KÜRESEL EMPERYALİZM IRAK VE BARZANİLER
{ Ne yanar kimse men’e; âteş-i dil’den özge,
Ne açar kimse kapım, bâd-ı sabâ'dan gayrı.}
Fuzûlî
Bu araştırmayı, 10–21-Nisan–2003 tarihleri arasında Irak işgali başladığı sırada Adana'da Yerel Zirve Gazetesinde aynı başlık altında yayınlamıştım. Barzanilerle ilgili olarak bir süre önce Hürriyet Gazetesinde çıkan bir söyleşide, Mesut Barzani'nin gerçek Yahudi kimliği, bizlerin araştırmalarımızdan dört yıl sonra ulusal basına yansımak zorunda kalmıştı. Bu araştırmamı güncelledim. Ülkemi, Milletimi, Vatanımı yakından ilgilendiren, bölgemizde oynanmak istenen emperyalist oyunları, Yüce Milletime ve insanlığa anlatabilmek için güncellenmiş halini sitemde yayınlamaya karar verdim. Belki Ulu Tanrım beni Mağfiretine belki lâyık görür. Bölgemizde uygulanmak istenen projelerin arka planlarını 2003’te Yüce Milletimizin ve insanlığın dikkatine sunmuştum. Evangelik/Evanjelik Protestan Püritenler, {Siyonisleşmiş Hırıstiyan,} George Bush ve ekibinin azgın gayretleriyle, Irak’ın Kuzey’inin dizginlerini, ne yapıp ettiler Mesut Barzani'ye teslim ettiler.
MARTHİN LUTHER’DEN WİLLİAM TYNDEL VE PÜRİTENLİK
Marthin Luther; M.S: 1520 li yıllarda Papa’yı Anti Crist, yani Deccal, ilan edince Hıristiyanlıkta Protestanlık adlı yeni bir dinsel akım doğdu. Protestanlık akımı Almanya’da Cermenleşirken, İngilterede William Tundel tarafından püritenleştirildi. {Deccalla ilgili araştırmalarımı inşallah yakında yayınlamayı planlıyorum.}
Daha önce Yahudilere karşı olan Hıristiyanlar, Protestanlık ortaya çıkınca Yahudilere ılımlı bakmaya başladılar. Bu bakış, Anglosaksonlar arasında itibar gördü. Willyam Tundel’in Püritenlik akımı, Evangelik şekline dönüşerek, Yahudileri Yahve’nin/yahova’nın Kutsadığı IRK olarak kabul ettiler. 1600’ lü yıllara yaklaşıldığında köprülerin altından çok sular akmıştı. 1492 yılında 2. Sultan Bayazıt Kan’ın/Han’ın Engizisyon zulmünden kurtarmak için insanüstü gayretler sarf ettiği Osmanlı Türk ataları, bu çabaları sonunda 150–200.000 üzerindeki saferat Yahudilerini Osmanlı Türk topraklarına taşımayı başardılar. 1600 ve sonrasında İngilterede oluşan Püriten Evangelik Hıristiyanlar, koloniler halinde, örgütlü olarak yeni Kıtaya taşınmaya başlandı. Yahudileri Yahve’nin/ Yahova’nın kutsal IRK’I sayan Evangelikler orada yerleştirildiler. Bu göçlerin organizayonunda varlıklı Yahudilerin büyük ve yadırganamaz katkılarının olduğu biliniyor. İşte bugün dünya’yı tek devlet, tek şirket olarak köleleştirmek isteyen işgaller, yıkımlar, bombalamalar, ihtilaller, küresel boyuttaki karışıklıkların temel etkeni bu Evangelik Püriten’liğin bir yansımasıdır. Zaten Küresel emperyaller, önce kaos/karmaşa çıkartıyor, bu karmaşadan yararlanarak ülkelerin yönetimlerini ele geçiriyorlar.
JONA {YONA} SABAR NE YAPMAYA ÇALIŞIYORDU?
Jona Sabar {Yona okunur} aslen Yahudi kökenli olduğu için, Barzan kökenli Türklerin, Kürt Yahudileri oldukları yalanını ileri sürerek, Irak'ın Kuzey'inde yaşayan Kurmançulaşmış İskitleri, Barzani'lerin yönetimi altında toplamak istemekteydi. 2003 yılındaki Irak’ın işgaliyle bu proje Evangelik Protestan George Bush ve ekibi Neoconların saldırgan gayretleriyle uyguladılar. Irak’ın Kuzey’inde üç bin yıldan beri varlıklarını sürdüren, kendilerine BARZAN adını veren Alpertunga’nın Oğlu Barskan’ın torunlarını, Sabataycı Barazani âilesine bağlamayı başardılar.
Celal Talebani’ye Irak Devlet Başkanlığını vererek, Taleban Oymağının bütün yetki ve yönetimini Mesut Barzani’ye teslim ettiler. Celal Talebani’nin görevi bittiğinde bir köşeye çekilerek, Başkanlık hatıralarıyla baş-başa kalacak emekli bir Başkan konumuna indirilivermiş olacaktır. Celal Talebani’nin Erbil’deki Parlamentosu da kapatılarak Mesut Barzani’ye bağlandı. Plan tıkır-tıkır işlemektedir. PKK da artık bütün desteğini yitirdi, tasfiye sürecine sokuldu. Helikopterli lojistik destekler gerilerde kaldı. Dün: “Diyarbakırda eylem yapmaktan dem vuran Barzani, şimdi PKK’nın Irka’ı terk etmesini” istiyor. Ülkemizde ve bütün ülkelerde yapılan sıra dışı eylemlerin, arka planında emperyal güçlerin parmağının olduğunu sezemeyenler, boşuna nefes tüketmesinler.
Jona/Yona Sabar ve çömezleri, daha da ileri giderek Kürtlerin Yahudi oldukları yalanına sarıldılar. Gerçekte Kürtlerin Yahudilikle hiçbir ilgileri yoktur. Oysa Barzaniler, 2. Sultan Bayazıt’ın 1492’de Engizisyon zulmünden kurtararak, Türkiye'nin birçok yerine yerleştirdiği Yahudiler gibi, Irak'ın Kuzeyi’ndeki BARZAN Bölgesine yerleştirilen Yahudilerdir.
Yöneticilerimiz, siyâsî partililerimiz, televizyon konuşmacılarımız, haber sunucularımız, strateji uzmanlarımız, akademisyenlerimiz, eski MİT mensuplarımız, emekli paşalarımız velhasılı bütün konuşanlar bu Sabataycı Mesut Barzani'ye: “Peşmerge Barzani, Peşmerge Başı Barzani, Kürt Barzani, Kürt Partisi Başkanı Barzani, Irak'ın Kuzey'inde kurulan Yönetimin başkanı Kürt Barzani” şeklinde nitelendirmeler yapıyorlar. Bu gayretlerin Mesut Barzani’yi, Kürt kimliğine yamamak, Kürt kardeşlerimizi de bu kişiye bağlanmaya yöneltmek mâhiyetini içeren bir tuzaklama olduğunu, gerçek dışı bu tür nitelendirmelerin emperyallerin en kalleş projelerinden birisi olduğunu görmüyrlar mı? Bu yol ile Ülkemizin daha hızlı bir şekilde parçalanma sürecine sokulacağını neden düşünmüyorlar? Mesut Barzani ve âilesi, kesinlikle Kürt değildir. Bu söylemler, bağışlanamaz tarihî, Sosyolojik ve Millî bir vebâldir. Mesut Barzani'nin Kürtlükle hiçbir ilgisi olmadığı gibi, BARZAN AŞİRETİ/BARZAN OYMAĞI ile de herhangi bir soy bağları yoktur. Barzani ailesinden bir haham'ın Barzani Soyadını taşımakta oluşuyla ilgili Osmanlı arşiv belgeleri aşağıda sunulacaktır. Mesut Barzâni'yi, neredeyse Kürtlerin hâmîsi, kurtarıcısı, üç Kürt liderinden birisi sayacak kadar yaygınlaştırılmış küresel propaganda, Emperyalistlerin planlarına uygun olarak yürütülmektedir. Mesut Barzani’yi Müslüman Kürt kimliğine sokma projesini, Irak’ta silahlı güç kullanarak gerçekleştirdiler. Bu yol ile Türkiye, İran ve Sûriye’deki Kürtleri, Dönme Mesut Barzani’nin önderliğine bağlayarak, isyanlar çıkartmanın yollarını açmak istiyorlar. Türkiye’de ise, Mesut Barzani’nin Kürt kimliği yalanı projesini, basın ve tv ekranlaryla yapmak istiyorlar. Mesut Barzani’nin Kürt kimliğine sokulma gayretleri, Vatanperver Kürtler arasında da büyük tepkilere yol açmaktadır. Barzani’lerin gerçek kökenlerini Vatanperver Kardeşlerimiz Kürtlerden sorun, onlar size gerçekleri anlatsınlar.
Şu bilimsel ve belgesel açıklamalarıma hemen ilk elden karşı çıkacak ve bizleri ırkçılık, şovenlik yapmakla suçlayacak nice insancıl, demoktrat, entel, kimselerin hazır bekleştiklerini de görür gibiyim. Bizleri; bu niteliklerle suçlamaya yeltenecek kişilere söylenecek çok sözüm varsa da bir kaçını söylemekle yetineceğim. Eğer Mesut Barzani kendi gerçek kimliğini gizleyerek Kürt kimliğindenmiş gibi görünmeseydi, ben de şu açıklamaları yapma gereği duymazdım. Barzani, neden Kürt kimliğine girmek istiyor? O, böyle bir ırkçılığı, şovenliği, yapmamış olsaydı ben de şu belgeleri açıklamak gereği duymazdım. Mesut Barzani, Kürt kimliğinin ardına sığınarak ona Kürdüm demek mübah ta, ben onun bu kimlikten olmadığını ispat etiğim için bana niye günah oluyormuş? Albay Lawrenc’in Araplara yaptıklarını, şükürler olsun henüz belleklerimizden silemediler. Bu Anglosakson M:16 ajan’ının iğfal ettiği bedevi Arapların nice yüz bin Mehmetçiğin kanına girdiğini, yok mu sayacaktım. Dün Arap Lavrens’i gerçek Arapmış gibi Arapların başına geçiren İngilizler ve onların ABD’li Evangelik Protestan>Püriten’lerinin şimdi Mesut Barzani’yi Lavrens ile aynı konuma getirmek için Atlantikardı küresel emperyalistlerce Irak’ın işgal edildiğini, Irak’ın Kuzey’inde yeni Siyonhıristiyanlığı kurulduğunu, bunların başına da Mesut Barzani’nin getirildiğini yok mu sayacaktım? Evangelik Püritenler/Siyonistleşmiş Hıristiyanlar, Mesut Barzani’nin, bizim kendi öz kardeşlerimiz olan Kürtlerimizin, başına getirilerek kışkırtmalar yapmasını, “Diyarbakırlarda olaylar çıkartmaktan” söz etmesini yok mu sayacaktım? Mesut Barzani’nin gerçek kimliğini kullanmaması, sizi ırgalamıyor olabilir, onu sizin paşa keyfiniz bilir. Mesut Barzani’nin ileride başımıza nice belâlar yağdıracağı gerçeği ise beni çok, hem de pek ırgalıyor. Bu herifin gerçek kimliğinin anlaşılması halinde Kardeşlerimiz Kürtleimizin bu şer halkasından kurtulabileceklerini, aksi takdirde başımız hep birlikte nice bin felâketin içine yuvarlanacağını açıkladığım için beni suçlamaya çalışacaklar, Arap Lawrens’ten ibret alsınlar. Yüce Milletimizin uyarılmasından kimler ratahatsız olur? “Bana değmeyen yılan, bin yaşasın” diyemem. Yılan bana değmese de başka bir kardeşime değebilir.
Küresel Emperyalistlerin, Kürt Lideri konumuna sokmaya çalıştıkları Mesut Barzani ise, Kürtleri kışkırtma projelerini hayâta geçirmeye çabalıyor. Mesut Barzani’nin Kürt kimliğini kullanarak, Kürtlerin başına geçirme planı, dedesi 2. Abdüsselâm Barzani’nin zamanında Emperyalist İngilizler ve Ruslarca ortaya sürülmüştü. Şimdi ise Küresel Emperyalistler Kürtleri kışkırtarak “Arz-ı Mevûd'u, yani Yahve'nin/ Yehova’nın İsrailoğullarına Vaat ettiğini” iddia ettikleri, Büyük Siyon İmparatorluğunu kurmak istiyorlar. Sömürgeciler 1900 lü yıllarda Ermenileri vuruşturdukları gibi, bu gün de Kürtleri vuruşturmak istiyorlar.
İngilizler, dün Arapları isyan ettirmek için Arap Lavrens adını verdikleri Anglosakson kökenli M:16 İngiliz ajanı Albay Lawrenc’i Arap kimliğine sokarak olmadık melanetler yaptırmışlardı. Şimdi benzer bir projeyi, Mesut Barzani’yi Kürt kimliğine sokarak uygulamak istiyorlar. 1900’ lü yıllarda iletişim araçları yoktu. Kendimizı bu kahpe propağandaya karşı savunamadık. Şimdi bu boşluğu onlar dolduracaklarına biz, gerçekleri ortaya koyarak emperyalizmin bu kirli oyunlarını bozmalıyız.
Tevrat’ta Hz. Yakub {av}’un Soyuna, Yahve'nin vâ'dettiğini iddia ettikleri, Nil’den Fırat’a kadar olan topraklar, gerçekten İbrani Soy’una mı yoksa başka bir Soy’a mı vaat edilmişti? İsrailoğullarına Vaad edildiğini iddia ettikleri topraklar, NİL ile FIRAT Irmaklarının arası ise, BOP. Büyük Ortadoğu Projesi için çizilen şu uğursuz harita, neden bu iki Irmağın arasını çizmekle yetinmemiş te, kuzey ucunu taaa Karadeniz’de Sarp’a, Erivan’a, Nahcivan’a kadar uzatmıştır?
Bir gerçeği tespit ederek konuyu daha iyi anlaşılır hâle getirmek gerekir. Marthin Luther’in Papa’yı Deccal olarak ilan ettiği 1520 li yıllardan sonra İngilterede Püritenlik akmı güç kazandı. Bu akımın söylemleri arasında “Yahudiler, Yahve’nin Kutsal Irk’ı olarak” gösteriliyordu. Şimdi o günkü Püritenler Evangelik inancına bağlanarak ABD’nin yönetimini ellerine aldılar. Bunların ABD’deki sayıları 38 milyon kadardır. Bunlara göre: “Yahudiler Yahve’nin kutsadığı Irk olduğuı için onların bulundukları her yer kutsanmış sayılmaktadır. Buna göre Yahudiler, daha önce ve bundan sonra hangi topraklara ayak basmışlarsa o topraklar kutsandığı için bu topraklar Yahudilerin kutsal vatanları sayılmaktadır. Doğu Roma, Babil, İstanbul, İzmir, Selanik, İspanya, İngiltere, Almanya, Fransa, Hazarya, Azerbaycan, Rusya, Çin, Hindistan, Japonya, şimdi de ABD daha ne kadar saymalıyım? İşte bu Püriten Evangelik’ler böyle inanıyorlar. Nitekim İngilamerinco {İngiliz Amerikan Kumpanyası,} Irak’ı işgal ettikleri sırada hahamlar Irak için: “İsrail’in toprakları fethedildi” demişlerdi.
. Hz. Yakub {sa} gerçekten İsrailoğullarının gerçek Atası mdır? Bu konuyu Kutsal Kur’an âyetlerinden öğrenelim:
أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا أَوْ نَصَارَى قُلْ ءَأَنْتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللَّهِ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
“Yoksa siz İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarının Yahudi veya Hırıstiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? Peki. O hâlde, Siz mi daha iyi bilirsiniz; yoksa Allah mı daha iyi bilir de. Allah Katından kendilerine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gâfil değildir.” Bakara 2/140
مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلَا نَصْرَانِيًّا وَلَكِنْ كَانَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“İbrâhim Yahudi de değildi, Hırıstiyan da değidi, lâkin o Hanif müslim idi, o asla müşrik/ortakçı da değildi.” Âl-i İmran 3/67
Ne İbrâhim, ne İsmail, ne İshak, ne Yakub {av} ve ne de Torunlarının hiçbiririsi Yahudi değildir. Bunu hem Kutsal Kur'an reddetmiş ve hem de bilimsel bilgiye aykırı düşmüştür. Bir kere Yakub {av} İbrahim {sav}’in torunudur. Yahudiler kendilerini, Yakub {av} nisbet ederler ki, bu kesinlikle bilim dışıdır. {Beni İsrail} yani; İsrail Oğulları terimi, bizim göreceli olarak kullandığımız Baba terimi gibidir. Bazı kişiler, bazı kimselere Baba, oğul yakıştırması yaparlar. Yahudiler de kendilerine Yakub {av}’u baba saydılar. Böylece bu söz, sıkça kullanmaktan dolayı, İsrail'in oğulları şekline girdi. Hz. Peygamber {sav}’in Sahabelerinden Ebu Hüreyre' {ra}’ye kedi babası dendi. Mustafa Kemâl'e Türklerin Babası unvanı olan Atatürk denildi. Bunlar göreceli kavramlardır. Aynen bunun gibi Yakub {av}’a da Yahudiler Baba dediler. Böylece İsrail'in yani Yakub'un Oğlu terimi ortaya çıktı. Büyük, saygın bir kişi, çoğu zaman insanlar tarafından Baba sıfatıyla anılmışlardır. Oysa Yahudilerin Yakub {av} ile en ufak bir Soy bağları yoktur. Kur'an-ı Kerim bunu hiçbir itiraza yer vermeyecek bir açıklıkla reddetmiştir.
İSRA-İL>İSRE-İL>İZRE-İL SÖZÜ TÜRKÇEDİR
İSRA-İL>İSRE-İL>İZRE-İL sözlerinin köken bilgisini insanlığın bilgisine, istifadesine sunuyorum.
İsra-İl>İsre-İl>İzre-İl; sözlerinin yüzyılardır Arapça olduğu iddia ediliyordu. Bu iddiada –İL-, yani –Allah- sözünün de Arapça olduğunun kabul edilmesi öne çıkıyordu. {İL; yani Allah sözünün Türkçe olduğu hakkında inşallah yakında açıklama yayınlacağım.} İkinci sebep ise, Hz. İbrahim {sav}’in Arapların ve Yahudilerin ilk Ataları olarak kabul edilmesi gelir. Buna dayalı olarak Hz. İsmail Arap kolunun Atası, Hz. İshak ta İbrani kolunun Atası sayılmıştır. Araplarla Yahudilerin Hz. Nuh {sav}’in oğlu Hz. Sam {ra} Hazretlerinin torunları olduğu, bu iki Ulus’un Sam {ra}’dan türedikleri, daha sonra iki kol halinde yayıldıkları iddia edilmketeydi.
