut fikir ve kanaatleri savunan bir savaşçıyı tahrik eden sebepler tahrik ederse ne olacağını tahmin et.”

       Horasanlı veya Benü Sadüs kabilesine mensup  biri olan Ebu’l Batt:

“Allah iyiliğiniz versin. Dağdan inerken, dağa çıkarken atını daracık yerde {bir somunun kapladığı yerde} hızla süren, atın sırtında Ub’ulla rakkasının düz yerde yapamadığını yapan bir kimseye ne yapabilirim?" dediğini işittiğini bana söyledi.

       Said şunu da ekledi:

       ”Babam bana haber verdi ve şöyle dedi:

       Fakih Ebu’l Hattab Yazid bin. Katâde Bn. Di’ma’yı gördüm. Ömer Bin. El- Hattab {Hz. Ömer}’ in Türkler hakkında:

        “BU ZARARI PEK FAZLA, ELDE EDİLECEK GANİMETİ ÇOK AZ OLAN BİR DÜŞMANDIR.” Dediğini rivayet etti. Bunun üzerine ‘Âliya’dan bir kişi:

        “ÖMER, {Hz. Ömer}, EBU ZÜBEYD EL TÂÎ’Yİ ARSLANI ÖVMEKTEN MEN ETTİ. ZİRA BU ÖVME, KALBİN KORKUDAN TİTREYİŞİNİ VE HELECANINI {çarpıntısını} ARTIRIR. CESUR KİMSELERİN CESARETİNİ KIRAR. HALBUKİ ‘ÖMER, {Hz. Ömer},

        BİZZAT KENDİSİ, TÜRKLERİ EBU ZÜBEYD’İN ASALANI ÖVMESİNDEN DAHA ŞİDDETLİ BİR ŞEKİLDE ÖVMÜŞTÜR.” Dedi.

        Said o gün sözlerine şunları da ekledi:

        “TÜRKLERDEN BİR BÖLÜK, EBU HUZEYME, YANİ HAMZA BİN AZRAK EL HÂRİCİ’NİN MEMLETİNİ VE HORASAN DOLAYLARINDAN BİR YERİ DOLAŞMIŞLARDI. HAMZA’NIN YANINDA KALABALIK BİR KUVVET VARDI. YANINDAKİLERE,

        “ONLAR SİZE DOKUNMADIKÇA SİZ ONLARA YOL VERİN. SAKIN TAARRUZ ETMEYİN, ZİRA TÜRKLER HAKKINDA:

        “TÜRKLER SİZE DOKUNMADIKÇA, ONLARLA DOST olarak GEÇİNİN.” Buyrulmuştur. “ dedi. 

       Bunlar, Arap ve Horasanlı olan Sa’id’in sözü fikri ve anlattığı şeylerdir.

       Yazid Bn. Mazyad’inin sözleri:

 

        “TÜRK’ÜN, ATININ SIRTINDAKİ AĞIRLIĞI, YERDE YÜRÜRKEN AYAKLARININ TIPIRTISI YOKTUR. BİZDEN BİR SÜVARİNİN ÖNÜNDE İKEN GÖRMEDİĞİNİ TÜRK, ARKASINDA İKEN GÖRÜR. TÜRK, BİZDEN BİR SÜVARİYİ AV, KENDİSİNİ PARS, SÜVARİYİ GEYİK, YERİNE KOYAR. ALLAH’A AND OLSUN Kİ TÜRK, ELİ KOLU BAĞLI OLARAK BİR KUYUYA ATILSA, MUTLAKA BİR ÇARESİNİ BULUP KURTULUR. EĞER ONLARIN ÖMÜRLERİ DAĞIN –HULVAN DAĞI- BERİ YANINDA KISA OLMASA DA BİZİM ÜZERİMİZE YÜRÜSELER, BAŞIMIZA BÜYÜK BİR GAİLE AÇARLARDI.

        Yazid şunu da söyledi:

       Başkalarını takip etsin veya başkaları tarafından takip olunsun atının sırtında asla gafil avlanmaz

       Sumâme Bin. Aşras’ın sözleri:

       Muhammed Bin. El Cahm gibi sık sık Türklerden söz eden Sumâme şöyle dedi:

        “TÜRK, ANCAK KORKULMASI GEREKENDEN KORKAR.

        UMUT EDİLMEYECEK ŞEYE KARŞI UMUT BESLEMEZ. BİR ŞEYİ ELDE ETMEYE ÇALIŞMAKTAN ONU KESİN UMUTSUZLUK ALIKOYAR.

        İYİ BİLMEDİĞİ BİR ŞEYİN HİÇ BİR YANINI İYİ BİLMEZ. İYİ BİLDİĞİ HUSUSUN TAMAMINI SAĞLAM YAPAR.

        HER İŞİNİ BİZZAT KENDİSİ YAPAR. İÇİ DIŞI GİBİDİR.

        HİÇBİR SONUÇ ÇIKMAYACAK BİR ŞEYLE UĞRAŞMAZ.

        UYKU İLE VÜCUDUNU DİNLENDİRMESE UYUMAZ. BUNUNLA BİRLİKTE UYKUSU UYANIKLIKLA BARIŞIKTIR. UYANIKLIĞI SIRASINDA UYUKLAMAZ.

        EĞER TÜRKLERİN YURTLARINDA PEYGAMBERLER VE FİLOZOFLAR YAŞAYIP TA TÜRKLERİN FİKİRLERİ KALPLERİNDEN GEÇSE, KULAKLARINA ÇARPSAYDI, SANA BASRALILARIN EDEBİYATINI, YUNANLILARIN FELSEFELERİNİ, ÇİNLİLERİN SANATINI UNUTTURURLARDI.

        Sumame sözlerine şunları da ekledi:

       “Horasan yolunda önümüze bir Türk çıktı. Başımızda askerleri ile birlikte hücum eden kahraman bir kumandan vardı. Türk ile aramızda bir vadi bulunmaktaydı. Türk bizim kumandandan vuruşmak için bir süvari istedi. Kumandan ona karşı ömrümde kendisinden daha mükemmel, daha yetişkin ve daha boylu poslu birini çıkardı. Bu süvari onun yanına geçti. İkisi bir süre birbirleriyle mücadele ettiler. Arkadaşımızın onun  gibi birkaç kişiye yeteceğini sanıyorduk. O ise bu sırada bizden uzaklaşıyordu. Bir aralık Türk gerisin deri kaçmaya başladı. Bu hareketi,  arkadaşımızın onu alt ettiğini sandığımız bir sırada yaptı. Süvari de onu takip etmeye koyuldu. Türk’ün başını kesip getireceğinden kuşku duymuyorduk. Farkına varamadık, bir de ne görelim, arkadaşımız atın üzerinden kayboldu. Türk ise atından inerek onu öldürdü ve eşyalarını aldı. Sonra onun atını yakalayıp yedeğine alarak gitti.” *

………………………………………………..

         *-{CAHİZ: MENAKIB CUND EL- HILAFE VE FADAİL -EL- ETRAK:

”HİLAFET ORDUSUNUN MENKIBELERİ VE TÜRKLERİN FAZİLETLERİ. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü. Çev. Ramazan Şeşen 1967}

 


 
  2025 © Bilge Ata. Tüm Hakları Saklıdır.   Son Güncelleme Tarihi: 05.07.2017Tasarım & Kodlama: -