ÇALINAN TÜRK TARİHİ
ASENAT BARZAN VE BARZANİLER
BARSKAN; K>H; BARS-HAN; >BARSAN; S>Z BARZAN
“BARS>PARS: YIRTICI BİR HAYVAN.
BARS>PARS: Türklerin on iki yılından biri. Bu şöyle olmuştur: Türkler on iki çeşit hayvanın adını alarak on iki yıla ad olarak vermişler; çocukların yaşlarını, savaş tarihlerini ve daha başka şeyleri hep bu yılların dönmesi ile hesap-ederler. Bunun kökü, şöyle olmuştur:
Türk Hakanlarından birisi kendisinden birkaç yıl önce geçmiş olan bir savaşı öğrenmek istemiş, o savaşın yapıldığı yılda yanılmışlar; onun üzerine bu iş için KAN> KAAN> KAGAN> KAN Ulusu’yla geneş> meşveret> danışma yapar. Kurultayda: “Biz bu tarihte yanıldıksa bizden sonra gelecek olanlar da yanılacaklardır. Öyle ise, biz şimdi göğün on iki burcu ve on iki ay sayısınca her yıla bir ad koyalım; sağışlarımızı bu yılların geçmesiyle anlayalım; bu, aramızda unutulmaz bir andaç olarak kalsın” dedi. Ulus, KAAN’IN> KAN’IN >HAN’IN, HAKAN’IN bu önergesini onadı. Bunun üzerine HAKAN> KAAN> KAN HAN ava çıkar; yaban hayvanlarını ILISU’YA doğru sürsünler diye buyruk verir. Bu, büyük bir Irmaktır. Halk bu hayvanları sıkıştırarak suya doğru sürer. Bu hayvanlardan avlarlar. Bir takım hayvanlar suya atılırlar; on ikisi suyu geçer; her geçen hayvanın adı bir yıla ad olarak takılır. Bu hayvanlardan birincisi sıçgan=sıçan imiş. İlk geçen bu hayvan olduğu için senenin başı bu adla anılmış ve sıçgan yılı denilmiş. Bundan sonra sırasıyla geçen hayvanların adları yıllara verilmiş:
TÜRKLERDE ON İKİ YILLI TAKVİM
………………………………………….
Sıçgan yılı Sıçan yılı
Ud yılı Öküz yılı
Bars yılı Pars yılı
Tavışgan yılı Tavşan yılı
Nek yılı Timsah yılı
Yılan yılı Yılan yılı
Yund yılı At yılı
Koy yılı Koyun yılı
Biçin yılı Maymun yılı
Takagu yılı Tavuk yılı
It yılı Köpek yılı
Tongız yılı Domuz yılı
{ Divan-ü Lügat-it-Türk Kaşkarlı Mahmut. Tdk. yay. B. Atalay ter. Ankara C:1. S:344-346}
Bu gün PARS şeklinde söylediğimiz bu ad, kadim devirlerde Divan-ü Lügat-it-Türk’ün tanıklığı ile BARS olarak kullanılıyordu. BARS sözünün zamanla B>P dönüşümüyle ve B>P setleşmesiyle PARS şeklinde dahi söylendiğini biliyoruz. Milat’tan en az yedi-sekiz yüz yıl önce İskit/Saka Türklerinin Başkomutanı ve eşsiz İmparatoru Alpertunga’nın Büyük oğlu BARSKAN’IN bütün Kafkasya’yı, Hazarya’yı, Anadolu’yu, Filistin ve Mısır’ı içine alan ülkeleri ele geçirdiğini, Heredoth ve Ksenefon’dan öğreniyoruz. Büyük Devlet Adamı, Büyük Fatih, Cihangir Kumandan TONGA-ALP-ER> ALP-ER-TONGA’NIN oğlu BARSKAN bu ülkeleri Fethedince, onun adı pek çok yere ad olarak verildi. Bunları ilerleyen bölümlerde bir-bir göreceğiz. {Alp-Er-Tonga’nın adının köken bilgisini inşallah ilerleyen zaman içinde açıklayacağız.} İranlılar ALPERTUNGA’YA AFRASYAB adını vermişlerdi. AFRASYAB’IN “ALPERTUNGA’NIN” fatih oğlu BARSAKAN’IN- BARSHAN’IN adının köken bilgisi “Etimologysi” Etimolojisi ayrıntılı olarak aşağıda sunulacaktır. B>F>M>P>V harfleri dudak harfleridir. Türkçede bu harflerin birbirlerinin yerine geçmeleri, birbirlerine dönüşmeleri kuraldır. BARSKAN sözü, sadece Irak’ın Kuzey’indeki yöreye verilmiş bir ad değildir. BARSKAN’IN adı, pek çok ülkede halen canlı olarak varlığını sürdürmektedir. Bu yerleri ilerleyen bölümlerde göreceğiz.
BARSKAN SÖZÜ İKİ SÖZDEN OLUŞMUŞ GÖRÜNÜYOR
a} BARS, b} KAN> HAN.
BARS sözünü yukarıda açıkladık. KAN sözü, bütün Türklerce KAN>KAAN>KAGAN şekillerinde kullanılmaktadır. CAN>KAN şeklindeki kullanışın tarihi oldukça eskidir. Bu CAN>KAN şeklindeki kullanış biçimi Kızılderili Türklerde görüldüğü gibi, Fransa’da CANNES>CAN>KAN Kentinin adı da buradan gelmiş olmalıdır. Bu CANNES adı KENT sözünden KAN, yani KENT şekline girmiş te olabilir. Nitekim Adana’nın Şirin ilçesi Tufanbeyli’nin kadim yerleşkesi olan KEN’İN adı, KENT’TEN bozulmuştur. Bu kadim Türk Avşar Kentinin eski sahipleri E ile A arası bir okuyuşla KÂN şekline yakın söylerlerdi. İşte bu söyleyiş aynen Fransa’daki CANNES kentinin söylenişine oldukça yakın görünüyor. Şimdi burasının adı: BOZGÜNEY olarak değişilmiştir. Kaşgarlı Mahmut Divan-ü Lügat-it-Türk’te C=4. S=300: “Türkler KENT yerine -KEN- de derler” demektedir. BARS-KAN sözündeki K harfi zamanla H harfine çevrilmiştir. H harfi de sık kullanımdan ötürü düşmüş, o zaman söz, BARSAN halini almıştır. Türkçede S harfi ile Z harfinin bir-birine dönüşmesi kural içindedir. S>Z ye dönüşür. O zaman söz BARZAN şekline girer.-Bu-söz,-BARSKAN, PARSKAN, PARS, KAAN, BARSKAAN şeklinde de kullandığımız sözdür. Buna çarpıcı bir örnek te:
KAN>ADA; KAN>ATA; KAGAN>ADA; KAGAN>ATA
KANADA denilen Ülkenin kadim Türkçe adıdır. Kızılderili Türkler, bu Ülkeye { KAN>ADA},{KAN>ATA} diye ad verdiler. Kan>Kaan>Kagan>sözü, Han, Hakan şekillerinde söylenmeye başladı. Bu sözün anlamı KAN-ADA>KAN’IN/HAN’IN ADASI demek olacağı gibi, KAN-ATA, KAAN ATA’NIN Ülkesi anlamına da gelir. Kanada Ülkesi pek çok adaları bulunan bir ülkedir. {www.bilgeata.com KANADA TIKLAYINIZ.} KAN sözü Semitize olurken- Samileşirken- K>H dönüşümü ile HAN şekline girmiştir. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı Sultanlarına KAN'DAN bozularak HAN denildiğini biliyoruz. ALPERTUNGA’NIN oğlu BARSHAN’IN > BARZAN’IN Bölgelerimizi fethetmesinin üzerinden nerede ise 3000 {üç bin} yıl'a yakın bir zaman geçti. Konu, Tevrat'ın, Heredot'un ve Ksenefon'un tanıklığındadır. Üç bin yıl önce, BET-SEAN Adındaki Kent'inin adı, Türk İskitlerin- Saka'ların Bölgeyi Yurt edinmeleri üzerine bu Kent'in adının SKYTAPOLİS olarak değiştiğini Tevrat yazmaktadır. Barzani'lerin oturdukları bölgeler dâhil, Güneydoğu Anadolu-Turkomanya,- Filistin bölgelerinin tamamı, yaklaşık 3 bin yıldan bu yana Türk İskitlerin Saka'ların yurdudur. Üç bin yıldan bu yana Bölge Alpertunga'nın oğlu BARSKAN'IN adını taşımaktadır. Güneydoğu Anadolu bölgesindeki elde edilen tamgalan anlaşılacağı üzere bölge 17 bin yıldan bu yana Türklerle meskûndur. Irak’ın Kuzey’inde yaşayan BARZAN AŞİRETİ {BARZAN OYMAĞI,} öz be öz ALPERTUNGA’NIN torunlarıdır. Bunların Mesut Barzani ile soy bağları yoktur. Mesut Barzani ailesi, Barzani adını sonradan alan ve kendilerine mal ederek asıl BARZAN Oymaklarını, egemenlikleri altına alan İspanyol, Saferat Yahudi’lerinden olduğunu Osmanlı arşivlerindeki belgelerde buluyoruz. Belgelerden birisi aşağıda sunularak konu vesika boyutunda ortaya konulacaktır. Biz ASENAT BARZAN Bölümünde Osmanlı arşiv belgelerinden sadece birini yayınlayacağız. Geri kalan üç belge ile birlikte burada yayınlayacağımız belge dahil dört belge: {www.bilgeata.com BARZANİLER} TIKLAYINIZ.