Oysa bütün bu iddiaları yukarıya kaydettiğimiz Kur’an-ı Kerim âyetleri çürütmüştür. Bu âyetlere göre Hz. İbrahim {sav}’in Yahudilerle herhangi bir soy bağı yoktur. Hz. ibrahim {sav} Yakub {sav}’in dedesidir. Bakara Sûresinin 140. âyeti yukarıya alındı. Bu âyette ad verilerek Hz. Yakub {sav}’in de Yahudi olmadığı açıkça tebliğ edilmiştir. Buna göre Yakub {av} nasıl oluyor da Yahudilerin atası oluyor? Bu konuyu aydınlatmak için İSRA-İL<İSRE-İL>İZRE-İL sözlerinin köken bilgilerini, anlamak gerekiyor. İsrail sözü, Arapça sanılmıştır. Üç-dört bin yıldan bu yana süregelen bu yanlış, gerçekmiş gibi kendisini kabul ettirmiştir. İsrail>İsreil>İzreil sözleri, Yakub {av}’un Unvanı {Ungunu} olarak tanımlanmıştır. Şimdiye kadar bu sözün Arapça ve İbranice olduğu sanılmış, öyle de kabul edilmiştir. Bu anlama göre İsrail; İl’in Kulu, yani, Allah’ın Kulu, Abdullah anlamına olduğu söylenmiştir. Oysa İsre sözü, ne Arapça, ne de İbranicedir. Arapçada İsra=Gece Yürüyüşüne denir. İsra Sûresi bunun tanığıdır. İsreil sözünün Türkçe olduğu bütün bu yanlış kabulleri alt-üst edecek değerdedir:
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ ءَايَاتِنَا إِنَّه هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
“Bütün noksanlardan uzak olan Allah öyle bir Allah’tır ki, kulu Muhammed’i bir gece, kendisine bazı delillerimizi göstermek için Mescid-i Haramdan, çevresini kutlu kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren/yürüten Allah’ın Şanı ne Yücedir! O bütün eksikliklerden uzaktır. Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören sadece O’dur.” İsra 17/1
Bu âyetteki İSRA sözü “Gece Yürüyüşü” anlamınadır. İSRA-İL>İSRE-İL>İZRE-İL sözlerinin köken bilgisini insanlığın bilgisine sunuyorum. Yukarıdaki âyette İSRA sözü: Gece Yürüyüşü olarak kayda girmiştir. İsra-Esra sözleri gece yürüyüşü demektir. İsra>İsre>İzre sözleri abid; yani kul anlamına olsa idi bu sözün “ESİR” kökünden gelmiş olması gerekirdi. Oysa “ESİR” sözü, “İSRE” kökünden gelemez. Böyle bir çaba köken bilimi/etimoloji yönünden imkân dışıdır. İsra>İsre>İzre sözleri ne Arapçadır, ne İbranicedir. Bu sözler Türkçedir. Türkçe bir sözü Arapça ve İbranice ile açıklamaya kalkışmak mümkün olmadığı için, şimdiye dek bu sözlerin gerçek anlamları ortaya çıkartılamamıştır. Bu sözün asıl kökeni olan Türkçeye bakılsaydı söz ve içeriği kolayca çözüme ulaşabilirdi.
“İsre: aşağı, sonra, ” ol andan isre ol= hakikaten o, ondan sonra ve ondan aşağı.” 1
……………………………………………………………………
1} Divan-ü Lugat-it-Türk Kaşgarlı Mahmut Tdk. yay. B. Atalay ter. C=1. S=125-14
Divan-ü Lügat-it-Türk’te İSRE sözünün açıklamasına dikkat etmeliyiz. Kaşgarlı Mahmut bu sözü, iyi ki Divan-ü Lügat-it-Türk’e almış, rûhu şad olsun. Ya yoksa İSRA-İL>İSRE-İL>İZRE-İL sözünün köken bilgisine nasıl ulaşacaktık? Divan-ü Lügat-it-Türk’te açıklanan İSRE sözüne dikkatle bakarsak bu sözdeki anlam zenginliğini ve kavram derinliğini bütün görkemi ile görebiliriz.
Buna göre İSRE-İL demek İL, yani Allah Zülcelâl, her şeyden ve herkesten Öncedir demektir. İSRE-İL demek İl, Yani Allah Zülcelâl, her şeyden ve herkesten Yüce ve Yüksektir demektir. Bu anlama göre İl, Yani Allah Zülcelâl, Ezeli ve Ebedidir demektir. İl, yani Allah Zülcelâl Ezeli ve Ebedi olunca, her şey ve herkes İl’den, yani Allah Zülcelâl’den sonradır demektir. İSRE-İL demek İl, her şeyden İSRE’DİR demek, Allah Zülcelâl her şeyden ve herkesten Yücedir demektir. İl, Yani Allah Zülcelâl, her şeyden ve herkesten Yüce olunca, her şey ve herkes, İl’den yani Allah Zülcelâl’den aşağıdadır demektir.
Şimdiye dek İsra>İsre>İzre sözlerinin Arapça ve İbranca olduğu sanılarak bu söze gerçek anlamına hiç yakışmayan KUL, ABİD anlamı verilmiştir. İSRAİL>İSREİL>İZREİL sözünün Hz. Yakub {av}’un sıfatı/ niteliği/unvanı olduğunu, bunun anlamın da Allah’ın KULU, yani ABİD anlamına geldiğini söyleye gelmişlerdir. Bu araştırma ile Hz. Yakub {av}’a böyle bir niteleme yapmanın yanlışlığını belgeleriyle ortaya konuldu. İSRA-İL>İSRE-İL>İZRE-İL sözünün KUL, ABİD anlamına geldiğini söylemek bilimsel olarak mümkün değildir. Kur’anda İsrailoğulları’yla ilgili âyetler geçtiğinde onlara karşı bir tepki göülüyor.
İSRA-İL>İSRE-İL>İZRE-İL sözünün Türkçe olduğu, Hz. Yakub {av}’a bu nitelemenin sonradan verildiği biliniyor. Hz. Yakub {av} Hz. İshak {av}’ın, Hz. İshak {av} Hz. İbrahim {sav}’in oğludur. Araplarla Yahudiler aynı kökenden geldiklerine göre birisinde bulunan köken özelliği; {DNA-GEN} şifreleri, öbüründe de bulunması bilimlere uygundur. Arapların DNA’larıyla GEN’leri, Yahudilerin DNA’larıyla, GEN’leriyle eşlenik durumda olmalıdır. Bakara Sûresinin 140. âyeti “İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve çocuklarının Yahudi olmadıklarını” apaçık bir yalınlıkla ortaya koymuş İlâhî bir Yasadır. Bu Tanrısal/İlâhî Yasayı göz ardı ederek Hz. İsmail {av}’e Arapların Atası, Hz. İshak ve oğlu Hz. Yakub {av}’a da Yahudilerin Atası demek, Kur’an-ı dolanmaktır. Müslümanların şu açıklamalardan sonra bu ayetleri dolanmalarını, düşünemiyorum.
Türklerin inandıkları Ezelî, Ebedî, her şeyden ve herkesten Yüce olan İL, yani Allah Zülcelâl’e karşı gösterdikleri imanın derinliğine, Yüceliğine, dikkat etmelidir. Hz. Yakub {av} Atamızın Ungun’unun, {Unvanının} gerçek Türkçe anlamını yukarıda açıkladık. Bu anlam, Yüce Tanrının Zat ve Sıfatlarını, Türklerin ne denli derin bir kavrayışla kavramış oldukları, bu anlamlarla ortaya çıkmış oldu. Bundan dolayı büyük kıvançlar duymalıyız. İsrail sözü, ne Arapçadır, ne İbranice’dir. İSRA-İL>İSRE-İL>İZRE-İL sözleri Türkçedir. Yakub {av}’in de gerçek unvanı değildir. Bu unvan onu ilâh yerine koyan ilk İbranilerin yakıştırmalarıdır. İSRA-İL>İSRE-İL-İZRE-İL Niteliği, Allah Zülcelâl’in Zâtî Sfatlarındandır.
İzre-İl sözü dikkatlı bakışlar için oldukça açık görünüyor. Bu sözdeki Z harfinin S harfinden dönüştüğü besbelli duruyor. Araplar İsrail derken, İbraniler İzreil demekteydirler. Bu İzre-İl sözü Türkçe İsre-İl sözünün kendisidir. Arada sadece S>Z dönüşmesi görülüyor.
{Not: Tevrat sözünün Türkçe olduğunu İnşallah yakında yayınlayacağım.}
ŞERİF HÜSEYİN BİN TALLAL
Dün, Empereyalistlerce kışkırtılıp, Osmanlı Türklerine isyan ettirilen, Mekke Şerifi Hüseyin Bin Talllal, { bu günkü Ürdün Kıralı Abdullah'ın büyük Dedesi }, 1930 yılında Kıbrıs’ta sürgündeyken isyanının bedelini Arapların ödemeye başladığını gördüğünde, ölüm döşeğindeydi. Bu sırada dışarıdan Türk Marşının/İzmir Marşının nâmeleri duyulmaya başlamıştı. Şerif Hüseyin; Türk Marşını duymasın diye pencereleri kapatmak isteyen görevlilere: “ Bırakın çalsın. Biz, bu Türklere çok zulüm yaptık. Onlara büyük ihânetlerde bulunduk. Onlar, gerçekten insanların hasıymış, bunu takdir edemedik.'Biz Kâfirlerle' iş birliği yaptık; cezasını da çekiyoruz. Ulu Tanrı bizi affeder mi bilmiyorum.” diye inlediğini büyüklerimiz anlata-anlata bitirememişlerdi. Şerif Hüseyin kendi künyesinde Hüseyn Bin Hüseyn yazmaktadır. Oysa Hz. Hasan {ra} Efendimizden gelen kola Şerif, Hz. Hüseyn {ra} Efendimizden gelen kola da Seyyid denir. Şerif Hüseyn, 1920 lere kadar Mekke Şerifi olarak kaldı. Oysa 1733 yılında Necidli Abdülvehhab Bin Muhammed, İngilizlerin teşviki ile 9 adet yüksek rütbeli İngiliz subayını köle ticareti görüntüsünde satın almış, bunlar bedevileri silahlı eğitime tabi tutmuşlardı. İşte bu Suudlar, İngilizlerin gözetiminde Şerif Hüseyn’e karşı ayaklandırıldırılar. Bu günkü Suudi devletini kurdular. İngilizler önce Şerif Hüseyni isyan ettirdiler, Osmanlaılardan bölgeyi aldılar, sonra Suudları Şerif Hüseyne karşı silahlandırıp Şerifi Mekkeden kovdular. Ülkeyi Suudlara teslim ettiler. {Çünkü: Necidli Abdülvehhab Bin Muhammed’i, Vehhabilerin ilk liderini, İngiliz Casusu, Mr. Hempeher yetiştirmişti.} Şerif Hüseyn’i de Kıbrıs’a sürgün ettirdiler. Peygamber torunu olduğunu söyleyen bir kişiye Müslüman Türklere karşı Hıristiyan İngilizlerle ittifak yaparak Müslüman kanını dökmenin haram olduğunu, bu vebalin er-geç çıkacağını ona kimse söylemedi mi? Kıbrısta sürgün hayatı yaşayan Şerif, o sıralarda Hıristiyan emperyalistlerinin Filistinde bir İsrail devleti kurmaya çalıştıklarını da görmeye başlamıştı. “Ba’de Hara-il-Basra=Basra harab olduktan sonra” Şerif’in {Kâfirler} dediği Emperyalistler, şimdi daha da güçlenmiş olarak, Şerif Hüseyin Bin Tallal'ın Torunlarının kollarını, bacaklarını, kellelerini koparıyor, başlarına on binlerce tonluk bombalar yağdırıyorlar. Hele de, en acısı karılarının, kızlarının ırzına geçiyor, daha beteri, erkeklere livatacılık uyguluyorlardı. Bunu, Şerif Hüseyin’in dün işbirliği yaparak Osmanlı Devletine isyanlar çıkarttığı, uğruna kendi Devletini parçaladıkları, Emperyallerin, kadın kılığındaki dişi iblisleri yaptırıyordu.
AĞLAŞANLAR KORKAK VE ÖNGRÜSÜ KIT OLANLARDIR
Şerif Hüseyin, Kıbrısta sürgün yaşadığı sırada, Filistin topraklarının Yahudi yerleşimcilere açıldığı, onların para karşılığı bu toprakları satın almaya ve burada bir İsral Devletinin kurulacağını görmeye başladığında böyle yakınmıştı. Böyle bir ağıtı Haçlılardan kaçan Endülüs Emevi Devletinin son Hükümdarı bir tepenin üstünde Endülüs’ün Haçlılarca yakılmakta olduğunu görünce hüngür-hüngür ağlamaya başlamıştı. Yanında bulunan Anası: “Ağla bire benim korkak oğlum! Senin gibi korkaklara karılar gibi ağlamak yaraşır” demişti.
Kendisini Evladı Rasül sayan Şerif, çıkarttığı isyanın acı meyvelerini devşirmeye başlamış, bunların zehrinden dudakları morarmıştı. Hz. Peygamber {sav}’in Kutlu Soy’undan geldiğini iddia eden bir kişinin Müslümanların kanını, Hıristiyan Haçlılara mübah sayması, inanılır gibi değildi. Hele o çöl bedevilerinin, Mehmetçiğin döktükleri şehid kanının bir bedeli olacaktı. Şimdi bir yandan Irak’lıların tepelerine atılan tonlarca bombalar, Filistinlerin kırılan kolları-kanatları ödüyor desem de… Müslüman Din kardeşlerim oldukları için yine de ciğerim cız diye yanıyor. Dubai gibi Petrol zengini ülkeleri israfa, aykırı hayat tarzlarına sürükleyerek kadim Osmanlı Türk topraklarının yer altı servetlerini hovardaca harcatarak müflis duruma düşürttüler. Seksen yıldan beri çıkartılan petrol gelirleriyle, ekonomi, teknoloji, bilimsel bilgilerin daniskası elde edilecek yerde, lüksün, gösterişin günübirlik yaşantıları haline sokarak, bugün ne petrol kalmış, ne teknolojik ve ekonomik gelişme sağlanmış, müflis devletlerden birisi olmuşlar. Yarın Suudlar, Abudabi, Bahreyn, Umman, Buruni’nin de Dubai gibi olacağından hiç kuşkunuz olmasın. Dostun acı sözleri, panzehir yerine geçmelidir.
YASER ARAFAT DEDESİNE NEDEN İLENDİ,/LÂNET ETTİ?
Yaser Araft’ın dedesine lanetinin sebebi, Filistin’den Yahudilere toprak satması ilgili olduğu bildirilmektedir. Arafat şöyle ilenmiş olduğu bildiriliyordu:
“Ben dedeme, Filisten’den Yahudilere toprak sattığı için ileniyrum./Lânet ediyorum” demişti.
DEVLET ADAMLARI SORUMLULUK HUKUKU MAHKEMELERİ
Mesut Barzani’ye habire Kürt yakıştırması yamalıyorlar. Bu, vahîm bir hatâdır. Mesut Barzani'nin gerçek kimliğini tanımalıyız. Mesut Barzani ile Celâl Talebâni'nin, bu günkü konumlarına gelmelerinin asıl sorumluları, bizim kendi Devlet yöneticilerimizdir. Bunu yapanlar, ya ileri görüşleri olmadığı için böyle bir kirli oyun'un içine çekilmişlerdir veya… Acaba onlar, bu oyun'un birer parçası mı yapılmaya çalışılmışlardı? Bunları bilemiyoruz. Bu varsayımdan da öte, ciddî olarak bağımsız yargı eliyle ortaya çıkartılması gereken bir süreçtir. Bundan böyle her önüne gelen “Ben Yaptım Oldu” diyememelidir. Bunun için mutlaka “DEVLET ADAMLARI SORUMLULUK HUKUKU’NUN” işletilmesi gerekir. Devlet adamları Sorumluluk Hukuku ve bu Hukuku uygulayacak Uzmanlık Mahkemeleri kurulmalıdır. Bunun için Hukuk Fakültelerinde yeni düzenlemelere gidilmeli, mevzuat yeniden ele alınarak çağdaş sorumlulukların tanımları yapılmalıdır.
ÇEKİÇGÜÇ >KIRMIZIMTIRAK< PASAPORTLAR VE >HALILAR<
Mesut Barzaniye Kürt kimliği giydirmeyi, acebâ belli merkezler mi pompalıyorlar? Bu kişiyi, Kürt kimliğine büründürdükten sonra, bütün Kürtleri, bu Avdetî'nin/Sabataist’in buyruğu altına vererek, böylece “Arz-ı Mev’ûd’un“ içine mi yerleşmek istiyorlar? Bu, yıllardır süregelen bir oyundur. Ortadoğulu bir Dostum: “Ortadoğuda ne gibi oyunlar varsa, bu oyunların içinde mutlaka bir İngiliz parmağı aranmalıdır.” demişti.
Mesut Barzani, aynen babası gibi, sıkı ilişkiler kurduğu İsral'e ve ABD’nin işgal'inin kalıcılığına güvenip Türkiye'nin içini karıştırmaya çalışıyor. Saddam'ın saldırısından Türkiye'ye sığındıklarında, bütün varımızı-yoğumuzu paylaştığımız sıralarda varsa Barzani, yoksa Talebânî dediğimiz o yazıkçılık günlerimizde, bir Allah'ın kulu çıkıpta:“Yahu; Irakta üç milyon küsûr Türkmen var; biraz da onların haklarınıı arayalım” diyenler oldu mu? Olduysa sesleri-solukları nereye kadar ulaşabildi? Aslında bizim, kendi başımıza açtığımız belâlardan ötürü, başkalarını suçlayarak, bu vebâllerden kurtulacağımızı sanmamız, hakkaniyete uygun olamaz. O günün Yöneticileri, kimlerin direktifleriyle bu adamlara kırmızı pasaportlar vermişlerdi? O günlerde neden Türkmen Yöneticilere, benzer uygulamalar yapılmadı? Çekiç Güç denilen şer halkasını, bu Milletin boynuna dolayanların, yargılanacağı yasalar yok mudur?