1492 yılında Sultan İkinci Bayazıt KAN, Bayazıt HAN zamanında İspanyadaki Engizisyon zulmünden kurtarılan Yahudilerden bir bölümü, 1500 lü yıllardan sonra BARZAN Bölgesine yerleştirildiler. Bölgeye yerleştirilen Yahudiler, Barsan/Barzan Yahudileri adıyla anıldıkları için bu ad onların öz adları sanıldı. Bundan ötürü bu BARSANÎ/BARZANÎ unvanı, yani BARSAN-LI,/BARZAN-LI BARZAN-DAN OLAN, BARZAN'A mensup olan anlamındaki söz, bu Engizisyon Yahudi'lerine unvan olarak sonradan verildi. Aslında Yahudi kökenli olmayan İskit'lerin- Saka'ların torunları ise şimdi Mesut Barzani’nin yönetimi altına sokulmuş bulunmaktadırlar.
BARSKAN sözünün BARZAN şekline dönüşmesi hakkında yapacağımız açıklamamızı kabullenemeyeceklere biz de deriz ki; güzel İl'imiz Batman'ımızın bir yöresinin adı KARZAN'DIR. KARZAN sözünün aslı ise KARS-KAN olmalıdır. Bu sözdeki ikinci –K- harfi Samileşerek –H- harfine dönüşünce o zaman söz, KARS-HAN olur. –H- harfi zamanla yutulur söz KAR-SAN olur. S>Z ye dönüşerek söz, KARZAN şeklini alır. Batman’ın KARZAN Yöresini 1966 yılı Temmuz ayında Diyanet İşleri Başkanlık Müfettişliğim zamanında gezmiştim.
SABATAY SEVİ VE BARZAN YAHUDİLERİ
Sabatay Sevi adlı bir Yahudi Hahamı M.S. 1648 yılında kendisinin Mehdi olduğunu ilan etti. Bunun üzerin Osmanlı Devleti bu Hahamı yakalayarak yargıladı. Sabatay Sevi mehdiliğinin kanıtı/mucizesi olarak kendisini ateşin yakmadığını, kılıcın kesmediğini, süngünün batmadığını ve bunlar gibi daha nice mucizelerinin olduğunu söylüyordu. Bunun üzerine bu sahte Mesih yakalandı. Yargılaması yapılarak ya Müslüman olması, ya öldürülmesi hakkında hüküm verildi. Zamanın Şeyh’ül İslâm’ı, Müslüman olursa kurtulacağını, olmazsa kendisine askerlerin ok atacaklarını, kılıç çalacaklarını söylediler. Durumun ciddiyetini gören sahte Mesih devrin Şeyh-ül İslâm’ının telkinleriyle postun delinmesinden kurtulmak için: “Müslüman olduğunu, adını da Muhammed koyduğunu” söyledi. Bunun üzerine Sabatay Sevi’ye bağlı cemaatı bu yalanını Hz. Musa’nın Firavun ile olan ilişkisine benzetip Müslüman olduklarını söylediler. Anadolu ve Rumeli’deki cemaatı: “İhtida ettik>Hidayete erdik” diyerek Müslüman Türk adları alarak Türk kimliğine girdiler.
Irak’ın Kuzey’indeki Yahudiler de Sabatay Sevi’ye uyarak Müslüman adları alarak Kürt kimliğine girdiler. İşte bu Barzan’lı Mesut’un ailesi de Müslüman Kürt adları alarak Kürt kimliğine girmiş Saferat>İspanyol Yahudilerindendir.
Mesut Barzani’nin, yayınladığı kitabında: “Bizler 1600 lü yıllardan beri Müslüman adlarından başka adlar almadık” demesi, bundan dolayıdır. Aşağıda, Barzanilerle ilgili bir belge sunulmuştur. Belge: {Ahmet Uçar, Tarih ve Düşünce Dergisinin 2003 yılı Şubat sayı= 36. S=31} Biz belgelerin aslını ve tıpkı çevirileri ile sadeleştirilmiş halini 10-21 /Nisan/2003 tarihleri arasında Irak İşgali başladığı sırada Zirve Gazetesinde yayınladık.
DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU'DA İSKİTLER {SAKALAR}
“İskit'lerin/Saka Türk'lerinin Çin Seddi'nden Tuna Irmağına kadar yayılmalarının yanında Ön Asya'ya da yönelmelerinin sebebi, Kimmer'leri takip etme düşüncesidir. Kimmer'leri yurtlarından çıkartan İskitler, bunların ardından, Kafkas'ları doğudan dolaşarak Hazar Denizi kıyısını takiben Derbent, Demirkapı geçitleri üzerinden Azerbaycan'a ve daha Güney'e {Heredots lV-12} Ön Asya'ya dalgalar halinde akmaya başladılar. Urartu Kıralı 2. Rus'a'nın, Kimmer'lerle olduğu gibi akıllıca bir siyaset izleyerek, İskit’lerle anlaşma yaptığı görülür. İskit/Saka akınları Asur'a yöneldi {Tarhan 1963-113} Kimmer'leri kovalayarak gelen İskitler/Sakalar:
MED'LERİN EGMENLİĞİNE SON VERDİLER BÜTÜN KÜÇÜK ASYA'YA YAYILDILAR. {Hredots lV.-1}
İskitlerin çok istekli bir şekilde güneyde bulunan ülkelere girdikleri birçok tarihi gerçeklerden anlaşılmaktadır. Akamenit döneminden sonra da İskitleri Güney'e kadar Archosiya {Arkosya} ve Drangiana {Dırangiya'na} olarak söylenen yerlerde buluyoruz. Anadolu'nun içlerine kadar da yayılmış ve orada hâkimiyetlerinin izlerini bırakmışlardı. Aynı İskitler, Dicle Irmağı dolaylarında hüküm sürmüş ve dillerine ait ipuçları bırakmışlardı.{Mordt Man 1877: 49, 50} M.Ö. 4. Yüz yıl Başlarında dahi Doğu Anadolu'ya/Turkomanya’ya egemen olduklarını bize {Ksenophon/Kisenofon} bildirmektedir. Ksenophon; binlerin dört platkorn Harpassos; Çoruh Irmağına kadar ilerleyerek buradan da İskit'lerin Yurduna girdiklerine ve bir arada dört günde yirmi parasang {fersah} {bir fersah yaklaşık olarak 5.5 km.} gittiklerini { Ksenophon {lV:17:18} bildirmektedir.“
İskit'lerin Sûriye'ye girdikleri zaman Mısır Kıralı {Firavun} Psammadikos, karşılarına çıkmış, İskit'lere armağanlar vermiş ve daha ileri yürümekten onları alıkoymuştur. {Heredots:l:105.} İskitler'in bir kısmı Anadolu'ya dönmüş, bir kısmı, Sûriye ve Mısır Yörelerinde kalmıştır. Tevrat’taki {Bet-Sean Kenti, daha sonra SKYTHE POLİS {İskit Kenti} olarak anılmaktadır.{Kretschemmer.1921:: 940.}
"İskit'lerin/Sakaların Ön Asya'ya yayılmaları sırasında Filistin'e kadar ilerlemelerine rağmen onların asıl izleri, Anadolu'nun Doğu kısmında/Turkomanyada bulunmaktadır. Artık yazılı kaynaklar yanında son kazılarda çıkarılmış olan arkeolojik malzemeler de bu görüşü güçlendirmektedir.." {İskitler- Dr. İlhami Durmuş. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yay. 141.Seri:3. Sayı. 13-8. s=35,37,1993. Ankara}
Yapılan son çalışmalarda MEDLER ve KİMMERLERİN kökenlerinin Yafetik>Yafes’in Soy’undan geldikleri hakkındaki görüşler, git-gide pekişmektedir. Bu konuda çalışmalar yapan bilginler, MEDLER İLE KİMMERLERİN öz be öz Yafetik Türk Soy’undan geldikleri hakkındaki görüşleri bilim çevrelerinde kabul görmeye başlamış bulunuyor. Bu itibar ile Medlerin ve Kimmerlerin Türklükleri, kabul edilmiş bulunuyor.
YAHUDİ HAHAMI SALLUM BARZANİ BELGESİ. Belge Nu: 1
3} Ahmet Uçar, Tarih ve Düşünce Dergisinin 2003 yılı Şubat sayı= 36.S=31
1. BELGENİN YENİ YAZIYA GEÇİRİLMİŞ HÂLİ
Hıtab-ı Müşîrânelerine; Marûf-ı Abd-i Marûz-ı Çakerlerine!
Musul Kazası Hahamlarından Haham SALLUM BARZANİ Nam YAHUDİ; güya İslâm taifesinden birine ıtale-i lisan etmiş diyerek Yahudi-i mersumu, katil namıyla der dest-i zencir-i bend olarak mahpus ve ba'dehu, Dersaadete celb ve keyfiyeti Meclis-i Vâlây-ı Ahkam-ı Adliyede bit-tezekkür Yahudi'yi mersumu, ba Fermân-ı Âlî; Selanik canibine tard ve teb'îd Buyurılarak ve el-hâlat hâzihi, ol canibde bîkes ve perişan hal ve hevasını dahi imtizac edemediğinden, mersumung vefatına sebep olacağından mâadâ, Musul'da bulunan etfal ve ve ayâli dahi nân-ı azîze muhtac oldıkları, bu defa Selanik ve Musul Hahamlarından Çâkerlerine hıtâben vürud eden mektuplarından müstebân oldığı; Ma'lûm-ı ılm, ârây-ı, Rahîmâneleri Buyurıldıkda, Merahim ve Eşfahe-i Seniyyelerinden Mercûdır ki; Yahûdi'yi mersum, etfâliyle ma’an, Kudüs-i Şerîfde iskân ve leyl-ü nehâr ve ed’iyye-i Seniyye-i Hazret-i Mülûkânelerinde meşgul ve Mebâhî olınması husûsunda îcâb eden Emirnâme-i Hazret-i Vekâletpenâhî ısdarına İnâyet buyurılması bâbında; Fermân Hazret-i Men Lehül Emringdir.
22/Cemaziy-ül âhir/1272. {1856}
1. BELGENİN SÂDELEŞTİRİLMİŞ HÂLİ
MUSUL KAZASI HAHAMLARINDAN HAHAM; SALLUM BARZANİ ADINDAKİ YAHUDİ, Müslümanlardan birine dil uzatmış {sövmüş diyerek, adı geçen Yahudi, kâtil nâmiyle yakalanmış, kelepçelenerek hapsedilmiş; daha sonra da Başkent İstanbul'a getirilmiştir. Durumu, memurların durumunun görüşüldüğü Meclis-i Vâlay-ı Akâm-ı Adliye'de incelenmiş, anılan YAHUDİ'Yİ, Yüce Ferman gereği Selanik'e sürülmesi, Buyrulmuş idi. Orada kimsesizlikten perişan olmuş, havasına uyum sağlayamadığı için ölümüne sebebiyet vereceğinden başka, Musul' da bulunan çoluk-çocuğu da kuru ekmeğe muhtaç olmuş oldukları, bu kere Selanik ile Musul Hahamlarından kulunuza gelen mektuplardan anlaşıldı. Şefkatlı İradeniz, Kutlu Merhametinizden umulur ki, anılan Yahudi, çocuklarıyla birlikte Kudüs-ü Şerifte ikamet ettirilmesi, gece gündüz Padişah'ın Saltanatının devamına duacı olması için Vekalet’ten/İçişleri bakanlığından Buyrultu çıkartılmasına Yardım Buyrulması hakkındaki Ferman; Yüce Buyruk Sahibin
22/Cemaziyelâhir/1272/1856
Yukarıdaki Osmanlı arşiv belgesinde görüleceği üzere SALLUM BARZANİ, Irak’ın Kuzey’indeki Musul Kazasında/İlçesinde 1856 yılında bir Yahudi Havrasında Hahamlık yaparken, bir Müslüman’ın -haşa- ”Allah’ına, Kitabına ve Peygamberine” sövdüğü için Osmanlı Türklerince sürgüne gönderilmiştir. SALLUM BARZANİ adındaki Haham’ın adı ve unvanı bu arşiv belgesinde YAHUDİ HAHAMI olarak kaydedilmiş bulunuyor. Osmanlılar Yahudi kökeninden olmayanlara: MUSEVİ derlerdi.