ALPERTUNGA'NIN TORUNLARI VE GEVŞEK FEDERASYON
Irak'ın Kuzey'i ve ileride değişik saldırı metodları ile parçalanacak komşu ülkelerden ele geçirilecek topraklarda küresel Evangelik ittifakı kurulacaktır. Bunun gerçekleşmesi için, tıpkı dün Arapların kullanıldığı gibi, bu gün de Kürtler kulanılmak istenmektedir. Bu bir Anglesakson düzenbazlığıdır. Irak Anayasaına Gevşek Fedarasyon Maddesi koyduruldu. Gevşek federasyon demek; her an asıl birlikten çıkabilir demektir. Böyle bir oldu-bittinin yapılabilmesi için, Dünya Kamuoyu'nun hazırlanması gerekir. Sonra bir Halk Oylaması ile asıl Birlikten ayrılınır. İleride komşu ülkelrden yeni yıkımlar yapılırsa, bu Bölge ile o bölgeler birleştirilerek küresel emperyalizm’e giden yollar açılmış olur.
IRAK’IN KUZEY’İNDE İSRAİL’Lİ ASKERİ DANIŞMANLAR
İsrail’li askeri danışmanların Irak’ın Kuzey’inde ne işleri var? Bu danışmanlar Irak’ın Güney’ine neden gitmiyorlar da Kuzey’inde toplaşıyorlar? Bunları Türklerin sorgulama, anlama, öğrenme hakları sürecektir. Peşmergelere askeri eğitimi İsrai Genel Kurmay'ının verdiğini bütün Dünya biliyor da, Barzan Aşireti/Oymağı mı bilmiyor? Irak’ın Kuzey’inde pek çok yatırmın, işletmelerin, Mesut Barzani'nin ya dayısı Neçirvan barzani’nin ya yegeninin ya başka bir hısmının olduğunu bizler Türkiyeden görüyoruz da, Barzan Oymağı mı görmüyor? Amca, Dayı, Yeğen Bölgenin balını kaymağını paylaşırken, Barshan'ın/Barzan'ın Torunlarının, onların korumalığını, bekçiliğini yaptıklarını biz Türkiye'den görüyoruz da, onlar mı görmüyorlar?
Bazıları: ”Efendim' Siz iyi, has söylüyorsunuz da, Emperyalistler, Saddam'a ihânet eden, Talebâni'yi, Irak Devlet Başkanı, Barzanî'yi de Irak'ın Kuzey'inn Başkanı yaptılar. Bu sözünüzde bir çelişki yok mudur?” diyebilirler. Bu soru, birçoğumuzun zihnini çelmiştir. Bu sorunun hakkıyla yanıtlanması, zihinleri karışıklıktan arındırabilir. Sömürgeciler yüz yıl önce, aynı yöntemleri Araplar'a da uyguladılar. Yaser Arfat'ın Dedesini Filistin'e Başkan yaptılar. Şerif Hüseyni Mekke ve Medine'ye Başkan yaptılar. Öbürlerini de öbür yerlere başkan yaptılar. Arapların başına Zambiya'dan adam getirip koyacak hâlleri de yoktu. Orayı yönetenlerin, o topluluğun içinden birisinin olması, Emperyal Dünya düzeninin ayrılmaz bir parçasıydı. Şimdi, o ihânet erbâbının çocukları, torunları, dün dedelerinin işbirliği yaptığı Emperyalistlerin çizmeleri altında, inim-inim inlemiyorsa, biz sözümüzü geri alırız. Yok, eğer bu emperyaller, o günkü emperuşakların/kölemperlerin>işbirlikçilerin bu günkü neslini, zulüm kırbaçları altında inletiyorlarsa, biz doğruyu söylüyoruz demektir.
MEHMETÇİĞİN DÖKÜLEN ŞEHİD KANI
DÜN, KUTSAL TOPRAKLARA ECNEBİ AYAĞI DEĞMESİN DİYEREK, SIRF ALLAH RIZASI İÇİN, OLUK-OLUK KANI MEHMETÇİĞİN DÖKÜLEN ŞEHİD KANI; BUGÜN, BÜTÜN ARAP DÜNYASINI BOĞMAKTADIR.
Bilge Ata
Talebânî ile Barzani'nin konumları biraz farklıdır. O zamanlar, Osmanlı Devleti 31-Ekim–1918 de Mondros Mütârekesi ile kayıtsız şartsız teslim olmuş, bütün toprakları, işgâl edilmiş idi. Sömürgecilerin o gün bölecekleri, işgâl edecekleri başka bir Osmanlı Toprağı da kalmamıştı. Şimdi şu açıklanan belgeleri, bir-biriyle ilintilediğimiz zaman, konu kendiliğinden ortaya çıkmış olur. O zaman bölünecek başka yerler olmayınca, işin makyajlaması kalmış, emperyalistler de bunu yapıyorlardı. Arapların büyük sevgi gösterileri ile karşıladıkları Küresel Yağmacılar, bu ülkelere yerleştiler. Küresel yağmacıları, tankların üzerine çıkarak sevgi seli oluşturan, Saddam'ın heykellerini terlikleriyle döven bu günkü çağdaş Arapların dünkü dedeleri de, Osmanlı'yı, böyle tekmeliyor, İngilizleri alkışlarla kucaklıyorlardı. Yani dünkülerin davranışlarıyla bugünkülerin benzerliği şaşırtıcıdır. Saddam’ı zalim, gaddar, konumuna sokarak, ondan kurtuluşun yolunun, ABD’ li Yankelerle, İngilizlerin eliyle olabileceğini telkin ettiler. Bu günkü Arapların dünkü dedelerine de bu günkülere yaptıkları çakma telkinler gibi Osmanlıdan kurtulşun yolunun kendilerine bağlanmaları olduğunu söylemekteydiler. Müslüman Araplara, kendilerini; sanki Evliya-ullah mış gibi kabûl ettirmişlerdi. Oysa Yüzlerce asırdan bu yana, Allah yolunda oluk-oluk kan akıtan Türkler, onlara göre tanassur etmiş, {bu söz, Mekke Şerifi Hüs”yin'indir. Kendisi ile ilgili ölüm ve mehter marşı konusında bilgi verildi. Bu cümle, isyancı Şerif'in fetvâsından alınmıştır.} yani onlara göre Türkler Hırıstiyan olmuşlardır” diyerek, İngilizlerin safına geçmişti. Müslüman geçinen Şerif Hüseyn’in: “Türkler Hırıstiyan oldular” sözüne inananlar, İngiliz’in ardına Müslüman olduğu için mi düşmüşlerdi? Yoksa onlara: “ Türkler Hırıstiyan oldu, dediklerinde “ İngilizler, Müslüman mı oldu demiş oluyorlardı?
ORTADOĞU’DAKİ ERMENİLER
Dün Osmanlı Devletini parçalayan Emperyalistler, bu gün de yeni bir parçalama, yeni bir birleştirm sürecini başlattılar. Osmanlı Devletinin bütün topraklarına el konulmuştu. Şimdi ise durum biraz farklıdır. Yıkılacacak, ele geçirilecek birçok devlet var. O hâlde buralarda yaşayan bir kısım etnik unsurların isyan çıkartması, şart görünüyor. Çünkü bu Ülkeler henüz dimdik duruyorlar. Öyleyse Sûriye'deki Ermenilerle Kürtlerin isyan çıkartmaları kaçınılmaz görünüyor. Sûriye, Lübnan, Ürdün gibi ülkelerdeki Ermeniler, Güneydoğu/Turkomanya, biraz da Adana Ermenileridir. Bu BOP. Projesinin Ermenileri dışladığını onlar iyi bilyorlar. Bunun için Kürtlere destek verecekleri düşünülemez. Ayrıca da Onlar bağlarının, bahçelerinin, köylerinin, Kürtler tarafından elegeçirildiğini, dedelerinden öğrenmişler, Kürtlere kanlı-kinli düşman olmuşlar. PKK daki Ermeniler, Kürtler için vuruşmuyorlar. Onlar, Güneydopu’da/ Turkomanya’da kendi egemenliklerini kurmak için vuruşuyorlardı.
IRAK'IN KUZEY'İ VE EMPERYALİZM
Irak’ın Kuzey'i, coğrafi açıdan ne kadar engebeli ise, bu bölgedeki etnik ve toplumsal yapı da öyle karmaşıktır. Burada Türkmenler, Araplar, Kürtler, Süryânîler, Asûrîler ve Yahûdiler yaşardı. Irak’ın Kuzey'i ile ilgili bölücü, yıkıcı çalışmalar, eski devirlerden beri, İngilizlerce yapılmıştır. Sömürgecilerin Ortadoğu'daki yıkıcı faâliyetlerini, sadece İngilizlerle sınırlandırmak doğru olmaz. Avrupalı sömürgeciler; Ortadoğu'nun ve Irak’ın Kuzey'inin coğrafi yapısı, demoğrafik özellikleri gibi bütün alt yapı çalışmalarını, sömürgecilik esaslarına dayalı olarak araştırdılar. Bölgede İngilizlerden başka Ruslar, Fransızlar, Almanlar başta olmak üzere, bütün sömürgeci devletler, büyük oranlara varan yıkıcı ve bölücü çalışmalar yaptılar. Bölgede öne çıkan sömürge ülkesi, başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Rusya olmuştur. Osmanlı'lar zamanında, İngiliz gizli servisi M:16 nın yıkıcı çalışmalar yürüttükleri, Arap Yarımadası ile Irak'ın, bin-bir entrikanın içine çekildiği bilinmektedir.
DOĞU, GÜNEYDOĞU ANADOLU’DA İSKİTLER / SAKALAR
“İskitlerin, Çin Seddi’nden Tuna Irmağı’na kadar yayılmalarının yanında, Ön Asya’ya da yönelmelerinin sebebi, Kimmer’leri takip etme isteğidir. Kimmer’leri yurtlarından çıkartan İskitler, bunların ardından, Kafkas'ı doğudan dolaşarak Hazar'ın kıyısını takiben Demirkapı geçitlerinden Azerbaycan’a ve daha güneye {Heredots 1V:12} Ön Asya’ya dalgalar hâlinde akmaya başladılar. Urartu Kıralı 2. Rusa'nın, Kimmerlerle olduğu gibi akıllıca bir siyaset izleyerek, İskitlerle anlaşma yaptığı görülür. İskit akınları Asur’a yöneldi. {Tarhan 1983:113} Kimmerleri kovalayarak gelen İskitkler,-MEDLERİN EGEMENLİKLERİNE SON VERDİLER. BÜTÜN KÜÇÜK ASYA’YA YAYILDILAR. {Heredots IV:1} İskitlerin çok istekli bir şekilde güneyde bulunan ülkelere gittikleri bir çok tarihi gerçeklerden anlaşılmaktadır. Akamenit döneminden sonra da İskitleri, Güneye kadar Archosia/Arkosya ve Drangiana/Drangiyana olarak söylenen yerlerde buluyoruz. Onlar; Anadolu’nun içlerine kadar da yayılmış ve orada hâkimiyetlerinin izlerini bırakmışlardı. Aynı İskitler, Dicle Irmağı dolaylarında hüküm sürmüş ve dillerine ait ipuçları bırakmışlardı. {Mordt Man: 1877: 49,50.} MÖ. 4. Yüzyıl başlarında dahi Doğu Anadolu’ya/ Turkomanya’ya hâkim olduklarını bize Ksenophon bildirmektedir. Ksenophon, on binlerin dört plethorn Harpossos/Çoruh Irmağına kadar ilerleyerek, buradan da İskitlerin Yurduna girdiklerini ve dört günde yirmi parasang/fersah bir fersah yaklaşık olarak 5.5 km. Gittiklerini, {KsenophonIV:7:18} bildiriyor. İskitlerin Suriye’ye girdikleri zaman Mısır Kralı Psammadikos İskitlere armağanlar vermiş ve daha ileri yürümelerini durdurmuş. {Heredots I:105.} İskitlerin bir kısmı Anadolu’ya dönmüş, bir kısmı, Suriye ve Mısır yörelerinde kalmıştır. Tevrattaki {Bet-sean, daha sonra Skythepolis İskit Kenti olarak anılmaktadır.} {Kretschemmer. 1921:940.} “İskitlerin Ön Asya’ya yayılmaları sırasında Filistin’e kadar ilerlemelerine rağmen onlar’ın asıl izleri, Anadolu’nun Doğu kısmında/Turkomanya’da bulunmaktadır. Artık yazılı kaynaklar yanında son kazılarda çıkarılmış olan arkeolojik malzememler de, bu görüşü kuvvetlendirmektedir.” 2
……………………………………………………………………………..
2} İskitler-Sakalar. Dr. İlhami Durmuş. Türk Kültürü Araştır Ensti yay.141. Seri:3. Sayı.13-8.S=35, 37,1993. Ankara
Irak'ın Kuzey'i ile Aanadolu’nun Güneydoğusu/Turkomanya’da kalabalık nüfuslarıyla uzun asırlar buraları yöneten Alpertunga'nın torunları, şimdi kendilerini başkalaşmış olarak ifâde etmekte ve öz be öz aynı kökten geldikleri Türk kardeşlerine karşı amansız bir kin ve düşmanlğın içine sürüklenmeye itilmektedirler. Kendi öz köklerini bu iletişim çağında tanımalı, Emperyalistlerin tuzaklarına düşmemelidirler.
MUSUL KAZASI HAHAMLARINDAN; HAHAM SALLUM BARZÂNÎ
“Barzani âilesinden Yahudi hahamları çıktığı ve bölgede Yahudiliğe eğitim, öğretim faaliyetleri konusunda bu hahamların çok büyük hizmetler ettiğine dâir bilgi yalnız, Kürtçe konuşan ve Yahudilerle ilgili önemli bir uzman olan Prof. Jona Sabar'a âit değildir. Osmanlı arşivinde bulduğumuz bir vesikada bu âileden hahamların olduğunu te'yid etmekte, âdetâ bizim yazımızı sorgulayanlara cevap vermektedir.
1856 yılına ait bu belgede ileride de ayrıntılarını nakledeceğimiz gibi, Musul’dan Selanik'e, oradan da Kudüs’e sürülen Sallum Barzani’den bahsetmektedir. Barzani sözünün son harfinin Osmanlıca yazılışındaki ‘Y’ harfi, ‘İ’ okunur. Bilindiği gibi nisbet ‘Y’ sıdır. Kişinin mensub olduğu şehir, boy veya âileyi belirtir. Dolayısı ile Barzan’ın, 1856’daki nüfusu, herhalde on’lu rakamlarla ifade ediliyordu. Dahası burada hâkimiyet Barzani âilesinde idi. Bölgede ‘Barzan’, adıyla başka bir yerleşim birimi de yoktu. Kaldı ki, yörede Barzaniyle ilgili dini kuşkular ve gizli kitap iddiaları, yıllardır söylenmektedir.” 3
…………………………………………………………………………………………..…..
3} Ahmet Uçar Tarih ve Düşünce Dergisi Şubat 2003 Sayı 36. S=31 .
Dünyada en güvenilir kaynaklar Osmanlı arşivleridir. Aşağıda sunacağımız Belgeler, arşiv belgeleridir. Bu belgelerde Musul Kazasında Hahamlık yapan Barzani'lerden bir hahamdan söz ediliyor.
OSMANLI ARŞİV’İNDE BARZANİ BELGELERİ
“1. BELGENİN ASLI”
4.
“BELGENİN YENİ YAZIYA GEÇİRİLMİŞ HALİ ”
Hıtâb-ı Müşîrânelerine; Ma'rûf-i Abd-i Ma'rûz-ı Çâkerlerine!
MUSUL KAZÂSI HAHAMLARINDAN HAHAM SALLUM BARZANİ; NAM YAHÛDİ: gûya İslâm taifesinden birine ıtale-i lisan etmiş diyerek Yehûdiy-i mersûm-ı, kâtil nâmiyle derdest-i zencîr-i bend olarak mahpus ve ba’dehû Dersaâdete celb ve keyfiyeti Meclis-i Vâlây-ı Ahkâm-ı Adliye'de bittezekkür, Yehûdiy-i mersûm-ı, bâ Fermân-ı Âli; Selânik cânibine tard ve teb'îd Buyrularak ve el- hâlet-hâzihî, ol cânibde bî’kes ve perîşan hal ve hevâsını dahî imtizâc edemediğinden, mersûmıng vefâtına sebep olacağından; Çâkerlerine Hıtâben Vürûd eden Mektublarından Müstebân oldığı, Mâ’lum-ı Ilm Ârây-ı Rahîmâneleri Buyruldıkda, Merâhim ve Eşfeha-i Seniyyeleri, Mülûkânelerinde meşgul ve mebâhî olınması husûsunda îcab eden Emirnâme-i Hazret-i Vekâletpenâhî Isdarına; İnâyet buyurılması bâbında.
Fermân: Hazret-i Men Lehül
22 / cemaziyel Âhir/72{ 1856 }
“1. BELGENİN SADELEŞTİRİLMİŞ HÂLİ”
Mareşallara Yakışır Hıtâbıyla Bilinen, Bende'lerine Arz Olunur!
MUSUL KAZÂS HAHAM'LARINDAN; HAHAM SALLUM BARZÂNÎ ADLI YAHÛDİ: Müslüman ahâliden birisine dil uzatmış { kutsal değerlerine sövmüş} denilerek, adı geçen YAHÛDÎ'Yİ, kâtil nâmiyle yakalayarak zencire vurup hapsedilmiş, sonra da Başkent İstanbul'a getirilmiştir. Durumu, memurların durumunun görüşüldüğü Meclis-i Vâlâ’da incelenmiş, adı geçen Yahûdi'ye; Yüce Fermân gereği, Selânik tarafına sürülmesi, orada ikâmet cezâsı verilmesi kararlaştırılmış idi. SALLUM BARZÂNÎ, Selânik'in havasına uyum sağlayamadığı, bundan ötürü hastalandığı, bu durumun ölümüne sebep olacağı, bundan başka, Musul'da bulunan çoluk-çocuğu da mübârek ekmeğe muhtaç oldukları, bu kere: Selânik ve Musul HAHAM'larının Kulunuza hitaben gelen mektuplarından anlaşılacağı; Bilginiz dâhilinde olduğundan, Şefkatli İrâdeniz Buyurulursa, Kutlu Merhametinizden umulur ki, anılan YAHÛDİ, çoluk, çocuğuyla birlikte, Kudüs-ü Şerif'te ikâmet ettirilmesi, bu kişinin gece gündüz yüce Padişah'ın Saltanatına duâcı olması ve bununla övünmesi husûsunda, Yüce Vekâletten {Dışişleri Bakanlığı'ndan} gerekli Buyurultunun çıkartılmasına, Yardım Buyurulması Hakkında...
Fermân: Yüce Buyruk Sâhibi'nindir...