MESUT BARZANİ'NİN KISA GEÇMİŞİ
Mesut Barzani'nin Babası Mustafa Barzani, Mustafa Barzani'nin Babası 2. Abdüsselam Barzani, 2. Abdüsselam Barzani'nin babası 1- Abdüsselam Barzani'dir. Osmanlı arşiv belgesinde adı geçen Musul İlçesi, Yahudi Hahamı Sallum Barzani ise Mesut Barzani ailesinden bir kişi olduğu bu belgelerle ortaya çıkmış bulunuyor. Osmanlı arşiv belgesinde; Musul’da hahamlık yapan bir Yahudi olduğu apaçık yazılmış durumdadır. Bazı Türk yazarlarının, bu yöredeki insanların çoğunluğunun Barzani adını taşıdıkları hakkında bilgileri eksiği-gediği ile kabul edilir buluyorum. Yörede Barzani adını alan Oymakların ise Mesut Barzani âilesi ile ilişkileri yoktur. Bizdeki bazı yazarların bilgi eksikliğinden konuyu başka taraflara çekmekte olduklarına inanıyorum. Birçoğunun maksadını aşan ifadelerle bilgi kirliliğine sebep oldukları iyi niyetlilerin ise yanlış bilgiler vererek konunun anlaşılmasını güçleştirdiklerine inanıyorum. Sallum Barzani’nin, Barzani ailesinden olduğu yönündeki düşünceler ise, bu arşiv belgeleriyle daha da pekişmiş görünüyor. Osmanlılar Yahudi kökeninden gelmeyenlere Musevi adını verirlerdi. Sallum Barzani adındaki küfürbaz Yahudi hahamının Barzani ailesiyle yakınlığı artık saklanamaz konuma gelmiş bulunuyor. Sallum Barzani adındaki Yahudi hahamı, “Meclis-i Vala'yı Ahkâm-ı Adliye“ denilen kurumda yargılanıyor, ikamet cezası veriliyor. Sallum Barzani, Osmanlı arşiv belgesinde görüleceği üzere, hiçbir tevile hacet bırakmayacak bir açıklık ve yalınlıkla ‘ YAHUDİ ‘ olarak geçiyor. Bu saldırgan ve küfürbaz Yahudi hahamının suçu sabit görüldüğünden önce Selanik'e sürülüyor. Orada hastalanınca Musul ve Selanik Hahamları cezasını Kudüs-ü Şerif'te çekmesi için başvuruyorlar, bu başvuru kabul edilerek Kudüs-ü Şerif'te çoluk-çocuğu ile birlikte ikamet cezası veriliyor.
MECLİS-İ VALA-YI AHKÂM-I ADLİYE {İdari}
“Islahat Hareketlerinin icap ettirdiği yeni nizamnameleri {Tüzükleri, yönergeleri- hazırlamak, memurların muhakemesiyle meşgul olmak, lüzum gösterilen Devlet işlerinde oy vermek üzere 1253 {1837} yılında kurulan Meclisin adıdır. Meclis-i Ahkâm-ı Adliye birleştirilerek yine “ Meclis-i Vâlâ-y’ı Ahkâm-ı Adliye “ adı altında bir Meclise dönüştürülmüş ve bu Meclis:
a} İdare.
b} Tanzimat,
c} Adliye, olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. İdare kısmı mülkî ve mali işlerle, Tanzimat kısmı kanun ve nizamnamelerle, yönetmeliklerin tetkik ve tanzimiyle/inceleme ve düzenlemesiyle, Adliye kısmı da bazı davalarla meşgul oluyordu. 1284, {1867} tarihinde bu Meclis tekrar: “ Divan-ı Ahkâm-ı Adliye” ve “ Şûrây'ı Devlet” olmak üzere iki kısma ayrılmıştır.” {Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri sözlüğü. Mehmet Zeki Pakalın. 2. Baskı. MEB. Yay. İstanbul 1971, C=2, S=430}
Meclis-i Vala-y’ı Ahkâm-ı Adliye adındaki kuruluş, İkinci Sultan Mahmut devrinde M.S: 1837 yılında Avrupalı sömürgecilerce kurduruldu. {Not: Sultan Mahmut’un Frenkler hakkındaki sözleri için www.bilgeata.com TIKLAYINIZ.} Bu kuruluş, Tanzimat Hareketlerinin başlatılmasından iki yıl önce kurulmuştur. Tanzimat / Islahat Hareketlerinin yasal dayanaklarını hazırlamakla görevlendirilmiştir. Bu Kuruluşu Avrupalı Devletler, dayatma ile kurdurdular. Osmanlı Devletine: “Ya Islahat, ya işgal ” diyerek gözdağı vermişler, onlar da Islahatı seçmişler. Bu olay kısaca Avrupa'nın Türkiye'ye UYUM YASALARINI zorla kabul ettirdiği tarihin sözüm ona, Yasal yollar kullanılarak yapılan dayatmalarının öncüsüdür.
2013–1837=176 yıldan bu yana Avrupalı olmak için uğraşan Türkiye, bütün didinmelerine rağmen nedense bir türlü Avrupalı olamadı. Şayet; 176 yıldır, yayan-yapıldak yürüseydik şimdiye dek Ay'a varır, öte bile geçerdik. Biz ise hâlâ gelişmekte olan ülkeler sınıfından bir türlü kurtulmuş değiliz. Oysa Japonlar M.S. 1868 yılında, yani Osmanlı'ya dayatılan güdümlü Tanzimat'tan 29 yıl sonra, yenileşme hareketlerini başlatarak Avrupa'ya öğrenciler gönderdiler. Bizden 29 yıl sonra işe giriştiler. Şimdi onlar, BİLGİ ÇAĞINI YAŞIYORLAR. Japon'lar, Avrupalı olmak için değil, kendileri olarak kalmak için didindiler. Demek ki, bizim yaptığımız işlerde, tutulan yollarda bir eksik, önemli bir gedik, bir boşluk var. İşte biz o karadeliğe düşürülmüş, gelişmenin, ilerlemenin, teknolojileri ele geçirmenin, BİLGİ ÇAĞINI YAKALAMANIN formülünü, özde değil sözde, işte değil oynaşta aramışız.
{Kapsamlı bilgi için www.bilgeata.com –Sacayağı, Bilgi Meselesi, Gelişmişlik konularını TIKLAYINIZ.}
ASENAT BARZAN KİMDİR?
Irak'ın Kuzey'inde yaşayan ilk kadın Haham'dan söz etmek istiyoruz. Bu kadın Haham'ın adı: ASENAT BARZAN'DIR. ASENAT BARZAN, bir kadın Haham'dır. O güne değin kadınlardan haham çıkmamıştır. Bu kadın haham'ın adına dikkatle bakınız. O bölge hakkında Pek çok bilinmezin sırrı/gizem'i bu kadın Haham'ın adında saklıdır. Kadın'ın adı ASENAT idi. Unvanı ise BARZAN' dır. Mesut Barzani ailesindeki unvan farkı; Arapça nispet –Y- sı ile söylenir olmasıdır. Bu –Y- Türkçemizde -Î- şeklinde söylenir. Barzan-i- ailesinden hiçbir kişinin adı: BARZAN olarak söylenmez. Onlar BARZAN değil, BARZAN-İ-’DİRLER. Mesut Barzani’nin adı; Mesut BARZAN olarak söylenmediği gibi, babası Mustafa'nın, dedesi 2. Abdüsselâm’ın, büyük dedesi, 1. Abdüsselâm’ın adları dahi BARZAN şeklinde söylenmez. Bu ailenin hepsinin adları –BARZAN-Î- şeklinde söylenir. Bunun sebebi, onların BARSKAN> BARSHAN Soy’undan gelmedikleri için onlara: -BARZAN- denilemez. Onlar:-BARZANÎ- olarak adlandırılmışlardır. Buradaki-Î-, Arapça nispet –Y- sıdır. Bu da bu ailenin BARZAN’A sonradan yerleştirildiklerini göstermek için bu şekilde söylenmektedir. Bunun anlamı: Barzan’a ait, Barzan’dan olan, Barzan’a mensup olan anlamınadır. Bu nispet –Y- sı daha sonra Barshan’ın gerçek çocuklarına ve torunlarına da ad olarak verilmiştir. Musul Hahamı Sallum Barzanî'nin adı dahi BARZAN değil, BARZANÎ’DİR. Bununla ilgili Osmanlı arşiv vesikası yukarıda sunuldu. Vesika'nın tarihi H: 1272>M.S: 1856 yılıdır.
ASENAT BARZAN ile BARZANÎ’LER arasındaki fark, nispet –Y- sı farkından ibaret değildir. BARZAN Oymağı ile BARZAN-İ- ailesi arasındaki fark çok daha derinlerdedir. Çünkü Engizisyon’dan getirtilen Yahudi'lerle ALPERTUNGA’NIN OĞLU BARSHAN’IN>BARZAN’IN Soy'unu, birini-öbüründen ayırmak için BARSHAN’IN soyundan gelen Türklere BARZAN; Mesut BARAZAN-Î- soyuna da BARZAN-Î- terimi kullanılır. 2. Sultan Bayazıt Kan/Han tarafından M.S: 1492 yılında İspanya'dan getirtilen, daha sonra da BARZAN Yöresine yerleştirilen Saferat Yahudi'lerine BARZAN-Î- unvanı verilir. Çünkü bu Yahudiler Barzan Bölgesine yerleştirildikleri için bunlara: Barzan'da oturan, Barzan’da yaşayan, Barzan'dan olan Yahudiler anlamınadır. Asıl Barzan yöresine adlarını veren Aalpertunga’nın Torunları, saferat Yahudilerinin Barzan Bölgesine yerleştirildikleri dönemde kendilerini onlardan ayırmak için yerleşimci Yahudilere BARZAN-İ- dediler.
ASKENAS>AŞKENAS>AŞKENAZ>İSKİNUS>İSKİNUT=İSKİT
AŞKENAZ sözü, İspanya dışında özellikle Türk kökenli; AŞKENAZ, İSKİNUZ >İSKİNUT=İSKŞT kökenli Musevilere verilen bir addır. AŞKENAZ Musevilerinden birisi de ASENAT BARZAN’DIR.. ASENAT BARZAN; BARZAN OYMAĞINDAN bir TÜRK’TÜR. Zaman içinde ASENAT BARZAN gibi kimseler, Musevileştikleri için onlar Musevi unvanı aldılar. Yahudi olmak için ise Yahudi kökeninden, yani İbrani olmak gerekir. Çünkü Yahudilik hem Irk'tır, hem Din'dir. Nitekim Irk'ı Yahudi olmayan nice zenciler, nice Hazarya Türk'leri, şimdi İsrail'de Musevi olarak yaşamaktadırlar. Din ile Soy'u, ayıran Din ise Müslümanlıktır. Müslüman olmak için Arap olmaya gerek yoktur
“Kayıtlarda M.S: 1630 yılında ölen Kürt Rabbilerden SAMUEL BARZAN'IN adı geçmektedir. Samuel Barzani'nin kızı ASENATH BARZAN ise ilk kadın Rabbi olarak tarihe geçmiştir. Hatta ASENATH BARZANÎ'NİN Musul'da bir Yahudi okulu kurduğu da bilinmektedir. Ancak son tahlilde, Yahudi Kürtlerinin Barzan soyadını taşıması ne anlama gelmektedir? Araştırmacı yazar Muhsin Kızılkaya'nın da belirttiği gibi, BARZAN İSMİ; BARZANİ AŞİRETİNİN YAŞADIĞI BARAZAN KASABASINDA İKAMET EDEN BÜTÜN YERLİ HALKIN KABUL ETTİĞİ ORTAK BİR SOYADIDIR. VE KESİNLİKLE BARZANİ AİLESİYLE DOĞRUDAN BİR KAN BAĞINI GÖSTERMEMEKTEDİR.
Daha önce de yer-yer kendisinden söz ettiğimiz ASENATH BARZANİ kimi kaynaklarda adı: ASENATH BARZAN olarak geçmektedir.”{Yahudi Kürtler. Eşref Günaydın Karakutu yay. S= 41, 42, 68..4. Baskı 2007 İstanbul.}
Eşref Günaydın, ASENAT BARZAN’DAN söz ederken bu sözün okunuşunu, ABD ile AB. kaynaklı olarak yazmaktadır. Bunun belgisi, sonuna koyduğu H harfinden anlaşılıyor. Eşref Günaydın “ASENATH” şeklinde yazdığı, bu sözün sonuna bir H harfi getirmek suretiyle, kaynağının ABD ile AB. kaynakları olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Eşref Günaydın, ASENAT adının anlamını açıklamıyor. Biz bu adın anlamını açıklayacağız. Günaydın'ın anlattıklarına göre, M.S: 1630 yılında ölen ASENAT BARZAN’IN babasının adı-soyadı, Samuel BARZANÎ' DiR. Oysa bu kişinin soyadı dahi BARZANÎ değil, BARZAN' DIR. Onda da nispet –Y- sı yoktur. Ama ABD’li, AB’li kaynaklar, genellikle Prof. Dr. Jona {Yona} Sabar gibi Yahudi kökenli yazarlardan elde edilen bilgilerle bu konu açıklanmaya çalışıldığı için bu tür bilgi kirlenmesi olmaktadır. Eşref Günaydın, Mesut Barzani'ye dayandırarak M.S:1600 den beri, Barzani'lerin arasında Müslüman adlarından başka bir ad olmadığını söylüyor. Oysa ASENAT BARZAN Müslüman adı yani Arapça ad almıyor, aksine Türkçe ad alıyor. Şaşırtıcı değil mi? Mademki bu tarihten beri bunlar Müslüman adından başka ad almamışlardır, o halde SAMUEL BARZAN ile kızı ASENAT BARZAN'IN adları neden Müslüman adları değildir?
A S E N A T
ASENAT BARZAN sözü, Türkçe sözlerin en çok konuşulanı ve fakat en az bilinenidir. Hz. İshak {sav}kolundan gelen Hz. Yakub {sav}'un çileli oğlu Hz. Yusuf {sav} Efendimizin, zindandan çıkmasından sonra Mısırda, Mısır Kâhin'i, { Kam'ı} Potifora'nın kızı ASENAT ile evlendiğini çok az kimse bilir. ASENAT sözü, Hz. İshak {sav} Atamızın kolundan Türeyen ve Mısırda Yurt tutan Türk Soyluların dilinde bu şekilde kullanılan dişi bozkurt'a verilen bir addır. Bu ad Karacaoğlan'da: “AÇİNA”. Kadirli Karatepe Höyüklerinde “ASTİVA”, Balkan Sahasını binlerce yıl önce Yurt tutan Arhuntlar, Karlar, Karluklar, Karduklar Brintler, Lelekler ve Pelasglarda “ATENA, ATİNA“ dır.
Bu günkü Mesut Barzani ailesi ile gerçek Türk BARZAN Aşiretini {Oymağı}'nı birbirine karıştırmamak gerekir. Barzani ailesi M.S: 1492 yılından itibaren İspanya'daki Engizisyon zulmünden Osmanlı Türk'lerinin kurtararak önce Selanik, İzmir, Adana daha sonra da Irak'ın Kuzey'indeki BARZAN adıyla bilinen, Kadim Türk Yurdu olan İskit/Saka Türk İmparatoru Alpertunga’nın oğlu; BARSKAN>BARSHAN>BARSAN>BARZAN’IN adının verildiği Bölgeye yerleştirilen Saferat Yahudileridir. Bu Bölgenin üç bin yıldan beri asıl sahipleri: BARZAN adıyla tanınan Alpertunga'nın Oğlu BARSKAN>BARSHAN> BARSAN>BARZAN'IN Torunlarıdır. BARSHAN'IN Torunlarına BARZAN Aşireti, BARZAN Oymağı denirdi. M.S: 1600 de bile BARZAN Oymağında ASENAT BARZAN gibi Türkçe adlar bulunmaktaydı. Bizde bazı yazarların ASENAT BARZAN adındaki Türk Kökenli ve BARZAN Oymağından soylanan kadın Haham'ı ve Babası SAMUEL BARZAN adındaki Türk kökenli BARZAN'LARI, BARZAN-Î- şeklinde yazmaları ve Mesut Barzani' ailesiyle ilişkilendirme gayretkeşlikleri bilimsel gerçeklere aykırıdır. Oysa Irak'ın Kuzey'inde oynanmak' istenen oyun başkadır.