22 / Cemaziyel-Âhir / 1272. { 1856 }
“2. BELGENİN ASLI”
“2. BELGENİN YENİ YAZIYA GEÇİRİLMİŞ HALİ”
Atûfetlû Efendim Hazretleri!
Musul hahamlarından olup, nâ sezâ bâ’zı tefevvühâta ibdârından tolayı; bundan akdem, Selâniğ'e nefy olınmış olan SALLUM YEHUDİNİG, Kudüs-i Şerîf'de iskân etdirilmesi, istid’â olınmış ve bu makûlelering tebdîl-i menfâları; emsâl-i iktizâsından bulınmış oldığına mebnî, mersûmıng, müteallikâtıyla beraber Kudüs-i Şerîf'de iskân etdirilmesi bâbında, Fermân-ı Âlî Isdarı Tezekkür Olındığı, Mutazammın Meclis-i Vâlâ’dan kaleme alınan mazbata, HAHAMBAŞINING melfuf takrîriyle Manzûr-ı Âlî Buyurılmak içün Arz ve Takdim Kılınmış olmağla, ol babda her ne vech ile İrâde-i Seniyye-i Pâdişâhî; Müteallık Buyurılur ise, anga göre hareket olınacağı Beyâniyle. Tezkere-i Senâverî Terkim kılındı.
13/Şaban/72 {1856}
“2. BELGENİN SÂDELEŞTİRİLMİŞ HÂLİ”
Şefkatli, Merhametli Efendim Hazretleri '
“Musul HAHAM'LARINDAN olup, pek çok isnatlarla münasebetsiz ve çirkin sözler söylediğinden dolayı, bundan önce Selanik'e sürülmüş olan SALLUM YAHUDİ’NİN, KUDÜS-Ü ŞERİFTE ikâmet cezası verilmesi için dilekçe ile başvurulan, sözü edilen YAHUDİ’NİN, sürgün yerinin değiştirilmesi hakkında, daha önceki örnekleri de bulunmuş olduğundan, adı geçen YAHUDİ’NİN çoluk çocuğuyla birlikte Kudüs-ü Şerifte ikâmet ettirilmesi hakkında, Yüce Fermân çıkartılmasının görüşüldüğünü bildirir, Meclis-i Vâlâ’dan kaleme alınan tutanak, HAHAMBAŞININ dosya içindeki yazısı ile birleştirilerek; Yüce Görüşleri için Arz ve Takdim Kılınmış olmakla, o hususta Padişah’ın Yüce ve Kutlu İrâdesi, hangi Yönde olursa, ona göre hareket olunacağı, açıklamasıyla övünç Tezkeresine tarih atıldı.
13/Şaban/72{1856}
“ 3. BELGE’NİN ASLI ”
3. BELGENİN YENİ YAZIYA GEÇİRİLMİŞ HÂLİ
Marûz-ı Çâker-i Kemîneleridir ki ;
Önemle, Berây-ı tâ’zîm olunan iş bu Tezkere-i Sâmiye-i Âsâfâneleriyle zikr olınan Mazbata ve Takrir, Meşmul Nigâh-ı Âlî Cenâb-ı Mülûkâne Buyurılmış ve Tezekkür ve istid’â Buyurıldığı vecihle, MERKUMING müteallikâtıyla berâber Kudüs-i Şerifde iskân etdirilmesi bâbında Fermân-ı Âlî Isdârı, müteallik şerefsudûr Buyurılan Emir ve İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhî. Muktezâsından olarak mezkûr mazbata ve takrir, yine Savb-ı Âlî Asfiyâlarına iâde kılınmış olmağla ol bâbda; Emir ve Fermân....Hazret-i-Men;Lehül-Emring'dir.
14/ Ş. / 72 {1856}
3. BELGENİN SADELEŞTİRİLMİŞ HÂLİ”
Hakir Kulunuzun maruzatı'dır.
Saygı ile sunulan Bakanlığın, Bakan'lara özel bu tezkeresiyle; anılan tutanak ve önerge hakkında, Yüce Makamdan konu ile ilgili inceleme yapılıp müzâkere edilmesi için izin istendiğiden, adı geçen YAHÛDİ'NİN yakınları ile birlikte Kudüs-ü Şerifte ikâmet ettirilmesi hakkında, Yüce Fermân çıkartılması ile ilgili Şerefli olarak verilen Yüce Padişah’ın Asâletinin gereği olarak anılan Kararnâme ve Önerge, yine Yüce Asâletlerine iâde kılınmış olmasından ötürü, o hususta Buyruk ve Ferman, Buyruk sahibi Olan'ındır.
14/Şaban/72{ 1856 }
“4. BELGENİN ASLI”

4
………………………………………………………………………………..
4} Ahmet Uçar age. S=31
“4. BELGENİN YENİ YAZIYA GEÇİRİLMİŞ HÂLİ”
Hahambaşınıg28 Safer 72 tarihiyle Meclis-i Vâlâ'ya atâ Buyurılan
bir kıt’a takrîrinde; Musul Haham'larından olub İslâm'dan birine ıtâle-i lisan étmiş denilerek Dersâdete celb ve buradan dahî Bâ-Fermân-ı Âlî; Selanig'e tard olınmış olan SALLUM nam YAHÛDİ’NİNG kayd-ı zarûretinden vikâyesi zımnında ayâli ve evlâdıyla berâber Kudüs-ü Şerif’de iskân éttirilmesi istid'â olunan YAHÛDİY’İ merkum, ba'zı mertebe, nâ sezâ tefevvühata ibtârından tolayı, Meclis-i Vâlâ kararı ve müteallık Buyurılan İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Şehr-i Yârî Mûcibince; Dersaâdet'e celb olınarak bu tarafdan dahi Selânige nefy olınmış oldığına ve bu makûlelering tebdîl-i menfâları, emsâl-ı iktızâsından bulındığına binâen, ber mûcib-i istid'â; merkûmıng müteallikâtıyla Kudüs-ü Şerif'de iskân étdirilmesi bâbında Fermân Isdârı, Meclis-i Vâlâ'da tezekkür kılınmış ve Nezâret-i Celîliye-i Hâriciye ile dahi muhâbere olınmış; ol babda Teveccühle İrâde-i Seniyyeleri, Müteallık Buyurulur ise, İrâde; Hazret-i Men Lehül Emringdir.
26 / Safer/ 72 {1856}
4. BELGE'NIN SÂDELEŞTİRİLMİŞ HÂLİ
HAHAMBAŞI'nın 22/Safer/1272{1856} tarihiyle Meclis-i Vâlâ’ca ihsan buyrulan bir bölük resmi yazısında, Musul HAHAM'LARINDAN olup, Müslümanlardan birine ıtale-i lisan etmiş denilerek, {sövmüş} bundan dolayı İstanbul’a getirilip buradan da Yüce Fermân ile Selâniğ'e sürülmüş olan SALLUM BARZÂNÎ ADINDAKİ YAHÛDİ'NİN, çâresizlik ve korunmaya muhtac olmasından ötürü, çocuklarıyla birlikte Kudüs-ü Şerif'te ikâmet ettirilmesi için dilekçe verilmiş, adı geçen YAHÛDİ, hayasızca ve oldukça yüksek derecedeki dil uzatmalarından {sövüp-saymalarından} dolayı, Meclis-i Vâlâ kararı ve ilişikte Buyrulan Yüce Kağan’ın/Hakan'ın Buyrultusu gereğince, İstanbula getirilen, bu taraftan da Selâniğ'e sürülmüş olduğundan, bu gibilerin benzerlerine uygulanan örnekler gibi, verilen dilekçe doğrultusunda, adı geçen YAHÛDİ'NİN Kudüs-ü Şerif'te ikâmet ettirilmesi hakkında Yüce Ferman çıkartılması, Meclis-i Vâlâ'ca görüşülmüş ve Dışişleri Bakanlığı ile de haberleşme yapılmış, O hususta Teveccühle İrâdeleri, ne yönde Buyurulur ise, Buyruk; Buyruk Sahibi'nindir.
26--Safer--1272--.(1856)
Kudüs'te, yani Filistin Bölgesinde, Yahudi birikmesi olur mu, oraya Yahudiler gönderilirse, ileride Bölgede demoğrafik dengeler bozulur mu diyerek Dışişleri Bakanlığından görüş alınmış. Dışişleri Bakanlığı da şimdilik böyle bir tehdit algılamasının olmadığını bildirmiş, böylece; Mesut Barzaninin âilesinden bir akrabası; Musul Kazası HAHAMI; SALLUM BARZANİ’NİN Kudüs’te ikâmet cezasını çekmesine âit Ferman çıkmıştır.
Itale-i Lisan Etmek: Dil uzatmak. Sövmek. SALLUM BARZANÎ adındaki YAHUDİ HAHAMI, bir Müslüman'ın {haşa} Allah'ına {cc}, Peygamber'ine, {sav} Kitabına/Kur’n-ı Kerime sövmüştür.
Merkum; mersum: gayr-ı müslimler için; adıgeçen anlamına gelir.
“MECLİS-İ VÂLÂY'I AKÂM-I ADLİYE: {İdare}”
“Islâhat Hareketlerinin gerektirdiği yeni nizamnâmeleri{tüzükleri, yönergeleri} hazırlamak, memurların duruşmalarıyla meşgul olmak, gerekli Devlet işlerinde oy vermek üzere, 1253 { 1837 } yılında kurulan Meclisin adıdır. Tanzimattan sonra işlerin çoğalması münâsebetiyle: “Meclis-i Âli-i Tanzimat, Meclis-i Ahkâm-ı Adliyye birleştirilerek yine “Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye “ adı altında bir Meclise dönüştürülmüş ve bu Meclis;
a} İdâre;
b} Tanzîmat;
c} Adliye adlarıyla üç kısma ayrılmıştır. İdâre kısmı mülkî ve mâlî işlerle, Tanzîmat kısmı kanun, yönetmeliklerin incelenmesi ve düzenlemesiyle, Adliye kısmı da bazı dâvâlarla uğraşıyordu. 1284 {1867} tarihinde bu Meclis, tekrar “ Divân-ı Ahkâm-ı Adliye” ve “ Şûrây'ı Devlet ” { Şimdiki Danıştay } olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. 5
………………………………………………………………………………………………..
5} Oswmanlı Tarih Déyimleri ve Terimleri Sözlüğü. Mehmet Zeki Pakalın 2. Baskı. MEB Yay. İstanbul 1971 C=2. S=430 431
MECLİS-İ VÂLÂ-Y’I AHKÂM-I ADLİYE
Meclis-i Vâlây-ı Ahkâm-ı Adliye adlı Kuruluş; {1253} 1837 de Avrupa'lıların dayatmalarıyla kuruldu. Görevi, Tanzîmât'ın {Islahat Hareketi'nin} uyum yasalarını çıkarmaktı. Avrupa’lıların hazırlayarak tercüme ettirdikleri bir takım tüzükler, yönergeler, bu kuruluşça oylanarak kabul ediliyordu. Gûyâ; Osmanlı Devleti, yeni bir görünüme kavuşup Avrupa'lı olacaktı. O sırada Avrupa hayranı işbirlikçi takımı/kölemperler /emperuşaklar * böylece Devletin, Milletin çağdaşlaşacağına, ilerleyip gelişeceğine inandırılmışlardı. Oysa sömürgeciler, Islâhat Hareketlerini dayatırlarken, Osmanlı Devletinin yakın bir gelecekte, bütün iç işlerine karışmayı ve parçalanıp yok olmasını hedefliyorlardı. Tıpkı bu günkü Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetlerine AB. uyum yasalarını dayatmakta oldukları gibi, günümüzden 173 yıl önce de, aynı uslûp ve aynı ısrarla, dayattıkça dayatıyorlardı. O günün JÖN Türk'leri, yani genç Türk'leri, {CON}lar, bu gün bizdeki bazı aydın'lar'ın Avrupayı baş tâcı saydıkları gibi, benzer rolleri üstlenmişlerdi. O günkü jön'ler {con}lar da, tıpkı bu günkü bazı aydınların çaldıkları teraneleri, aynen çalıyorlardı. Onlar da tıpkı bu günkü AB. Sevdalıları gibi, Tanzimat ile bütün geri kalmışlıklarımız birden bire yok olacak, asrîleşme denilen büyülü iksirin Avrupa’dan gelerek, bizleri ihya edeceğine inanıyorlardı. Avrupa'lıların isteklerini sanki İlâhî buyruklarmış gibi harfiyyen alıyor, ne bir eksik, ne bir fazla, onların bütün taleplerine boyun büküyorlardı. Kendiliklerinden bir hüküm çıkaramayan bu ekipler, Avrupa’dan gelen talimatları, kapış-kapışa hafızlıyorlardı. Bunlar, kendi öz halkına küçümseyen gözlerle bakıyordı. Bu gibiler, ne gibi şan, şöhret, bilgelik medeniyet ve insanlık varsa, hepsinin Avrupa'da olduğunu sanıyorlardı. Böylece Koskoca Devleti, Avrupa’lı sömürgecilerin insafına terk ettiler.
{Tıpkı şimdi bizdeki bazı aydın geçinen densizlerin: ”Türk halkının % 60’ını aptal”, saymalarına benziyordu. Şu, tırnak içinde alıntıladığım utanç verici sözü, içim burkularak buraya alıyorum. Bu sözü söyleyen kişiyi neden dolayı yargı önüne çıkartmamışlar onu bilemiyorum? Bu tür bayağı sözlerin, bizim Yüce Milletimizin değerini düşürmek yerine daha yukarılara çıkaracağından kimsenin kuşkusu olmasın. Bu tür hezeyanları söyleyenler, yumurtadan çıkmış, yumurtayı beğenmemiş değil, aksine yumurtanın içinde kızılkıvrım olmuşlardır. Her ulus’un içinde iyiler de kötüler de olur. Koskoca bir Milleti “aptalıkla” suçlamak çok adi bir suçlamadır. Yüce Türk Milet’ini tenzih ederm.}
AVRUPA’LILAR BİRBİRİNİN TERÖRİSTİNİ DESTEKLEYEBİLİR Mİ?
Avrupalı Devletlerde de Terrör ve terröristler var; ama bırakın İngiliz Terröristinin Almanlar'ca desteklenmesini veya Fransız Terröristinin İngilizler'ce desteklenmesini, George Bush’un ABD. si bile, hiçbir Avrupalı terrörist'i destekleyemez. Silah, mühimmat, lojistik destek, eğitim, mâlî yardım şöyle dursun, siyasal yakınlık dahi gösteremezler. Ama aynı Corç Buş'un ABD si, PKK lılara, milyonlarca dolar para gönderdiği ile ilgili olarak nice fırtınalar kopmuştu. ABD’liler de Avrupalılar da, Türkiye’ye yaptıkları aykırı işleri Eta'ya, Irlanda Cumhuriyet Ordusuna neden yapamıyorlar? Var mısınız Mister Corç? Var mısınız Avrupalılar, işte meydan işte devran.
………………………………………………………………………………………….
*} kölemper>Emperyalistlerin kölesi=İşbirlikçi
emperuşak>Emperyalistlerin uşağı=İşbirlikçi
Not: Bu iki terim, tarafımdan oluşturuldu.{www.Bilgeata.Com} adlı Web Sitemde ilk kez yayınlanıyor. Kullanılmasını öneriyorum.
Dün, Sovyetler de ABD’liler gibi Dünya'yı ele geçirmek için, olanca hırslarıyla yükleniyorlardı. Onların da Kızılorduları, nükleer başlık taşıyan füzeleri, Atom bombaları, deniz ve hava kuvvetleri vardı. İlâhî adâlet geldi; bütün bu yüksek teknolojiler, birdenbire susuvérdi; işlemez hâle geldi. Sanki tedâvülden kalkmış paralar gibi geçmez akçe oluverdiler. Sovyetler, onca gücüne rağmen... foss... diye sönüverdi. ABD li Conilerin de, aynı türden güçleri var; ama Irak'ta kırılan masum kollar, koparılan günahsız başlar, ırzına geçilen nâmuslu analarla, bacıların tüketilen iffetleri, tââ oralardan ciğerime kadar işliyor, benliğimi kavuruyor. Bunların feryâtları, havada kalmayacak, Yüce Yaratan'a ulaşacaktır. İşte o zaman sizin havalarda gezen o Anglosakson burunlarınızın, nereden soluduğunu görmek istiyorum.
Bizler, gençliğimizde Yahudilere yapılan zulümleri, işkenceleri, acıları, sinamalarda, seyr ede-ede büyüdük. Sırf Yahudi oldukları için böyle bir zulme uğramaları, kanıma dokunuyordu. Çünkü ben Türk ve Müslümandım. Bir gün bir cenâze geçiyordu. Cenazeyi gören Evrenlerin Efendisi Hz. Muhammed {sav} Efendimiz ayağa kalktı. Cenâze gittikten sonra sahabeleri: “Ey Allah'ın Yalavacı! Bu ölüyü tanıyor muydunuz? diye sordular. Kutlu Yalavacımız: ”Hayır tanımıyorum” diye karşılık verdi. Onlar da :”Bu bir Yahudi idi” dddiler. Kutlu Elçimiz: “O, BİR İNSAN'DI:” diye karşılık verdi. Bizler; Türk İslâm Terbiyesiyle büyüdük. Zulüm; kimden gelirse gelsin zulümdür. Zulme kim uğrarsa uğrasın; mazlûm'dur. İşte bizim düstûrumuz budur. Bunun için Yahudilerin zulme uğramalarını kabûl edilemez buluyorduk. Ne çâre ki; göz görgüsünü görecekti. Zaman döndü-dolandı. Yahudiler yer-yurt, devlet sahibi oldular. Zaman yine döndü-dolandı. Bu kerre Yahudilerin güçlendiklerini gördük. Bir de ne görelim: İsrail askerleri, Filistinli bir çocuğu, bir tenhada yakalamışlar, ellerine geçirdikleri taşlarla kollarını kırıyorlardı. O zaman bizler ve bütün Dünya öyle çiğsidik, öyle bir çiğsidik ki, insanlığımızdan utandık…
{İkinci Dünya Savaşında Nazilerin yok ettiği Yahudi kimliğindeki mazlumların hiç birsinin Yahudi olmadığı, bunların tamamının Askenas, İskinus, İskinut, İskit ve Hazaya Türk kökenli Museviler olduğunu artık biliyoruz. Bütün dünya da bilsin istiyoruz. İsrail’de zenci Yahudiler var. Bunlar Yahudi değil Musevilerdir. Dnyadaki Yahudi olarak anılanların % 70’ inden fazlası Türk kökenli Hazarya Musevilerdir. Bir kişinin Yahudi olması için İbrani kökeninden gelmesi gerekir. Aşağıda belgeleri sunulacaktır.}
BARZAN BÖLGESİ
Barzan; kadim'denberi var olan Türk İskitlerin kurduğu bir yerleşim yeriydi. Osmanlı Türkleri, Engizisyon Yahudilerinden bir kısmını Irak’ın Kuzey'indeki BARZAN BÖLGESİNE yerleştirdiler. Bu Bölgenin adı; 3000 üç bin yıldan bu yana İskit Türklerinin Büyük Kaanı Alpertunga’nın Cihangir Oğlu BARSKAN’IN adını taşıyordu. BARS, Türkçede kaplan, Panter cinsinden bir yırtıcının adıdır. Türk İskitlerden ve başkaca boy ve oymaklardan birçoğu BARS’I totem olarak seçmişlerdi. Bars sözü Türk oymakalrından birçoğu tarafından P diyalekti ile PARS şeklinde de söylenirdi. BARSKAN sözü zamanla K>H dönüşümüyle BARSHAN şeklinde söylenmeye başlandı. H harfi zamanla düştü, S>Z dönüşümüyle BARZAN halini aldı. Barzan adlı yerleşim yerlerinin sadece Irak’ın Kuzey’indeki yerleşim yerine verilmediğini, dünyanın birçok ülkesinde BARZAN adını taşıyan yerleşim yerlerinin var olduğunu artık biliyoruz. Bunları aşağıda göreceğiz. İskit/Saka Türklerinin Büyük ve Changir Kumandanı BARSKAN’IN adını taşıyan yerleşkeler İskitlerin dünyanın pek çok ülkesine, yayıldıklarını, oraları fethettiklerini gösterir tarihi vesikalardır. BARS>PARS Türklerin 12 yıllık takvimlerinin de üçüncü yılıdır.