Alpertunga'nın Oğlunun Büyük Oymağı, dünyanın pek çok bölgesinde etkin konuma gelmiş, Asya ve Avrupa'nın birçok Ülkesinde Yurt tutmuşlardır. Anadolu, Irak'ın Kuzey'i, Gürcistan, Erivan, Ukrayna, Moldova, Leh'istan/ Polanya, Bulgarya, Fransa gibi Ülkeleri yöneten BARSHAN'LAR {BARZAN’LAR}, Yahudilerin Doğu Roma’dan sürülmesinden sonra Musevi dinine girerek AŞKENAZ MUSEVİ'LERİ adını almışlardır. Türk kökenli AŞKENAZ Museviler, nice yüz yıllar sonra buralardan Avrupa içlerine kadar da gitmişlerdir. Alman diktatör'ü Nazi Şefi Adolf Hitler'in soykırım yaptığı Yahudiler, işte bu Musevileşen Aşkenazlar, İskinuslar, İskinutlar= İskitler ve Hazarya Türk İmparatorluğu bakayası-kalıntısı- olan Hazar Türkleridir. Aşkenaz ve Hazarya Türk Musevilerden pek çoğu Rusya, Polonya Almanya gibi ülkelerden ABD’ye göçmüşler, şimdi oralarda büyük koloniler oluşturarak yaşamaktadırlar.
TONY RİHARD TURK VE BARZAN TÜRKLERİ
“TONY RİCHARD TURK diye bir Amerikalı, NANCY TURK adında başka bir Amerikalı ile internette tanışmışlar. Bunlar yazışırken “ Bir birlerine soyadımız aynı, yoksa biz akraba mıyız? Demişler. Sonra ‘ Yahu biz Amerikanlıyız, Türk değiliz, öyleyse bizim soyadımız niye Türk? Diye sormuşlar. İnternette Türk soyadı taşıyan başkaları var mı diye araştırmaya başlamışlar. Çeşitli iletişim öbeklerine: ‘Türk soyadlı var mı?’ diye sormuşlar. ‘Benim de soyadım Türk diye’ Pek çok Amerikalı başvurmuş. Bunlar kendi aralarında: ‘Dedelerimiz niçin Türk- TURK soyadını almış?’ diye soruşturmaya başlamışlar. ‘Acaba dedelerimiz Türkiye’den mi göçmüş?’ diye nüfus ve göç kayıtlarını araştırmışlar. 2001 yılında iş iyice çığırından çıkmış Dr. TONY RİCHARD TURK ‘Turkgenology/ Turkgenoloji’ diye bir site kurmuş. Soyadı TURK olanlar bu site’ye bilgi göndermeye başlamışlar. Site’ye Dünya’nın her yerinden yağmur gibi bilgi akmış. Şu ana dek soyadı Türk olanlardan on binin üzerinde başvuru yapılmış. Türk sözcüğünün 488 türlü yazılışını da saptamışlar.‘ Soyadımız Türk olduğuna göre biz Türk kanı mı taşıyoruz’ diyerek DNA. Testleri yaptırmışlar. Soyadı TÜRK/TURK biçiminde yazılanların çoğunluğunun ataları Türk çıkmış. Bunların Osmanlı topraklarından değil Rusya ile Ukrayna, Kırım ve Avrupa’dan Amerika’ya geldikleri anlaşılmış. Bunların ezici çoğunluğunun dedelerinin Doğu Avrupa’dan Amerika’ya göçmüş Musevilerden oluştuğu görülmüş. İlk DNA testlerinin sonuçlarını Tony Richard Turk-29-10-2002 de açıklamış:‘İlk DNA. Sonuçları, Turk soyadı taşıyanların Türk kökenli olduklarını gösteriyor.”{Derin Yahudi Siyon-Türk Zelda Cengiz Özakıncı Otopsi yayını. 8 baskı 2006 İstanbul S=179-180}
Barzan Türklerini, Mesut Barzani'ye yamamak için çabalayan bir takım kimselerin, bütün kaynakları, Prof. Dr. Jona {Yona} Sabar gibi Saferat Yahudilerine dayanıyor. Yona Sabar ve ekibi Büyük bir oyunun peşinde koşarlarken, bizdeki bazı kimselerin onlara kol, kanat, el, ayak olmak yönündeki çabaları cidden esef vericidir. Bizim bazı yazarlarımızın bu Saferat Yahudi’lerinin sakıncalı görüşlerini sanki bilimsel bulgularmış gibi, alıntılayarak önünü-sonunu düşünmeden yayınlamaları, geleceğimiz açısından kaygı vericidir. Yakın bir gelecekte bu gibilerinin bilimsel titizlik göstermeden yazdıkları bu kitaplar, birer heyüla olarak tepemize bindirilecek ve “İşte belgesi” diyerek bizi köşeye sıkıştıracaklardır. Şükürler olsun ki, nice akl-ı selim sahibi kişiler, bu konuları biliyorlar da Yüce Milletimize kurulmakta olan tuzakları bozmaya çalışıyorlar.
Mesut Barzani’yi ve ailesini, gerçek Barzan Kökeninden geliyormuş gibi sunan böylesi çabalar, gerçekleri saptırmaya yönelik çabalar olarak değerlendirilmektedir. Oysa Barzan adı sadece Irak’ın Kuzey’i ile ilgili de değildir. Barzan adının hem coğrafi bölgelere, hem de kişilere ad olarak verildiği görülmektedir. Irak’ın Kuzey’i dâhil pek çok ülkede görülen Barzan adı, Barshan’ın soyunun nerelere kadar yayılmış olduklarının belgeleridir.
BARZAN ADLI YERLEŞKELER
“Ne?” diyorum; Ukrayna'da, Fransa'da BARZAN adında köyler mi var?
-Bakın şu haritalar Fransa'daki BARZAN'IN yerini gösteriyor hocam diyor, Fransa'nın Kuzey Batısında deniz kıyısında Poitou Charentes diye bir bölge var. Biraz koyu renkle belirtilmiş işte BARZAN bu bölgedir.
Gösterdiği noktaya dikkatle bakarken; Fransa'daki Barzan'ı daha yakından gösteren bir harita daha buldum diyor: “Bakın, o da şu.”
Bakıyorum, gerçekten Fransa’da aa Roya’nın Güney Doğusunda, Saint Georges’a çok yakın, Talmot’un hemen altında Barzan adında bir yer var.
“Gülerek işte, Fransa’daki Barzan’ı beyaz nokta ile gösteren uydudan çekilmiş, bir harita daha!” diyor.
“Hımm, çok ilginç” diyorum, ' Ukrayna'daki BARZAN nerede?'
“Sağ alt köşeye bakın, Berezhany diye bir yer göreceksiniz” diyor işte Barzan orası.”
“ama bu Barzan değil ki, Barezhany” diyorum.”
“Berezhany, Barzan’ın Ukrayna dilindeki adıymış hocam,” diyor; “Bakın, bu haritanın altında şöyle bir açıklama var: Ukrayna’da adı BEREZHANY olan yerleşim birimlerinin Doğu Avrupa Musevilerinin konuştuğu Yiddiş dilindeki adı: BARZAN’ DIR.”
“İyice araştırmak gerek bunu,” diyorum.
“Ben Araştırdım hocam, doğru,” diyor; “Doğu Avrupa ve Rusya Musevilerinin yazdığı anı kitaplarını dizinleyen bir site buldum; Bakın, Ukrayna’daki Berezhany’nin adı bunların yazdığı kitaplarda BARZAN olarak geçiyor.
Dizine bakıyorum. BARZAN yazıp yanına parentez içinde {Bakınız Berezhany} diye bir açıklama koymuşlar.
Memorial Books List By Town
Memorial {or yizkor} books are almost always Written in
Hebrew or Yiddish
Barzan { see Berezhany}
“İsrail’deki Bar İlan Üniversite Kütüphanesi’nin bilgisayar sayfalarına bile girdim hocam,” diyor; Bakın: İsrail’deki Üniversite Ukrayna’daki Berezhany’nin Musevi Yiddiş dilindeki adı Barzan diyor.”
The İsrael Genelogical Society
The Lbrary of Bar İlan University, İSRAEL
Berezhany, Ukranie.
Altarnate Names: BARZAN
Authors Menachem Katz
Pub Date 1978 Pages 501
Languages Hebrew, Yiddish, Enlish
“Demek Irak’ın Kuzey’indeki Barzan, dünyada bu adı taşıyan tek köy değilmiş.”
“Şimdi sıkı durun hocam, asıl bombayı patlatıyorum,” diyor.
“Eh haydi patlat bakalım,” diyorum; “Görelim bakalım, bu bomba neymiş?
Olduğu yerde sevinçle el çırpıp zıplayarak “Barzan Türkçe’ymiş hocam” diyor.
“Yok daha neler” diyorum; “
“Tarihte Kırım-Ukrayna dolaylarında yaşayan Hazar Türkleri’nin kutsal hayvanı, totemi, bizim bu gün Pars dediğimiz Bars imiş. Barzan, Türkçe Bars’tan türemiş. 1000 yıllarında, Orta Asya’da, Issık Göl çevresinde Talas Irmağının yakınlarında, adı Türkçe Bars’tan türemiş Barsgan diye bir Türk Kenti varmış. 1000 yıllarında Kaşgarlı Mahmut, Divan-ü Lügat-it-Türk’te, dünya haritasının tam göbeğinde bu Türk Kent’i Barsgan’ı gösteriyormuş. Burada Alper Tunga’nın oğlu Barshan egemenlik sürdürüyormuş. Barzan adı da Türkçe Barsgan ve Bars Han’ın değişik ağızlarda yuvarlanarak söylenişinden doğmuş; Barsgan ve Bars Han’ın, Barsan, Varsan, Barson, Barzan gibi söylenişleri varmış. Tarihte Barzan adını taşıyan en eski yerleşimlerden biri, Ukrayna-Kırım dolaylarında Museviliği benimsemiş Hazar Türkleri tarafından kurulmuş hocam.” diyor; “Doğu Slav dillerinde Berezhany denilen yerin, kurucusu Hazar Türklerince verilen özgün adı Barzan’mış. Özgün Barzan söylenişi bu gün Hazar Türklerinin kalıntısı olan Musevilerin dilinde hâlâ yaşıyormuş. Öyle ki, bu gün Ukrayna’nın sınırları içerisinde kalan Barzan, Hazar Türklerinden önce de çok eski tarihlerde Peçenekler ve Kumanlar gibi Türk Boy’larının Yurdu’ymuş.
“Yerimden fırlayarak, bana bak Mihriban ! Sen neler bulduğunun farkında mısın? Git bana Farsça-Türkçe sözlüğü getir.
Getirdiği sözlüğe göz gezdirirken, Ukrayna doğumlu Musevi kadın şair Zelda’nın “Herkesin bir adı var şi’iri us’uma takılıyor. Bakıyorum; onun doğum yeri Çeringov da Slavların Berezhany dedikleri Barzan dolaylarındadır.
Mihriban Farsça Türkçe sözlüğü çabucak getiriyor. Arıyorum, Farsçada Barzan diye bir sözcük yok. Bu kez J. Blau’nun Kürtçe-Türkçe sözlüğünü istiyorum. Getiriryor. Bakıyorum. Kürtçede de Barzan diye bir sözcük yok. Ukray’nadaki Barzan’ı Türkçe Bars’la, Bars Han’la, Barsgan’la açıklamak usa aykırı değil, çünkü o topraklarda bin yılları aşkın bir süre kutsal hayvanı Bars olan Türkler egemenlik sürdüler. Bars totemli Hazar Türklerinin Irak’taki Barzan Köyü çevresinde yaşayıp yaşamadıklarına bir iyice bakmak gerek.
“İyi ama Mihriban,“ diyorum; “ben senden Barzan soyadlıları araştırmanı istemiştim. Sen tutup Barzan yer adlarını araştırmışsın.”
“Size söylemeyi unuttum. Hocam,” diyor. “Amerikan Nüfus İdaresi Bilgi Bankası’nın kayıtlarını tararken Barzan soyadlı yüz binlerce Amerikalı buldum.”
“Allah-Allah?” diyorum; “Amerika Barzan soyadlılarla mı dolup-taşmış?”
“Evet kum gibi kaynıyor; ama “diyor; “Barzan soyadı taşıyan Amerikalıların ortak bir özelliği var hocam. Soyadı Barzan olan Amerikalıların hepsi, nedense Yahudi önadı taşıyor? Simon Barzan, Jakob Barzan, Moshe Barzan, Samuel Barzan, Mordeçay Barzan, David Barzan, Asenath Barzan... Bakın, binlerce kişilik dizinden bir-iki sayfa indirdim.”
Bakıyorum. Dizinde çoğu 1800’lerde doğmuş Barzan soyadlı bir sürü Amerikalı Musevi var.
United State Federal Cesus
Niculae Barzan B: abt 2865
R: 1910- 6-WD EAST CHICAGO, LAKE.
Selesta Barzan B: abt 1876
ALLENGHENY, Pensylvania
Johana Barzan B: abt 1872 Romania
R: 1920-Lakewood, Cuyahoga, Ohio
Susanna Barzan B: <1834> PRUSSİA
B: 1833 /1834
R: 1880-Chicago, Cook, İllinois
BARZAN soyadlı bir sürü kimseler ABD. ye nereden gelmişler? diyorum. Irak’ın Kuzey’inden mi gelmişler?
“Barzan soyadlı en eski göçmenlerden biri 1850 Prusya doğumlu Wilhelm Barzan,” diyor. “ABD’ye geldiğinde 8-Ocak-1868’de 18 yaşındaymış” {Derin Yahudi age: S=76-84.}
ABD’deki Yahudi ön adlı Türk kökenli Musevilerin listesinde son sıraya yazılmış olan ASENAT BARZAN’IN ne ön adı, ne son adı Yahudi adı değildir.