1-Sıçgan Yılı - Sıçan Yılı,
2-Ud Yılı - Öküz Yılı,
3-Bars Yılı - Pars Yılı.
{Ayrıntılı bilgi için www.bilgeta.com Sitemizde Asenat Bölümünü yoklayınız.}
Barzan’a yerleştirilen Yahudilerin adı, Barzan Yahudileri olarak kaldı. Aradan geçen uzun asırlar sonunda Barzan Yahudileri, Arap kültürünün etkisiyle nispet -Y- sı aldı. Barzan'a âit, Barzan'dan, Barzan'a mensup anlamında olmak üzere Barzanda iskân edilen bu Yahudilere de Barzan-î- denildi. Bu aynen: Matürid-î, Rûh-î, Bağdâd-î, Mekk-î-, Urf-î- denildiği gibidir. Bunların sonundaki-Î- ye Arapça nispet –Y- sı denir. Barzan-î- deki, –Î- harfi bir kente, bir oymağa, bir bölgeye bir millete, mensup olmayı anlatır. Konev-î konya’lı, Rûm-î, Rumeli-li, Haleb-î, Halep-li demektir. Türkçede> -LI, Lİ- LU-LÜ eki gbidir. İstanbul-lu, Adana-lı, Barzan-lı, gibidir.
BARZAN sözünün köken bilgisi, şirin İlimiz Batmanımızın yakınlarında bulunan bir Bölgemizin adı ile aynı öglerden oluş gibidir. Bu yöremizin adı: KARZAN'dır. {Karzan ve Batı Raman bölgelerini 1966 yılında Diyanet İşleri Başkanlığında Müfettişlik yaptığım sırada gezmiştim.} Adananın kadim İlçesi Aladağ'ın eski kadim adı ise KARSAN-TIDIR. KARZAN, KARSHAN’dan bu şekle girmiş görünüyor. H harfi zamanla düşmüş, söz KARSAN olmuş. S>Z ye dönüşerek söz KARZAN haline gelmiş olmlıdır. Bu da tıpkı BARSAN>BARSHAN’IN dönüşmesi gibidir.
BARSKAN>BARS-HAN S>Z-BARZAN
KAAN sözü bazı Türk ağzında; KAGAN şeklinde söylendiği gibi, iki A harfi ile de söylenir. Tek A ile birçok Türk Boy ve Oymaklarında söylenmektedir. Kızılderili Türkçesinde CAN-KAN şeklinde söylenir.
“Han: Türklerde, hükümdar anlamında, Kagan, Kaan, Hakan, Han, Amerikan Kızılderili dillerinde, Kıral, imparator ve Tanrı Hakan anlamlarında Miçae-Kan; Kukul-Kan; Hura-Kan; Paşa-Kan; Başi-Kan Türkçe’deki Oğuz Han, Cengiz Han, Abdülhamid Han gibi sıfatlar Amerika Kızılderili dillerinde de sona takılmaktadır./eklenmektedir.” 6
…………………………………………………………………………….……
6} Kızılderililer ve Türkler Ord Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan. e yayınları.3. baskı İstanbul 1999. S=127
Güney ve Doğu Anadolu/Turkomanya ile Filistin bölgelerinin tamamı, yaklaşık 3 bin yıldan bu yana Türk İskitlerin Yurdu olduğu bir yana, Bölge Alpertunga'nın oğlu BARSKAN'IN adının BARZAN şeklinde söylenişi ile günümüze dek yaşamış kadim {eskiden de seki}Türk Yurdudur. Bölgede yaşayan Barzan Aşireti {Barzan Oymağı, } öz be öz Alpertunga'nın torunlarıdır. Bunların Mesut Barzani ile soy bağları yoktur. Mesut Barzani âilesi, Barzani adını gasp ederek, Barzan Türk Aşiretlerini, egemenlikleri altına alan Saferat/İspanyol Yahudi’lerinden oldukları Osmanlı arşiv belgeleriyle pekişmekte olduğu görülüyor.
“ Barzan adı Barzani Aşiretinin yaşadığı Barzan Kasabasında ikamet eden bütün yerli halkın kabul ettiği ortak bir soyadıdır ve kesinlikle Barzani âilesiyle doğrudan bir kan bağını göstermemektedir.” 7
........................................................................................
7} Yahudi Kürtler. Eşref Günaydın Karakutu yay. S=41, 42, 68..4. Bas 2007 İstanbul.
Mesut Barzani’nin egemen olmaya çalıştığı Irak'ın Kuzey'inin asıl adı; kadim'den beri Barzan Bölgesidir. Yahudi Hahamı Sabatay Sevi'nin 1640 yılında Mehdi olduğunu iddia etmesi üzerine muhakemesi yapılarak idama mahkûm edildikten sonra, postu deldirmemek için ihtida ettiğini adını Muhammed koyduğunu söyledikten sonra Anadolu ve Rumeli’ndeki cemaatı da Müslüman olduklarını söyleyerek Müslüman Türk kimliğine girmişler, Müslüman Türk adları almışlardı. Irak’ın Kuzey’inde Barzan Yöresinde yaşayan Saferad Yahudileri de Sabatay Sevi’ye uyarak Müslüman olduklarını söyleyerek Kürt İslâm kimliğine girdiklerini söyleyerek Müslüman adları aldılar. Mesut Barzani, yayınladığı kitabında: “1600 tarihinden beri Müslüman adlarından başka adlar almadık” demesi, bundan dolayıdır.
1492 yılında II. Sultan Bayazıt Kan/Han zamanında on binlerce Yahudi ve Musevi’yi bundan 515 küsür yıl önce İspanyadaki Hıristiyanların Engizisyon zulmünden kurtararak Osmanlı topraklarına taşıması büyük saygı duyulacak bir olaydır. ABD’nin geniş imkânlarına rağmen 40–50 bin kişilik askerlerini Irak’a taşıyamaması karşısında o günün kıt imkânlarına rağmen 515 yıl önce Türklerin yaptıkları bu insancıl davranışı, büyük alkışlarla kutluluyorum. Böylece; bağnaz Hrıstiyanlarca işkence edilen Engizisyon mağduru Yahûdiler, Türk Osmanlı Kağanlarının şefkatlı kollarında, uzun yüzyıllar sürecek bir huzûr diyârına yerleştirilmiş oldular. Bu yapılanları inkâr edeceklere, “nankör, ekmeksiz” denir. Gerçek Yahûdilerin; Türklerin kendilerine yapmış oldukları bu insanüstü şefkat ve merhameti, unutacaklarını sanmıyorum.
Türklerin gösterdikleri üstün erdeme karşı, Mesut Barzanî'nin dedesi, II. Abdüsselâm Barzani, atalarını Hırıstiyanların zulmünden kurtaran Osmanlı Türklerine isyan bayrağı açtı. Böylece de Mehmetçik katili oldu. Ruslarla anlaşarak, Ermenilerin Osmanlı Devletine isyan etmeleriyle ilgili kararlarda etkin rol oynadı. Ermeni komitalarının, bir mlyondan fazla Türk, Kürt, Zaza, Boşnak, Çerkez, Arap, Laz’ın insafsızca katledilmesinin baş sorumlusu oldu. Şimdi de torunu Mesut Barzani, dedesinin aykırı yolunu izlemekte ve Türkiye'ye kafa tutmaya yeltenmektedir. Celal Talabani'nin Oymağı'nın yönetimini, Irak, Türkiye, Sûriye, ve İran’daki Kürtlerin yönetimini bu Sabataycının buyruğu altında toplamak için Emperyalistler var güçleriyle çalışmaktadırlar. Görünürde Kürdistan, aslında Küresel Siyonizm’in dünya’ya egemen olmasının temellerini atmaya çalışıyorlar. Bundan 515 yıl önce, dedeleri, İspanyada, kızgın fırınlarda, ekmek gibi pişirilirken onları, Engizisyon'un zulmünden kurtaran Türklere, düşman kesilen dedesi ikinci Abdüsselâm Barzani’nin isyan yolunu izleyen Mesut'un bütün emeli, Türkiye’ye ve Türklere zarar vermektir. O günün mazlûm Yahûdilerini, Hırıstiyaların, Engizisyon zulmünden kurtararak, onların insanca yaşamalarını sağlayan Ulu Türk Atalarına, Büyük Himmet sahibi II. Sultan Bayazıt Kağan'a selâm olsun.
TÜRKİYE’YE SIĞINDILAR
“İngiliz belgelerine göre İngiliz uçakları Irak’ın Kuzey’inde Barazan bölgesinde 79 köyü bombalamış, 2382 evden 1365'ini yerle bir etmişti. Ahmed Barzanî, Kasım 1931'den Nisan 1932'ye kadar aralıklı, olarak Nisan'dan-Haziran'a kadar sürekli ve şiddetli olarak İngilizlerin saldırısına uğruyordu.
Sonunda, 21 Haziran 1932'de Ahmed Barzanî, 400 kadar adamıyla sınırı geçip Türk yetkililerine sığınacaktı. Çok ilginçtir ki, İngiliz kaynakları Kasım 1931'de onun: "Kendimi İngiliz uşaklarına teslim etmektense açık düşmanlarım olan Türklere teslim olmayı yüz kere yeğ tutarım" dediğini bildiriyordu. Ahmed Barzani ve adamlarını; aşiretin/ Oymağın diğer mensupları izledi. Toplam 1.700 kişilik mülteci grubu, Binbaşı Şükrü Kanatlı yönetimindeki Türk ordusu tarafından çok iyi karşılandı. {Şükrü Kanatlı 1893’te doğdu. 1954’te öldü 1951 de K.K. Komutanı oldu. } İki yıl önce Oramar'da Türk Ordusunu arkadan vuranlar, bu sefer konukseverlik ve "teslim olana" dokunmama töresi ile karşılanmıştı. Bunu yıllar sonra Molla Mustafa Barzanî de itiraf ediyordu: "Biz Türkiye'de asılmayı bekliyorduk. O tarihlerde İngilizlerle Türkler ve Irak’lılar iyi ilişkiler kurmuşlardı. İngilizlerin talebi üzerine Türkiye bizi asabilirdi. Ancak biz seve-seve Türkiye'de ölüme gelmiştik. Fakat Türkiye'de beklediğimiz akibet bizi karşılamadı. Nitekim orada iyi muamele gördük. Bizi şehirden şehire alıp götürdüler. Daimî bir yerde oturtmadılar. Büyük ağabeyim Ahmed'i Erzurum'a gönderdiler. Bizi birbirimizden ayırıyorlardı. Herhangi bir harekette bulunmamızdan endişe olunuyordu. Bunu seziyorduk. Bize iyi muamele ettiler.” Türkiye, 1932 sonlarında Ahmed Barzani, kardeşleri Muhammed Sadık, Molla Mustafa ve adamlarının Barzan'a geri dönmesine izin vermiş, ancak Irak Hükümeti onlara karşı Türkiye'den operasyon talebinde bulunmuştu. Türkiye böyle bir operasyonu yapmadı.
Ahmed Barzani, ömrünün son yıllarında belki de gizli kitabın gereği olarak Peygamberliğini ilan etmiş, ibadeti yasaklamıştı. Kendine bağlı imamlara gönderdiği talimatta şöyle diyordu: Camiler kapansın! Kur'an-ı Kerim okumak, namaz kılmak yasak. Göğün tanrısı Allah, yerin tanrısı benim!
Osmanlı Arşiv belgelerine göre II. Abdüsselam’ın isyanı 1909'da olmuştur. Muhtemelen 23 Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânından yararlanmak isteyenler gibi II. Abdüsselâm Barzani’de "ayrılık" sevdasına tutulmuştu. Hemen Kürt aşiret ve örgütleriyle irtibat kurarak onlarla bir toplantı yaptı. Kürt istiklâline meşru zemin hazırlamak için Şeyh Nur Muhammed Berifkanî'nin evinde toplandılar. İşin ilginç yanı, toplantıya katılanlar, II. Abdüsselam Barzani’nin ayrılıkçı tavrını onaylamadılar. Abdüsselam’ın aşiret-medrese ve Kürt aydınların ortak hareket edeceği teminatı da onları iknaya yetmedi. II. Abdüsselâm hazırladığı talepleri kendisi gibi ayrılıkçı olan Emin Ali Bedirhan, Seyyid Abdülkadir Nehrî ve Süleymaniyeli Şerif Paşa'ya da teyid ettirdikten sonra kendi adına Bâb-i Alî'ye gönderdi. Bâb-i Âlî hemen bölgeye Dağıstanlı Mehmed Fazıl Paşa komutasında bir ordu gönderdi. Bu ordu da iki ay içinde II. Abdüsselâm'ın isyanını bastırdı. II. Abdüsselâm'ın isyanları bundan sonra da sürdü. Abdüsselam Barzani Akra ve Hemdun Aşireti ile birlikte Eylül 1909'da bir kez daha isyan etti. İsyana Kürdî ve Herki aşiretleri de katıldı. Osmanlı yönetimi 21 Eylül 1909'da “II. Abdüsselâm Barzani ve avanesinin yerel halk üzerindeki zulmünü ortadan kaldırmak" gerekçesiyle Barzan üzerine yeni bir operasyon baslattı.14 Ekim'de Abdüsselam’ın Hakkâri'deki Nestûrî Tayyari Aşireti'ne sığındıkları öğrenilmiş, 20 Ekimde Barzanîlerin köylerini, evlerini taşıamadıkları, zahireleri yakarak dağlara kaçtıkları öğreniliyordu.
BARZANİLERE İNGİLİZ DESTEĞİ
Osmanlı Devleti Barzan isyanını bastırmak için her önlemi alıyordu. Merkezi Barzan olmak üzere Zibar {BARZAN} nahiyesi Kaza’ya/İlçe’ye dönüştürülmüş, Sirvan nahiyesi Revanduz'dan ayrılarak Zibar {BARZAN} kazasına/İlçesine bağlanmıştı. İsyanın bastırılması ve II. Abdüsselâm'ın takibinde gevşeklik gösterenler yanında Çal mütegallibesi Sadi Ağa gibi şeyhe kucak açanlar da cezalandırılmıştı. Teminat verildiği takdirde Abdüsselam ve avanesinin teslim olacağı haberi geliyordu.
Bu arada isyanın ardındakı asıl güç de ortaya çıkmıştı. II. Abdüsselâm Barzani’yle buluştuğu tespit edilen İngiltere'nin Musul Konsolosu'nun görev yerinin değiştirilmesi, 3 Şubat 1910'da İngiltere’den istenmişti. Nisan 1910'da Barzan Aşireti/Oymağı mensupları, Devlete itaat ve isyandan vazgeçme sözü vererek teslim oldular. Heriki, Hemdun ve Sirvan aşiretleri de isyandan vazgeçtiler. II. Abdüsselâm Barzani ve Sirvan Ağası Ahmed de isyandan vazgeçtiğini açıklamıştı. Ancak henüz yakalanmamışlardı. Onlarca kişinin katili Molla Abdurrahman yakalanarak idam edildi. Osmanli Devleti, Abdüsselam’ın takibini yavaşlatmış; Barzan’lıların birçoğunu affettiği gibi 21 Mayıs 1910'da Barzan halkına, mağdur ve fakir olanlara Hazine'den, 1.000 lira yardım parası dağıtılmştı.
FEVZİ {ÇAKMAK} İLE BARZANÎ
II. Abdüsselâm Barzani, Aralık 1913'de yeniden isyan’a kalkıştı. Hereki Aşireti'nin Mam fırkasına saldıran Abdüsselam Barzani adamlarıyla birlikte İran'a kaçtı. Osmanlıların İtilâf Devletleri'yle Savaşa başladığı bir dönemde, 30 Ağustos 1914'de, II. Abdüsselâm'ın Hoy'daki Rus generaliyle buluşarak Osmanlı Devleti'nin nasıl paraçalanacağını, Musul ve Van'da Kürtlerin Ermenilerle birlikte nasıl ayaklandırılacaklarının planlarını yapmışlardı. II. Abdüsselam Barzani’nin bu ihanet planları Bâb-ı Âlî tarafından öğrenilmişti. Daha önce çesitli ayrılıkçı Kürt gruplarıyla işbirliği yapan, özellikle Kürt Teâlî, Kürt Teavun ve Terakki, Kürt Hevi ve Kürt İstiklâl Cemiyeti vb. örgütlerle anlaşan Süleymaniyeli Şeyh Mahmud, Hakkârili Şeyh Ubeydullah Nehrî, İran Kürtlerinden İsmail Simko ile görüşmeler yapmıştı. İngiliz ve Rusların yardımıyla büyük bir Kürt ayaklanması planlamaya baslamıştı. 1913 sonlarında İran'a giden II. Abdüsselâm Barzani, Urmiye yakınlarında Şeyh Muhammed Sıddık en-Nehrî'nin oğlu Seyyid Taha'yı "Rajan" Köyü'ndeki evinde ziyaret etti. Ardından İran Kürtlerinin liderlerinden İsmail Ağa Simko'yu ziyaret etti. Onunla birlikte Hoy ve Tiflis'e giderek Rus generallerle anlaştılar. Bu arada Osmanlılar da II. Abdüsselam’ın başına ödül koydu. Dönüşte Simko'dan ayrılan II. Abdüsselam, Genegeçin Köyünde Safi Abdullah'a {Ibrahim'e} konuk oldu. Abdullah, Osmanlı Devleti'nin vaadi olan ödülü alabilmek için gece uyurken II. Abdüsselam’ı yakalayarak Osmanlı yönetimine teslim etti. O zaman genç bir subay olan Erkân-ı Harp/Kurmay Mustafa Fevzi {Çakmak} tarafından Musul'a götürülen ve yargılanan II. Abdüsselam Barzani, mahkeme kararıyla 14 Aralik 1914'de yakın yönetim kadrosuyla birlikte idam edildi. Siyasî Kürtçülere göre bu ölümden o dönem Musul Valisi olan Diyarbakırlı bir Kürt, Şair Süleyman Nazif sorumlu idi. Siyasî Kürtçülere göre o, "Türklüğü ile gurur duyduğunu" açıklamıstı. Hâlbuki Süleyman Nazif, İttihatçıların aşiretlere yönelik politikasını tasvip etmediği için istifa etmiş, zorla bu göreve geri döndürülmüştü. O, Kürtlüğü'nü inkâr etmemekle birlikte Kürtlerin Türk Milleti ile iç-içe olduğuna ve ayrılmayacağına inanan bir aydın-ve-devlet-adamıydı”-8 ……………………………………………………………………………
8} Ahmet Uçar Tarih ve düşünce 2002
Mesut Barzani’nin dedesi II. Abdüsselam Barzani, Hoy’daki Rus generaliyle gizli anlaşmalar yaparak, Ermenilerle birlikte isyan kararı almışlardı. Bu karar üzerine Ermeniler isyan ettiler. Ermeni komitaları isyan sonunda kuracakları Batı Ermenistan Devleti için ileride kendilerine engel olacaklarından korktukları için Kürtleri yok etmeye başladılar. Bölgede yüz binlerce Türkmen’in Kürt’ün, Zaza’nın, Çerkez’in, Arab’ın kanını döktüler. Abdüsselam Barzani gerçekten Kürt olsaydı Ermeni komitalarıyla birlikte isyan karararı almazdı. II. Abdüsselam Barzani, Ermeni komitalarının kanını akıttığı yüzbinlerce masum Türkmen, Kürt Zaza, Arap, Çerkez, Azeri kardeşlerimizin kanından sorumludur. Ermeniler, Güneydoğu Anadolu’nun/Turkomanya’nın Batı Ermenistan olduğunu, Sivastan itibaren Çukurova dâhil Doğu Anadulunun/ Turkomanya’nın tamamının Ermenistan’ın toprağı olduğunu iddia ediyorlardı. Şayet Ermeniler bu isyanlarında başiarılı olsalardı, şimdi Kürtlerin yerinde Büyük Ermenistan Devleti kurulacaktı. Böyle bir ihaneti Kürtlere reva gören Mesut Barzani’nin dedesi II. Abdüsselam Barzani Kürtlere mi, yoksa Ermenilere mi hizmet etmiş oluyordu? 30-Ağustos–1914’ te II. Abdüsselam Barzani’nin Ruslarla Hoy’da anlaşma yaparak Ermenilerle birlikte isyan kararı aldıklarında, Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşına girmiş Seferberliğini ilan etmişti. Seferberliğin ilan tarihi ise 30 Temmuz 1914 idi. Bu şu demekti. Devlet Savaşa giriyor, karşısındaki cephelerden birisinde de Ruslar bulunmaktadır. Ruslar iç isyanlar çıkartmak için bazı grupları ele geçirmeye ve isyan ettirmeye yönelik ciddi çalışmalar yapmaktaydılar. Bu grupların birisi Ermeniler, öbürü Kürtlerdir. Kürtlerden yüz bulamayan Ruslar öteden beri isyan edip duran II. Abdüsselam Barzani ile anlaşmaya vardılar. II. Abdüsselam Barzani Ermenilerle birleşerek isyan bayrağı açıyor. Savaş sırasında Ruslar Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu/Turkomanya’yı işgal ediyorlar. Ermeniler de isyanlarını Halkı yoketmeye dönüştürüyorlar. Kurmayı plandıkarı Batı Ermenistan devleti için ileride başlarını ağrıtacak olan Kürtleri ortadan kaldırmaya başlıyorlar. Kıyım, yok etme işlemi başladığında silahsız, araç-gereçsiz Turkomanya Türkmenleri, Kürtleri, Zazaları, Çerkezleri, Arapları, Azerileri Ermeni komitacıların zulmünden kurtulmak için çakaralmazlarla kendilerini savunmaya çalışıyorlardı. Devlet yedi düvelle yetmiş cephede boğuşuyor, Çanakkale’yi aşmak için yüklenen sefilleri durdurmak için bütün okumuş gençliğini kara topraklara gömerken, II. Abdüsselam Barzani’nin örgütleyerek isyan kararı aldırdığı Ermeni komitaları, Ordumuzu arkadan hançerleyip Müslüman ahaliyi yok ediyorlardı.
Abdüsselam barzani yakalandı, Musulda yargılanmasından sonra idam edildi. Ruslara ve Ermenilere Ülkeyi peşkeş çekmek için var gücüyle çalışan bu adamı Devlet başına taç mı yapacaktı.? Yüz binlerce Türkmen, Kürt, Zaza, Çerkez, Arap, Azeri, Boşnağın kanından sorumlu olan Mesut Barzani’nin dedesi Abdüsselam Barzani’ye Devlet paşalıklar, beylikler mi, verecekti? Kürtlerden bazı grupların bu kişiyi gerçek yüzüyle tanımamış olmaları mümkündür. O zaman tanımamışlarsa şimdi tanısınlar. Nenelerinin, dedelerinin kanını döken Ermeni ve Ruslarla anlaşarak isyan çıkartan bu adam, işte böyle bir adamdır. Bu kişi gerçek Kürt olsaydı, Kürtlerin, Türklerin, Arapların kanına mal olacak bu düzeneği kurmazdı. Eğer Kürtler hâlâ bu âileye aldanacaklarsa onu paşa keyfleri bilir. Gerçekler ortaya çıkmıştır. Bu günkü Güneydoğu Anadolu’ya/ Turkomanya’ya Ermeniler ne diyorlar? Şimdi onu görelim:
BATI ERMENİSTAN MI?
“Bazi yazarlar Ermeni ve Yahudi soykirimlarini mukayese ederler. Dogrudur, yahudiler rakkam olarak bizden fazla sehit vermislerdir. Fakat onlar kendileri icin belki de yabanci bir ulkede yasamalarinin bedelini odediler. Fakat biz ermeniler kendi oz yurdumuzda ve en uzucusu, Devletin himayesinde oldugumuz halde, devletin eliyle soykirima tabi olusumuzdur. Ermeniler binlerce yillik anayurtlarindan sokulup atilmislardir. Geride o topraklarda yalniz kanlarini degil, evlerini barklarini tarlalarini, dini mabetlarini, sarkilarini, oyunlarini, sanat ve kulturlerini yani herseylerini birakip gitmislerdir. Bugun o nimetleri paylasanlar bunlarin hepsini midelerine indirdikden sonra, maalesef simdi o topraklar icin "Bati Ermenistan" denmesine bile tahammul etmiyorlar.” 9
……………………………………………………………………………
9}“Kevork BüyükAgopyan www.İktidarsiz.com”
II. Abdüsselam Barzani’nin isyan ettirmek için anlaştığı Ermeniler Güneydoğu Anadolu’ya:“BATI ERMENİSTAN” didyorlar. Bunu o zaman dedikleri gibi şimdi de diyorlar. Kevork Büyük Agopyan 62 yaşındadır. ABD’nin Kaliforniya Eyaleti Montebello Kentinde yaşar, Basın konseyinin 2119 bireysel üyesidir. Sitesinde: “Bati Ermenistan” sözünü Güney Doğu için söylüyor. Onlar Güneydoğu Anadolu’ya/Turkomanya’ya hâlâ “BATI ERMENİSTAN” derler. Ermeniler, buradan hiç vaz geçmediler.
İSRAİL’İ 30 YILDA, IRAK’IN KUZEY’İNİ 12 YILDA KURDULAR
Küresel Emperyalistler, BOP. Büyük Ortadoğu Projesinin önemli direklerinden birisini daha diktiler. 20. yüz yılda İsrail'i kurmak için 30 yıl beklemişlerdi. Irak’ın Kuzey’ini bölerek burada bir Evanjelik Protestan/ Siyonhıristiyan egemenliği kurmak için sâdece 12 yıl beklediler. 1991 Körfez Savaşı, 2003 Irak’ın işgali.. 2003+1991=12 yıl eder. On iki yıl sonra burada Kürdistan adında bir olıuşum yaptılar. İran, Sûriye ve Türkiye'deki Kürtleri avlamak, kışkırtmak ve savaştırmak için bir yem olarak, bu ad'ı kullandılar. Sabataycı Mesut Barzani, “otuz milyon Kürt var” diyerek, Kürtleri çok göstermek, böylece korkmayın, siz çoksunuz, demek sûretiyle Kürt isyanları çıkarmayı planlamaktadır. Bu durum aynen dün Araplara da uygulanmıştı. Dün Araplara: “Otuz milyon Arap var,” durmayın Osmanlıya isyan edin demişlerdi. O gün şımartılan, şirniyen Arapların şimdi beyinlerini patlatıyorlar. Sıra Kürtlere geldi. Eğer Türkiye'nin etkin gücünü kırabilirlerse, {Kadir Allah böyle bir âkıbeti bizlere göstermesin.} Mesut Barzani’nin eline fırsat geçer-geçmez dün ekmeğini yediği, kırmızı pasaportları ile Dünya'ya açıldığı Türklere karşı şimdi öfke, kin ve nâmertlik kusuyor. Yani aradan sekiz-on sene bile geçmeden, kendisini arkalayan yandaşlar buluverince nasıl da kabadayılık taslıyor. Bu nankör, yakın bir gelecekte {Yüce Allah Zülcelâl Yazdıysa bozsun,} eline bir güç geçerse, dün ekmeğini yediği Türkiye'nin sofrasına nasıl bıçak saplamış ise, Kürtlere bunun kat-kat fazlasını yapacaktır.
Mesut Barzani’nin otuz milyon Kürt var sözü, Kürtleri doldurarak bir takım eylemlere sürüklemek için yapılmış kışkırtmadır.
TÜRKİYE'DE NÜFUS DAĞILIMI
Türk: 63.365.000
Kürt: 6.500.000
Arap: 1.050.000
Kafkas:1.350.000 Çerkez:300.000.kişi, Gerisi Kafkas karışık
Zaza: 850.000
Laz: 65.000
………………………………………………………………………………………………………….
Türkiye’de Toplam nüfus: 73.180.000. Yetmiş üç milyon yüz sekesen bin kişi
Türkiye'de Türk nüfusu. 63.365.000. altmış üç milyon üç yüz altmış beş bin kişi
Dünyada Türk Nüfusu:380.000.000. üç yüz seksen milyon kişi.
Tükiye’de yaşayan nüfusun % 90’ı Türktür. Dünyada yaşayan en kalabalık uluslar katagorisinde Çin ve Hindistan’dan sonra üçüncü Ulus Türk Ulus’udur. Dünya’da konuşulan Ulus dillerin en büyükleri ÇİN ve HİND’den sonra Üçüncüsü Türk dilidir. Dünya’da yaşayan Türklerin sayısı 300–400 milyondan daha fazladır. M.S: 2010 yılında Dünya’da Bağımsız Devlet Statüsünde BM. lerde temsil edilen 6 Büyük Türk Cumhuriyeti var. Dünyada Devlet statüsü verilecek kadar büyük 20 kadar Türk topluluğu var. Sırf İran’da 42 milyon Türk yaşıyor.
DÜNYADA KÜRTLERİN TOPLAM NÜFUSU=15 MİLYON KADAR
Türkiye’de: 6.500.000
Irak’ta : 3.550.000
İran’da : 3.365.000
Suriye’de :1.150.000
………………………………………………………………………………………..
Dünyada Kürt nüfusu: 14.565.000. Ondört milyon beş yüz altmışbeş bin.
Türkiyede Kürt nüfusu: 6.500.000. Altı milyon beş yüz bin dolayında
BARZAN ADLI YERLER SADECE IRAK’IN KUZEY’İNDE Mİ VAR?
“Ne?” diyorum; Ukrayna'da, Fransa'da BARZAN adında köyler mi var? Bakın şu haritalar Fransa'daki BARZAN'IN yerini gösteriyor hocam diyor, Fransa'nın Kuzey Batısında deniz kıyısında Poitou Charentes diye bir bölge var. Biraz koyu renkle belirtilmiş işte BARZAN bu bölgedir. Gösterdiği noktaya dikkatle bakarken; Fransa'daki Barzan'ı daha yakından gösteren bir harita daha buldum diyor: “Bakın, o da şu.”
Bakıyorum, gerçekten Fransada aaa.. Roya’nın Güneydoğusunda, Saint Georges’a yakın, Talmot’un hemen altında Barzan adında bir yer var.
“Gülerek işte, Fransa’daki Barzan’ı beyaz nokta ile gösteren uydudan çekilmiş, bir harita daha!” diyor.
“ Hımm, çok ilginç” diyorum, ' Ukrayna'daki BARZAN nerede?'
“ Sağ alt köşeye bakın, Berezhany diye bir yer göreceksiniz” diyor işte Barzan orası.”
“ Ama bu Barzan değil ki, Barezhany” diyorum.”
“ Berezhany, Berzan’ın Ukrayna dilindeki adıymış hocam,” diyor; “Bakın, bu haritanın altında şöyle bir açıklama var: Ukrayna’da adı BEREZHANY olan yerleşim birimlerinin Doğu Avrupa Musevilerinin konuştuğu Yiddiş dilindeki adı: BARZAN’DIR.”
“ İyice araştırmak gerek bunu,” diyorum.
“ Ben Araştırdım hocam, doğru,” diyor; “Doğu Avrupa ve Rusya Musevilerinin yazdığı anı kitaplarını dizinleyen bir site buldum; Bakın, Ukrayna’daki Berezhany’nin adı bunların yazdığı kitaplarda BARZAN olarak geçiyor. Dizine bakıyorum. BARZAN yazıp yanına parentez içinde {Bakınız Berezhany} diye bir açıklama koymuşlar.
Memorial Books List By Town
Memorial {or yizkor} books are almost always Written in
Hebrew or Yiddish
Barzan { see Berezhany}
“İsrail’deki Bar İlan Üniversite Kütüphanesi’nin bilgisayar sayfalarına bile girdim hocam,” diyor; Bakın: İsrail’deki Üniversite Ukrayna’daki Berezhany’nin Musevi Yiddiş dilindeki adı Barzan diyor.”
The İsrael Genelogical Society
The Lbrary of Bar İlan University, İSRAEL
Berezhany, Ukranie.
Altarnate Names: BARZAN
Authors Menachem Katz
Pub Date 1978 Pages 501
Languages Hebrew, Yiddish, English
“Demek Irak’ın Kuzey’indeki Barzan, dünyada bu adı taşıyan tek köy değilmiş.”
“Şimdi sıkı durun hocam, asıl bombayı patlatıyorum,” diyor.
“E haydi patlat bakalım, görelim bakalım, bu bomba neymiş” diyorum?
Olduğu yerde sevinçle el çırpıp zıplayarak “Barzan Türkçe’ymiş hocam” diyor.
“Yok daha neler” diyorum; “
“Tarihte Kırım-Ukrayna dolaylarında yaşayan Hazar Türkleri’nin kutsal hayvanı, totemi, bizim bu gün Pars dediğimiz Bars imiş. Barzan, Türkçe Bars’tan türemiş. 1000 yıllarında, Orta Asya’da, Issık Göl çevresinde Talas Irmağının yakınlarında, adı Türkçe Bars’tan türemiş Barsgan diye bir Türk Kenti varmış. 1000 yıllarında Kaşgarlı Mahmut, Divan-ü Lügait-Türk’te, dünya haritasının tam göbeğinde bu Türk Kent’i Barsgan’ı gösteriyormuş. Burada AlperTunga’nın oğlu Barshan egemenlik sürdürüyormuş. Barzan adı da Türkçe Barsgan ve Bars Han’ın değişik ağızlarda yuvarlanarak söylenişinden doğmuş; Barsgan ve Bars Han’ın, Barsan, Varsan, Barson, Barzan gibi söylenişleri varmış. Tarihte Barzan adını taşıyan en eski yerleşimlerden biri, Ukrayna-Kırım dolaylarında Museviliği benimsemiş Hazar Türkleri tarafından kurulmuş hocam.” diyor; “Doğu Slav dillerinde Berezhany denilen yerin, kurucusu Hazar Türkleri’nce verilen özgün adı Barzan’mış. Özgün Barzan söylenişi bu gün Hazar Türkleri’nin kalıntısı olan Musevilerin dilinde hâlâ yaşıyormuş. Öyle ki, bu gün Ukrayna’nın sınırları içerisinde kalan Barzan, Hazar Türkleri’nden önce de çok eski tarihlerde Peçenekler ve Kumanlar gibi Türk Boy’larının Yurdu’ymuş.
“Yerimden fırlayarak, bana bak Mihriban! Sen neler bulduğunun farkında mısın? Git bana Farsça-Türkçe sözlüğü getir.
Masama bıraktığı sözlüğe göz gezdirirken, Ukrayna doğumlu Musevi kadın Şair Zelda’nın “Herkesin bir adı var” şi’iri us’uma takılıyor. Bakıyorum; onun doğum yeri Çeringov da Slavların Berezhany dedikleri Barzan dolaylarındadır. Mihriban Farsça Türkçe sözlüğü çabucak getiriyor. Arıyorum, Farsçada Barzan diye bir sözcük yok. Bu kez J. Blau’nun Kürtçe-Türkçe sözlüğünü istiyorum. Getiriryor. Bakıyorum. Kürtçede de Barzan diye bir sözcük yok. Ukray’nadaki Barzan’ı Türkçe Bars’la, Bars Han’la, Barsgan’la açıklamak usa aykırı değil, çünkü o topraklarda binlerce yılı aşkın bir süre kutsal hayvanı Bars olan Türkler egemenlik sürdüler. Bars totemli Hazar Türkleri’nin Irak’taki Barzan Köyü çevresinde yaşayıp yaşamadıklarına bir iyice bakmak gerek.
“İyi de Mihriban,“ diyorum; “ ben senden Barzan soyadlıları araştırmanı istemiştim. Sen tutup Barzan yer adlarını araştırmışsın.”
“Size söylemeyi unuttum. Hocam,” diyor. “Amerikan Nüfus İdaresi Bilgi Bankası’nın kayıtlarını tararken Barzan soyadlı yüzbinlerce Amerikalı buldum.”
“Allah-allah?”diyorum;“Amerika Barzan soyadlılarla mı dolup-taşmış?”
“Evet kum gibi kaynıyor; ama “diyor; “Barzan soyadı taşıyan Amerikalıların ortak bir özelliği var hocam. Soyadı Barzan olan Amerikalıların hepsi, nedense Yahudi önadı taşıyor?
1}Simon Barzan,
2}Jakob Barzan,
3}Moshe Barzan,
4}Samuel Barzan,
5}Mordeçay Barzan,
6}David Barzan,
7}Asenath Barzan... Bakın, binlerce kişilik dizinden bir-iki sayfa indirdim.”
Bakıyorum. Dizinde çoğu 1800’lerde doğmuş Barzan soyadlı bir sürü Amerikalı Musevi var.
United State Federal Cesus
Niculae Barzan B: abt 2865
R: 1910- 6-WD EAST CHICAGO, LAKE.
Selesta Barzan B: abt 1876
ALLENGHENY, Pensylvania
Johana Barzan B: abt 1872 Romania
R: 1920-Lakewood, Cuyahoga, Ohio
Susanna Barzan B: <1834> PRUSSİA
B:: 1833 /1834
R: 1880-Chicago, Cook, İllinois
BARZAN soyadlı bir sürü kimseler ABD.ye nereden gelmişler? Diyorum. Irak’ın Kuzey’inden mi gelmişler?
“Barzan soyadlı en eski göçmenlerden biri 1850 Prusya doğumlu Wilhelm Barzan,” diyor. “Amerikaya geldiğinde 8 Ocak 1868’de 18 yaşında’ymış” 10
………………………………………………………………………
10}Derin Yahudi Siyon-Türk Zelda Cengiz Özakıncı Otopsi yayını. 8. bas 2006 İstan S=179-180
IRAK; NEDEN SEKİZ’E DOKUZ’A DEĞİL DE, ÜÇ’E BÖLÜNDÜ?
Irak'ın üçe bölünmesi, emperyal planlar gereği idi. İçimizdeki yerli işbirlikçi {emperuşaklar} ise, Irak'ın üç'ten fazlaya bölünemiyeceği, “Güneyde Şiîler, ortada Sünniler, Kuzeyde Kürtler var” diyerek, çok muhkem fetvâlar yayınladılar. Bir kelimecik de olsa; Irak'ta Türkler de var diyemediler. Bu bölünme ile emperyalistlerin işleri epeyce kolaylaşmış, ileride bölecekleri yeni coğrafyaların ilk ve en önemli bir adımını atmışlardı. Bu bölünmeye Turgut Özal: “Bir koyup üç alarak” destek vermişti. Acaba: 'Bir koyup üç almak' sözündeki şifrede, 'üç’ sözü, Irak'ın 'üçe' bölünmesi, 'bir' sözü de, Türkiye'nin bir bölümünün üçe bölünen Irak'ın bir bölümüne eklenmesi, anlamına mı geliyordu? 'Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.' sözü, her hâlde bu gibi durumları anlatmak için söylenmiş olmalıydı. Yahudi asıllı stratejist Odett Niwon 1982 yılında:
“Irak üç parçaya bölünecek, Sûriye, dört parçaya bölünecek, , Mısır iki parçaya bölünecek, Suûdî Arabistan'ın Kuzey'i, Büyük İsrail'e verilecek, Ürdün ile Lübnan'da Filistin Devleti kurulacak” diyordu.
EMPERYAL PLANLAR
Odett Niwon’un bu ifşayı yaptığı 1982 yılında henüz Sovyetler Birliği yıkılmamıştı. Küresel Emperyalistler, üç-beş günlük planlar yapmıyorlar; uzun vâdeli, uzun soluklu, kalıcı planlar yapıyorlardı. Bu planlar için de, değişik senaryolar üretiyorlardı. O, bu bilgileri ya bir yerlerden sızdırmış olmalıydı veya bu bilgilerin sızdırılmasını isteyenler olmalıydı. Emperyal güç olan Atlantikardı sömürgeciler, binlerce kilometre ötelerden geliyor, burnumuzun dibindeki bir ülkeyi üçe bölüyor, bizim işbirlikçi emperuşaklar da, bu bölmenin iyi ve faziletli yanlarını öğe-öğe birtiremiyorlardı. Oysa Irak’ın her yerinde Sünni de var, kürtte var, Türkmen de vardı. Peki, Irak'ta Sünni var, Şii var, Kürt var da; ya Turkman yok mu? Denilecek olursa, emperuşaklarda tık yok.
Geçenlerde bir kanalda eski solculardan birisi konuşuyordu. Çok da güzel konuşuyor, yararlı bilgiler veriyor, Türkiye'nin konumundan, durumundan, önündeki tehditlerden, çıkış yollarından söz ediyordu. Bir ara Avrupa’lı sömürgecilerin uyum paketlerine ve dayatmalarına geldi. Türkiye'de yapay azınlık oluşturarak Ülkemizi bölmeye çabaladıklarından söz ederken şöyle bir cümle kullandı: “Eskiden biz soldakilerin çok öfkelendiğimiz, çok kızdığımız bir söz vardı. Bu sözü karşımızdaki gruplar söylüyorlar: ' Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur.' diyorlardı. Batılıların akıl almaz dayatmalarını gördükçe, nerede ise ben de aynı şeyleri düşünmeye başladım.” deyiverdi. Doğru da dedi. Doğru sözü, kim söylemiş olursa olsun, doğrular, başımızın tacıdır.
Irak'ın üç parçaya bölünmesinin asıl sebebi, Irak'ın Kuzey'inde, koruma altında, Barzanî gücü oluşturmak ve yeni stratejik bir üs kurmaktı. Barzaniler, zamanla İsrail'den getirtilecek, Kürt kimliğine girmiş Yahudilerle takviye edilecekti. Nitekim bütün bu uygulamalar başlatılmış bulunuyor. Bu bölgede Büyük Evangelik-Püritenliğe/Siyonhıristiyanlığına giden yolların tamamının planları yapılmış, birbir uygulamaya konulmuştur. {İNGİLAMERİNCO}* İngiliz Amerikan Kumpanyası, bu planların uygulamasında karşılarına çıkacak her engeli yıkmak kararındadırlar. Oysa Irak'ın Kuzeyinde yoğun olarak Turkmanlar yaşamaktadır. Anadolunun Doğusu, Güneyi ve Irak dolayları ki bu coğrafya Bağdat'a varır dayanır. Bütün bu bölgeler Turkman bölgesidir. Etrüskler ve Romalılar, Kayserinin doğusundan itibaren Bağdat'a kadar olan bölgelere: “Turkomanya, Turkmanya, Türkmen ülkesi” diyorlardı. Bu coğrafi terim, binlerce yıldan beri kullanılagelen uluslararası bir terim iken, 16. yüz yılın içinde terk edilmeye başlandı. Bu terim şu anda Irak Turkmanları arasında yoğun olarak yaşatılmaktadır. Irak Turkmanları kendilerini bizim Türkmen dediğimiz gibi adlandırmazlar. Onlar kendilerini Turkman diye adlandırırlar. Bu adlandırma, binlerce yıldan bu yana devam edip gelmektedir. Ön Türkler, {Proto Türkler,} kendilerini zaman itibarı ile Turk olarak da adlandırmışlardır. Irak’taki Türkmen Cephesine Iraklı Türkler: “El- Cephet-it-Turkmaniye” derler.
……………………………………………………………………
*} İngilamerinco, terimi yenidir. İlk kez www.bilgeata.com da kullanıldı.
“ MOSSAD'IN ŞOK AÇIKLAMASI “
“ABD. Türkiye'yi bölecek. Raporda 'Washington, Kürt-İran kapışması'nın çatışmaya dönüşebileceğini ve Irak Kürdistanı'nın, Türkiye'nin Güneyinden başlayarak Ermenistan'a yayılacağını öngörmektedir denilmektedir.
Mossad'ın internet sitesinde; kurulması planlanan Kürt devleti'nin topraklarının genişletilebileceği, açıklandı. Sitede bölgede İsrail'in büyük çıkarlarının olduğu vurgulanarak, Türkiye ve İran'ın Kandil'e müdahale ihtimaline karşı Irak'ın Kuzey'ini korumak için İSRAİL ve ABD nin hazırlık yaptıkları belirtiliyor.” 11
……………………………………………………………………………………..………
11} Yéniçağ Gazetesi 13-Ekim- 2007
Yıllardan bu yana kışkırtarak Osmanlılarla savaştırdıkları Ermeniler, BOP. Projesi ile büyük kayıplara uğramış görünüyorlar. 20. Yüzyılın başlarında şımartılan ve kendi Devletine isyan ettirilen Ermeniler, BOP. Projesinin etkin konuma getirilmesiyle, devre dışına itilmiş oldular. BOP. Projesi kapsamında, ilk hamlede Osmanlı kalıntısı Müslüman Ülkelerin öncelikle evcilleştirilmesi, arkasından gerek askerî ve gerekse siyasi biçimlerde müdâhalelerle boyun eğdirildikten sonra gerekli yapılandırmalar başlatılacaktır. Güçsüzleşmiş İslâm Ülkelerinin haritaları, yönetimleri kaldırılıp atılacak, ardından da kendilerine kayıtsız şartsız itaat edecek emperuşaklar yönetimlere getirilecektir. Bu, yeni tip yöneticiler; “demokrat, erişmiş, gelişmiş, çağdaş” insanlar olarak nitelendirilirken, Küresel Şirketler sömürüsüne karşı çıkanlar, bir avuç gerizekâlı-aptallar, çağdışı, kimsler olarak tanıtılacaklar. Bu yola engel olarak gördükleri kurum ve kuruluşlara karşı düzmece raporlar hazırlayarak halkın gözünden düşmeleri sağlanacak. Kurum kuruluşların etkin gücünü kırdıktan sonra kendi egemenliklerini pekiştirecekler, ülkelerin bütün ticârî ve ekonomik faaliyetleri en çok on âile şirketine teslim etmeyi planlıyrolar.
AVCI İLE AV’IN DOĞALARI
Avlar, kendilerini kollayan yırtıcıların saldırı niyetlerini anlamak için yırtıcıların bulunduğu yöne doğru aval-aval hoytuklayarak bakarlar. Hoytuklama; içinde ciddî bir istek olmayan ve fakat bakmanın doğası gereği bakmak olan bir bakıştır. O bakışta biraz andavallılık, biraz aymazlık, biraz vurdumduymazlık saklıdır. Sonra pek çoğu gelecek tehdidin kendisine ulaşamayacağını, şimdiye dek bunun gibi nice vartalar atlattığını düşünerek, ayrıca da kendisinin de en azından iki boynuzunun olduğunu hatırlayarak, bir tutamcık fazladan ot kapmaktan da henüz bir zararın gelmeyeceğini hesap-kitap ederek, otlamaya devam ederler. İşte ne olursa bu gaflet sırasında olur biter... Yırtıcılar, yaydan fırlayan oklar gibi ileri atılır ve bir tutamcık fazladan ot kapmaya çablayan bu vurdum-duymaz avı kaparlar. Artık av avcının yırtıcı pençesindedir. Bu tür yırtıcılar avlarının can alıcı noktalarını iyi bilirler. Yakaladıkları av'ın ilk iş olarak nünüğüne dişlerini geçirir ve soluk borusunu parçalarlar. Böylece av'ı etkisizleştirirler. Arkasından bildik sahneler başlar. Çevrede yardıma gelen veya haybeden külâh kapmak için dolanan daha nice yamakalar kol gezmektedir. Avcının kendi cinsleri bir yana, küçük mikro minik kurtçuklara varıncaya dek, her türden etçil, yakayı ele veren avın leşinden kendi güçleri ölçüsünde yararlanırlar. İbret olması dileğiyle….
BOP’un etkin olarak uygulamaya sokulmasıyla birlikte Fransızların 1915 ten beri hayâlini kurarak kışkırttıkları, Anadoluda isyanlar çıkarttırarak marşandiz gibi kullandıkları Ermenilerin etkin konumdan düştüğünü, Prortestan Evanjelik-Siyonhırıstiyanlarının, Ermeniler yerine Kürtleri savaştırmak için şer halkalarını ortalığa saçtıkları görülmektedir. Çünkü Bölgede kışkırtacakları Ermeni birikimi yoktur. Kurmançu Oymaklarını, kışkırtmayı becerebilirlerse, avcılar av olacak, külahı, emperyalistler kapacaktır.
BOP’A KARŞI A.B. NASIL BİR OYUN DEZGÂHLAYACAK?
Aşağıdaki harita, Mübarek Ülkemizi, Aziz Vatanımızı bölmek için dili dost, içi düşman olan sözüm ona/çakma dostlarımızca hazırlanmıştır. Bu Harita ile Kutsal Vatanımıza göz diken bu çakma dostlar, işleri düştüğü zaman Türkleri ve Türkiye’yi övme yarışına girerler, işleri bittiği, alacaklarını aldıkları vakitte arkalarına bakmadan çekip giderler. Ondan sonra da “Türkiye’nin stratejik önemi kalmadı”, diyerek bizi bir kenara itelemeye çalışırlar. Şu BOP Haritasının bir benzerini Amerkan ülkesini, Fransa’yı, İngiltere’yi, Almanya’yı, İtalya’yı, Portekiz’i, İspanya’yı bölmek için bizlerden birisi çizmiş olsaydı bu herifler birleşirler, tepemize Haçlı bomaları yağdırılardı. Şimdi şu dili dost, içi düşman haritacı uluslar, gerçekten bize gerçek dost olabilirler mi? Buna can-ü gönülden “OLURLAR” diyeceklere varsa ona şu haritayı armağan ediyorum. Buyursunlar tepe-tepe kullansınlar, işte onların stratejik ortaklıklarıyla-sevgili ortakları, işte onların ABD’li dostlarıyla, Avrupa’lı dostları. Alın şu harita ile o dostlarınızı bir yastıkta kocayın. Onların dilinde; Bizden yararlandıkları sürece onların stratejik ortaklarıyız. Onlara gereğimiz yoksa derhal ökçelerinin üzerine dönerek bizi olduğumuz yerde bırakırlar.
Sonunda BOP’un etkin konuma getirilmekte olduğunu gören başta Fransızlar olmak üzere AB’liler, bu Proje’yle AB’nin önünün kesileceğini gördüler. Turkomanya’nın/Güneydoğu’ Anadolu’nun Siyonist Hıristiyanların eline geçmesi hâlinde, A.B’nin Balkanlara hapsolup kalacağını anladılar. Avrupalıların BOP. Projesine karşı bazı önlemler aldıkları görülüyor. AB. liler Ermenileri, Turkomanya’ya/Güneydoğu’ya yeniden yerleştirmeye çabalıyor. Güneydoğu Anadolu’ya/Turkomanya’ya Siyonhıristiyanlarının egemen olması halinde kendi çıkarlarının önünün kapacanacağını, siyonizm’in Kafkaslara, orta Asya’ya yayılacağını düşünmeye başladılar. Bunun için Turkomanya’ya yeniden Ermenileri yerleştirerek bu Syaonist yayılmacılığın önünü kesmek istemekte oldukları anlaşılıyor. Avrupalı sömürgrci ulusların, küresel şirketlerin Güneydoğuda/ Turkomanya’da önünü kesmek için, bu kutsal Turkomanya topraklarına Ermenileri yeniden yerleştirmek için kolları sıvadıklarını görüyoruz.
FREE KURDİSTAN MI, FREE ARMEAN MI>TURKOMANYA MI?
Avrupalılar bu oyunlarını yeniden gündeme getirerek çakma soykırım tasarılarını parlamentolarından yıldırım hızıyla geçirdiler. Bir yandan da İsviçre gibi cüce ülkeler, “çakma soykırım” yapılmadı diyenlere hapis cezaları vermek için yasalar çıkarttılar. Elimizdeki Haritada {Free Özgür---Kürdistan haritası, Güneydoğu Anadolu’dan/Turkomanya’dan Ermenileri tamâmen silmiş, { Free Kürdistan} özgür Kürdistan haritasının sınırlarını, tâ Erivan'a kadar uzatmış bulunuyor. Bu tür saldırgan haritalardan Türkler yeni bilgi sahibi oldular. Oysa Avrupalı sömürgeciler, bunları çoktandır bidikleri için gerekli çalışmaları yapıyorlardı.
Bu cümleden olarak bazı Ermenilerin, bir tesbit davası açtıklarını biliyoruz. Avrupa’lılar buna dayanarak insan hakları mahkemesi denilen mahkemede Türkiye aleyhine bir karar çıkartmaya çalışacaklar. Bu durum aynen Kıbrıslı Louzidu davasında olduğu gibi Türkiyeyi tazminat ödemeye mahkûm ettirilmeye çalışılacak. Eğer böyle bir karar çıkartabilirlerse, o takdirde bu karar, başka kararlara da emsal olacağından Türkiye, altından kalkılamaz bir tazminat yükünün altına sokulacak. Bu kerre Avrupalılar: “Türkiye, malî yöden bu yükü çekemez; Ermeniler gelsin Güneydoğu Anadolu'ya/Turkomanya’ya yerleşsin” diyecekler. Lousidu da olduğu gibi yapacaklar. Güneydoğu’da/Turkomanya’da birkaç ilde yer verilmesini isteyecekler. Bu istekleri yaparken çok sevecen, bizleri çok düşünüyormuş edasıyla girişim yapacaklar. Bizlerdeki yazıkçılık genlerimizi çok iyi okudukları için bizim bu damarımıza basacaklar. Bunları yapmadan önce medyada, basında ve pek çok iletişim araçlarında ılıtma-soğutma, şifreleri kırma, beyinleri yülütme işlemleri başlatacaklar.
Bizim özbe öz kardeşlerimiz olan Kurmanç Oymaklarının, ne büyük bir felâketin içine sürüklenmekte olduğunu keşke anlayabilselerdi. Bu durum eğer kuvve'den fiile, yani tasarıdan uygulamaya dönüşürse, Günéydoğu'da yer-yer çatlaklar meydana gelecek, zengin, varlıklı, kayırılmış Ermeniler Turkomanyanın hâkimi konumuna gelecekler. Temennimiz bunların olmamasıdır. Görünen köy de kılavuz istemez. Biz uyarı görevimizi yapıyoruz. O uğursuz gün geldiğinde, Emperyalistler Hıristiyan Ermeni’yi mi tutarlar, Müslüman Kürdü mü tutarlar? Eğer şu dezgâhlanan oyun tutarsa işte o zaman Kürtlerin elindeki tarlalar-takımlar, köyler eski sahipleri olan Ermenilere verilecek. Ermeniler gelip her tarafa tapu yatıracaklar. Eski yazıyı iyi okuyan yetişmiş tarih Fakültsi ve benzer okullardan mezun olmuş bazı kişilerin, tapu kayıtlkarına girerek Ermeni tapularını çıkarttıkları hakkında bilgiler alıyoruz.
Avrupalı sömürgecilerin, Küresel Emperyalistlere karşı oynamak istedikleri Ermeni kartına ivme kazandırılmaya çalıştıkları görülüyor. Avrupa’lıların, AB:ye girme canbazlığını da kullanarak Ermenilerin Ülkemize geri dönüşlerini gerçekleştirmeye çalışacakları görünüp duruluyor. 15 Avrupa ülkesinin kabul ettiği çakma soykırım yasası, 12 Ekim 2006’da Fransa'nın inkâr Yasası'nı Ulusal Meclisinden geçirmesinin arkasında yatan plan, işte budur.
.
SULTAN HAMİD’İN PETROL HARİTASIYLA BOP. HARİTASI

Sultanabdülhamid’in 1901 yılında Alman petrol Mühendisi Paul Groskoph ile Habib Necib Efendi’ye hazırlattığı petrol haritası. {Alıntı}

BOP. Büyük Ortadoğu Prorojesi Haritası
Sultan Hamid’in yaptırdığı petrol Haritasında, kırmızı mürekkeple işaretlenmiş ve numaralandırılmış yerlerin adları aşığıya çıkartıldı.
1} Diyarbakır
2} Mardin
3} Bismil
4} Hazro Çayı
5} Sinan
6} Batman Çayı
7} Dicle
8} Midyat
9} Bedran
10} Bitlis suyu
11} Tula
12} Siirt
13} Botan Çayı
14} Habur
15} Fındık
16} Cizre
17} Dehuk *
18} Zaho
19} Habur Çayı
20} Çölemerik *
21} Ahmediye
22} Bisank
23} Alkuş
24} Akra
25} Büyük Zap
26} Ravanduz
27} Musul
28} Karakuş
29}Nemrut
30} Küçük Zap
31} Erbil
32} Köysancak
33} Altınköprü
34} Şargat
35} Hamrin Dağı
36} Kerkük
37} Taşhurmatı
38} Tavuk
39} Karadağ
40} Süleymaniye
41} Aksu
42} Tuzhurmatı
43} Kefri {Salahye}
44} Deli Abbas
45} Tikrit
46} Samarra
47} Haso Çay
48} Narib Suyu
49} Diyale Suyu
50} Ramadi
51} Felluce
52} Mendeli
53} Bakube
54} Kâzımiye
55} Bağdat
56} Müseyyeb
57} Hille
58} Kerbela
59} Hit
60} Fırat
61} Anah *
62} El-Kadim
63} Ebu Kemal
HARİTALARIN ÇAKIŞTIRLMASI SORUNU
Sultan Abdülhamid’in 1901 yılında Alman Petrol Mühendisi Paul Graskoph ile Habib Necib Efendiye çıkarttırdığı harita ile Emperyalistlerin çizdirdikleri BOP. Büyük Ortadoğu Haritasının karşılaştırmalı açıklamsı:
Sultan Abdülhamid’in petrol haritası ile BOP. Haritasının üstü-üstüne çakıştırıldığı zaman her iki haritanın petrol yataklarının bulunduğu bölglerde kesiştiği görülüyor. Bop. Büyük Ortadoğu Haritasını ilk gördüğüm sıralarda, neden bu harita Diyarbakır’ın hemen Batı sından kesilip çizilmiş, oysa bizdeki ırkçı Kürtçüler, Akdenize kapı istiyorlardı. Yoksa ABD’liler Türkleri fazla hırpalamayalım mı demek istemişlerdi? Yahut BOP. Haritasını çizerlerken ortalığı fazlaca karıştrımadan bu işi: “Tereyağından kıl çeker gibi” halledelim, Dünya ölçeğinde Kürtlere size bu kadar yer vermemiz bile büyük riskti, alın bu size yeter mi demek istemişlerdi? Zihnimde Haritanyı hiçbir yere oturtamamıştım. Zaman içinde Sultan Abdülhamit Han’ın Petrol haritasını gördükten sonra zihnimde aydınlık şimşekler çaktı. Bu iki harita bir-birinin mütemmim cüzleri gibidiydi, yani bir-birini bütünleştiren ögeler gibiydi.
Birinci Dünya Savaşına sokulmamız için Sultan Abdülhamid engelini aşmak gerekiyordu. Bunu İttihatçılara yaptırdılar. {Yeni Kitabım yayınlandıktan sonra inşallah konuyla iligili olarak geniş açıklama yapacağım.} petrol Haritasının Doğu Havzası olan Bağdat’ttan itibaren Kerkük, Musul, Zaho, Erbil ve öteki yatakları bu haritaya göre ele geçirip işlettiler. Henüz oraların petrol rezervleri bitmediği için Batı Havzası işletmeye kapatıldı. TPAO’nun Batmanda çıkardığı Raman ve Batı Garzan petrolleri ise bizim uyutulmamız için verilmiş kırıntılardı. BOP haritası ile Sultan Abdülhamid’in Petrol haritası bire-bir örtüşmektedir. BOP Haritası Ülkemizi Diyarbakırdan itibaren bölmektedir. Sultan Abdülhamid’in haritası da petrol rezervlerini Diyarbakırdan itibaren Doğuya, Günye, Kuzeye doğru tespit etmektedir. Birkaç yıl önce ABD’li önemli bir kişinin Mardin dolaylarında açtırdığı bir kuyudan günlük 5000. varil petrol çıktığı hakkında bir haber okumuştum. Bu kuyuların Sultan Abdülhamid’in petrol haritası ile ilişkisini bilenler bize bildirilerse kendi adları ile yayına koyarız.
İşte bu, BOP Haritasının iç yüzünün kısaca açıklamsıdır. İnşallah ileride yeni güncellemeler yacağım.
MUSTAFA BARZANİ, DAVİD GABAY, HENRY KİSSİNGER
Mustafa Barzani 1979 yılında öldü. Ölmeden önce 1974 yılında Yanke'lerin dışişleri Bakanı, Musevi kökenli Henry Kissinger'e: “Irak'ın Kuzeyinin Amerikan'ın 51. eyaleti olmasını” teklif ettiği Irakt’a; halâ unutulmamıştır. Mustafa Barzani’nin manda teklifinden 17 yıl sonra 1991 de Irak, üç parçaya bölündü. Bu tekliften 29 yıl sonra Irak, Yanke'lerin bir eyaleti oldu. Aynı plan Araplara uygulandı. 1918 de işgal édilen Filistinde 30 yıl sonra 1948 yılında İsrail kurduruldu.
“Mustafa Barzani, 1950' den beri sık-sık ziyaret ettiği İsrail'de her zaman Kuzey Irak kökenli, Kürtçe konuşan bir Yahudi hahamının evinde kalmaktadır. Haham David Gabay, Barzanilerin İsrail ile ilişkileri, hiç bir devletle kuramadıkları kadar sıkı ve samimidir. Acaba neden diğer Kürt grupları değil de, Barzaniler bu ilişkide başrolde oynamaktadırlar? 18/Eylül/1972'de Washington Post'un yazdığına göre, her ay İsrail'den 50.000 dolar alan, Mossad şefi Zwi Şamir'i Irak'ın Kuzeyi’ndeki kampında ağırlayan, 1967’de İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan'a sadece bir 'Kürt hançeri götürmekle kalmadı. Esasen İsraillilerin bombalayacakları Kerkük petrollerinin planlarını götüren Mustafa Barzani İslam'a mı, başka bir dine mi hizmet etmektedir? Büyük âlim ve seyyid olduğu iddia edilen hangi insan buna, sırf 'aşiret devleti' koltuğu için razı olur? 11
………………………………………………………………………………………
11} Ahmet Uçar Tarih ve Düşünce Dergisi Şubat 2003 Sayı 36. S=31 .
TÜRKİYE, ABD BARZANÎ-TALEBANÎ UYUMLULAŞTIRMA PLANI
1996 yılında Amerikanlı yankelerin istekleri üzerine Türk yöneticileri, Irak'ın Kuzey'indeki oymakbaşı Talebani-Barzani, Amerikanlı conilerden oluşan bu heyet, bir araya getirtilmiş, iki oymakbaşıyla Türk yöneticilerinin birbirleriyle uyumlulaştırılması toplantıları yapılmıştı. Bu toplantıya Sabataycı Mesut Barzani katılmak istememiş, Yanke'lerin ısrarıyla katılmak zorunda kalmıştı. Bu toplantıda, Avdeti/Sabataist Mesut Barzani: “Ben, Türklerle hiçbir konuda ittifaka girmem, anlaşmalar yapmam. Hazırlanan bu anlaşmayı da imzalamam, çünkü Türkler; benim Dedemi astırdılar.” diyerek toplantıda alınan kararları imzalamamıştı. Bunun üzerine başhakem, baş stratejik ortağımız olan Yanke'ler {!} Buna sert bir tavırla şunları söylemişlerdi: “ Biz de senin babanın ölümüne sebep olduk. Haydi bizimle de ittifaklar yapma da görelim” demişler bunun üzerine toplantı tutanağını imzalamıştı.
MUSTAFA BARZANİ NASIL BİR İNSANDI?
Mutstafa Barzani 1932 yılında Türkiye’ye sığındıklarında: “Türkiye’ye asılmaya gidiyorduk, ama biz orada çok iyi karşılandık” demekteydi. 1932 yılında Mustafa Barzani ile adamlarına kucak açan Türkiye, 1959 yılına geldiğimizde aynı Mustafa Barzani Kerkük'e silahlı adamlarıyla girdiğinde Kerkükte Türkmen Önderlerinin ve pek çok masum Türk'ün kanına girmiş, birçoklarını da bir bacağını bir jeepe, öbür bacğını öbür jeepe bağlatarak ikiye böldürerek şehid etmişti. Hz. Muhammed {sav}’in Sahabelerini de aynen Mstafa Barzânî'nin Kerküklü Müslüman Türkler'e revâ gördüğü, insanlık dışı vahşeti, o kutlu Yalavac'ın/Rasûl'ün ilk Sahâbelerine Mekkeli putperestler/Müşrikler uygulamışlardı. Bazı Sahâbelerin bir bacağını bir at'a, öbür bacağını başka birine bağlayarak ikiye bölmüşlerdi. Mekke-i Mükerreme’li putperestlerin şirk kalıntısı, putperest ayinleri eşliğinde işlenen bu vahşeti Seyyid, yani Peygamber torunu olduğunu iddia eden Mustafa Barzani’nin işlemesi, onun gerçek kimliğini gösteren en sağlam bir belgedir.
Mustafa Barzani’nin babsı Abdüsselam Barzani, Ermenilerle isyan kararı alarak yüz binlerce Mislüman Türk, Kürt, Zaza, Çerkez, Azeri ve Arab’ın hunharca öldürülmesinden sorumludur. Bugün Meut Barzani, tıpkı babası Mustafa Barzani gibi Kerkük’e girerek Türkmenlere akla hayâle gelmedik zulümler yapması, tapu kayıtlarını yakarak Neron gibi dünyanın benzerlerini az gördüğü bir vahşetin baş aktörü olmuştur.
Türkler, nâmertliği bir türlü öğrenemediler. Mesut Barzani’nin dedeleri sırf Yahudi oldukları için Engizisyon fırınlarında işkencerle öleceklerdi. Bu zulme Türk ve Müslüman DNA’larımız ve GENETİK kodlarımız razı olmadı. Bunları ve öteki Yahudileri bu zulümden kurtarmamızın teşekkürü böyle mi yapılacaktı? Meğer biz Türkler, DNA’larımız ve GENETİK şifrelerimizden dolayı ne kadar yufka yürekli, ne kadar yazıkçı, ne kadar sevecen, ne kadar insancıl bir Milletmişiz. Biz: “Bana ne” dememişiz. Diyememişiz. Diyemezdik. Çünkü biz Türk ve Müslümandık. Bizim GENLERİMİZ ve DNA kodlarımızda bunlar şifrelenmiş idi. Nice yüz gemilerle o günün ortamında engizisyon zulmünden, Mesut Barzani’nin büyük dedelerini, ninelerini kurtararak özgürlük verdik. Onları Kadim Türk Yurdu Barazan’a yerleştirdik. Onlar, hem Devletimize isyan çıkarttıılar, hem Kerküklü Türkmenleri Putperest ayinleri eşliğinde işkencelerinden geçirdiler. Oğul Mesut Barzani de Kerkük Türklerinin tapu kayıtlarını yaktı. Bundan sonra da Mesut Barzani, kendisini Kürt'müş gbi tanıtarak Kürtleri isyan ettireceğini bağıra-çağıra söylüyor. Bizi her gelen, her geçen böyle kandırmalı mı?
1930’lu yıllarda İngilizlerin bombalarından, zulümlerinden kaçarak Türkiye’ye sığının baba Mustafa Barzani’nin Türkiye’de nasıl karşılandıklarını yukarıya aldık. 1930 lu yılların behrinde arkası sıkışan Mesut’un babası Mustafa Barzani’ye: “Senin baban bize isyan etti. Devletimizi arkadan hançerledi. Türkmenleri ve Kürtleri Ermeni taşnakalrıyla anlaşarak yok etti” demedik. “Bir kuş bir çalıya sığınır” diyerek DNA ve GEN’lerimizde bulunan şifreler sayesinde sığınanları koruduk. Bunu Mustafa Barzani Türkiye’ye sığınırken:” Biz asılmaya gitmekteydik, ama Türkler bizi öldürmediler, aksine çok insancıl davrandılar.” diyerek itiraf etmişti. Barzaniler, arkaları sıkışınca Türklere koşarlar, başları kurtulunca Türkleri yok ederler. Mutsa Barzani de aynı geleneği eksiksiz yapatı ve 1959 yılında General Kasım’ın boşluğundan yararlanarak Kerkük’e girdi ve yapacağı vahşilikleri orada yaptı.
Saddam'ın zulmünden kaçarak Türkiye'ye sığınan Sabataycı Mesut’ Barzani’nin tayfalarıyla, Celal Talebani'nin tayfalarına bu Yüce Türk Milleti kucaklarını açtı, yemedi yedirdi, giymadi giydirdi. Talihsizlik bizi her yede yakalıyordu. Orada da yakaldı. Biz bu kadar yüzümüzü yerlere sermiş, bu mağdurları bağrımıza basmışken, sanki Irak'tan kaçanları biz kaçırtmışız, bu iki nânkör'ü isyan çıkartmaları için biz teşvik etmişiz gibi Dünya bizi: “Bunlara neden iyi bakmadığımız” sorgusuyla sorgulamıştı. Kendi Devletine ihânet eden, isyan çıkartan bu gözü dönmüşlere, kırmızı pasaportlar veren de bizim yöneticilerimizdi. Türkiye’ye sığınan yüz binlerce sığınmacıyı bağrımıza bastık. Aynı durum İtalyanların, Fransızların, Almanların, Yankelerin sınırlarında olsaydı, onlar, ülkelerine göçmen olarak girmek isteyen otuz-kırk kişilik zavallıları bile, yakaladıkları gibi, derhal sınır dışına atıyorlar. Bizi ise herhâlde aynı şey yeniden olsa, biz yine aynı insanî davranışları yaparız. Sınırlarımızı kapatıp onlara, kozlarınızı paylaşın deseydik, şimdi başımıza bu ekmeksizler şer satamayacaklardı. Biz onları koruduk, onlar Kerkük’ün tapularını yaktılar. Aradaki farka dikkat ediniz!
İKİ YÜZ KIRK BİN KÜRT YAHÛDİ'Sİ NE DEMEKTİR ?
Yukarıdaki rakkam'ın büyüklüğüne bakınız. Saddam Hüseyin zamanında bu Kürt Yahûdileri, zulme uğryasılarmış; Bunlar da kaçıp İsrail'e sığınasılarmış. Bu kadar büyük bir nüfus hareketi, Irak'tan kaçmıış ta, bunu kimse duyup, görmemiş. Bu tür açıklamaları dünyada hiç kimse kabulenmedi. Bunlar İsrail'in yayılmacı emellerinin örneklerindendir. Bu harekât, planlı ve proğramlı bir şekilde Irak'ın Kuzey'ini işgal harekâtıdır. Bu proje, Kerkük başta olmak üzere bölgeye yerleştirilen bu eğitimli ve organize Yahûdiler, 2007 yılında Kerkük'ün statüsünü değiştirmek üzere Küresel Emperyalistlerle birlikte hazırlanmış BOP. Projesi'inin işgal güçlerince Irak'ta ve işgal éttikleri başka ülkelerde uygulayacakları sivil ve demokrat görünümlü bir arındırma, sindirme halkasıdır. Bu ikiyüz kırk bin kişinin Kürtlerle hiç bir ilgileri yoktur.
Saddam Hüseyin zamanında Irak'tan İsrâil'e kaçanların resmi rakkamlara göre toplam sayısı 11.500. onbir bin béşyüz kadardır. 2005 yılı itibâriyle İsrail'den, Irak'ın Kuzey'ine Kürt Yahudileri adı altında sokulan eğitilmiş, organize Yahudilerin miktarı; 2.40.000. iki yüz kırk bin kişi olduğu haberlerde yer almıştır. Bu eğitilmiş ve organize Yahudilerden 100.000 yüzbin kadarının Kerkük'e yerleştirildikleri hakkında, yayınlar yapılıyor. Geri kalan; 140.000. yüz kırk bin eğitilmiş ve organize Yahudilerin de, başta Irak'ın Kuzéy'i olmak üzere önemli merkezlere yerleştirilmiş oldukları biliniyor.
Dün, Araplarla sarmaş-dolaş olan Emperyaller, şimdi, bugün Arap'ların beyinlerini parçalıyor, kadınlarına tecâvüz ediyorlar. Bundan ibret alamayanlara daha ne demeliyim… Allah Zülcelâl onların gönül gözlerini açsın.
Rüstem KOCADURMUŞOĞLU
Bilge Ata
Eğitimci-Yazar
Teolog-Kökenbilimci
Türkiye |