MUSEVİLER; SAFERAT VE AŞKENAZ YAHUDİLERİ
Musevi ile Yahudi'yi birbirine karıştırmak, gerçeğin anlaşılmasını önler. Musevi: Soy'u-Sopu Yahudi olmayan ve fakat Hz. Musa {sav} Efendimizin getirdiği din olan Yahudiliğe inanan kimselere denir. Yahudi ise, Köken olarak İbrani olan kimselere denir. Şu halde: “Kürt Yahudi'leri, Arap Yahudi'leri”, gibi sözler; gerçeği örtmek için söylenmiş propagandalardır. Gerek Irak'ın Kuzey'inde BARZAN Bölgesinde yaşayan BARSHAN’IN torunları olsun, gerekse Hazar' ya, Doğu Avrupa ve Avrupa Türk'leri olsun Türk kökenlilerden bazıları, Musevi olmuşlardır. Bunlardan bir kısmı HAZARYA Türk İmparatorluğu zamanında yaşandı. Babil'den sürülen Yahudiler, iki kısma bölündüler. Bir bölümü Akdeniz’in güneyine Mısır, Asuvan dolaylarına, bir bölümü Akdeniz’in Kuzeyinden Doğu Roma’ya gittiler. 150 yıl kadar orada kaldılar. Doğu Roma, Ülkesinin mali ve ekonomik varlığına el koydukları gerekçesiyle bu Yahudi'leri Ülkesinden sürdü. Bu kez Yahudiler Hazar'ı Kuzeyden dolaşarak Hazarya Türk İmparatorluğuna geldiler. Burada Yahudi inancını tanıttılar. Bir kısım Türk'ler, Musevi oldular. Bölgede 150-160 yıl dolayında eğleşen Yahudiler, Ülkenin ticaretini, kervanlarını, emlakini ele geçirdiler. Bunun üzerine Türkler ayaklandılar. Yahudi' lerle, Musevileşen Hazarya Türk İmparatorluğu mensuplarını Türk Yurdundan sürdüler. Bu durum sanki Karahanlı Türk Devletinin Müslüman olması gibi bir süreç doğurdu. Karahanl Devleti Müslüman olurken Hazar Devleti de Musevi oldu. Geçen zaman içinde bunlar, Yiddiş adıyla bilinen bir lehçe ile konuşur oldular. Yahudiler ise İbranice konuşurlar. Musevi Türklere Aşkenaz adı verilir. Bunlardan pek çoğu, Alpertunga'nın Soy'undan gelen Saka/İskit Türk'leriydiler. Bunlara Hazar Türkleri, bazı Peçenek, Uz ve Kuman Türklerinden bazı oymakları dâhil etmemiz gerekiyor. Aşkenaz Museviler Alpertunga'nın oğlu Barshan'a/Barzan’a mensubiyetlerini hiçbir zaman unutmadılar. Aynı özen'i Irak'ın Kuzey'indeki Barzan Aşiretinde {Oymağında} da çok güçlü biçimde buluyoruz. Irak'ın Kuzey'indeki BARZAN Oymağı, BARZAN adını oymaklarına ad olarak vermeye 3 bin yıldan beri devam ettiler. Bunu Alpertunag’nın oğlu BARSHAN’DAN aldıkları terbiye gereği yapmaktadırlar. Onlar Büyük İmparator Dedeleri Alpertunga'nın oğlu BARS-HAN'DAN geldiklerini ise ne yazık ki, unutmuş olsalar da BARZAN adı üç bin yıldan bu yana kesintisiz sürüp gitmektedir.
Aşkenaz Musevileri, Yahudi köken'inden değil, Alpertunga, yani Yafetik Türk kökeninden gelir. Bunun belirlenmesinin en kestirme yolu, ASENAT BARZAN' IN kemik dokusuna DNA testi yaptırmaktır. Mesut Barzani'nin yüreği yetiyorsa, bu testi tarafsız bilginlerin ve özellikle Türk bilginlerinin de hazır bulunacakları bir Ülkede uygulatmasıdır. Aslında, M.S: 1600 lü yıllardan sonra Mesut Barzani'nin de PARSHAN’IN, BARSAN'IN =BARZAN'IN Aşireti {Oymağı} ile yakın temaslarından dolayı, BARSHAN kökenlilerle evlilik bağından dolayı özünde dahi Türk DNA' sının en az % 50 çıkacağı düşünülebilir. “ Halep orada ise, arşın burada” denilmiştir. Bu iş, bir laboratuvara gitmekten ibarettir. Irak’ın Kuzey’inde varlıklarını 3 bin yıldan beri sürdüren BARZAN Türklerinin, gerçek kökenlerini tanımaları ve bulmaları için DNA testleri yaptırmaları çok yararlı olur.
ATENA; ATİNA, ATANA-ADANA, ASENAT; ASTİVA, AÇİNA
ASENA sözünü bütün Türk’ler dişi bozkurt olarak bilirler. ASENAT sözü ile ATİNA, ATENA, ADANA-ATANA sözleri henüz tam anlamıyla tartışılmış değildir. Belki de tartışılmış, bizim gözümüzden kaçmıştır. ATENA, ATİNA Yunanistan'ın Başkenti'nin adıdır. ASENAT ise hayret edilecek bir kişinin adıdır. Bu kişi Hz. İbrahim {sav}Atamızın Torun'u Hz. Yakub {sav]’un oğlu Hz. Yusuf {sav}’un Eşinin adıdır. Hz. Yusuf {sav} zindandan çıktıktan sonra Mısır Kam'ı, {Kâhin}'i Potifora' nın kızı olan ASENAT ile evlendi. Hz. Yusuf {sa} Efendimizin iki oğlu oldu. Bu çocuklardan birisinin adı: Efraim, öbürünün ki, MANESSA idi. Aşağıda ayrıntılı bilgi sunulacaktır. {Atina www.bilgeata.com yayındadır TIKLAYINIZ.}
Hz. YUSUF’UN EŞİ ASENAT, OĞLU MANESSA
"Yusuf {sav} Mısırda iktidarda önemli bir mevki'i elinde tutuyordu.. Yakub {a.v}'in ailesinin Mısır'a göçü de bu sırada gerçekleşmiştir. Bilindiği gibi Yusuf {sav}, bulunduğu mevki itibariyle ve özellikle Baş Kâhin Pötifora'nın kızı ASENAT' ile evlendikten sonra Mısır Halkıyla kaynaşmıştı. Yusuf {av}'un MANESSA ve EFRAYİM adlı iki oğlu bu kadından doğmadır. Bu dönemin hemen başında Mısır Halkıyla kaynaşmanın bundan daha büyük örneği olur mu? Yusuf {av}’un oğulları Manessa ve Efrayim % yüz Yakub {av} Soy'undan sayılabilir mi? Bu oğulların Mısırlı kızlarla evlenmesini engelleyen bir yasa var mıdır?
Tevrat’ta Peygamber Musa'nın bu olaydan çok daha sonraları, yani Firavun II. Ramses döneminde M.Ö: 1304-1237 ortaya çıktığı ve onları Kenan İl'ine, Filistin'e getirdiği anlatılmaktadır. Yahudi tarihinde bu olaya : "ÇIKIŞ" adını veren de bizzat Musadır. Tevrat'a göre Yusuf'un iki oğlu MANESSA ve Efrayim Mısırdaki "Avn" Kâhin'i, Pötifora'nın kızı ASENAT'TAN Dünya'ya gelmiş ve orada büyümüştür.
Bütün bunlar, İsrailoğullarının asıl Vatanının Filistin değil Ârâmî Oymaklarının Vatanı Harran Bölgesi olduğunu gösteriyor. İsrailoğulları da, Ârâmîlerin çocuklarıdır. Tevrat’ta adları geçen bütün kardeşler, Filistin dışında doğup-büyümüşler. Bunu söyleyen biz değil Tevrat'ın bizzat kendisidir."{Dr. Ahmet Susa. Tarihte Araplar ve Yahudiler. Arapçadan çeviren D. Ahsen Batur. Selenge Yay. İstanbul 2005 S=319}
Dr. Ahmet Susa'ya göre, Yusuf {av}'un Eşinin Adı: ASENAT idi. Yani Türkçe ASENA, DİŞİ BOZKURT; demektir. Yusuf {av}’un oğullarından birisinin adı da: MANESSA yani MANAS idi ki, Manas, Kırgız Türk Destanındaki Destan kahramanının adıdır. Ahmet Susa Yakub {av}’un Soy'unun kısa zamanda çöküp Kopt Soy'u haline geleceğini söylüyor. Bunu da Yakub {av}'un Arap Soy'undan gelmesine ve bu saf Arap Irk'ının bozulmasına hayıflanarak ileri sürüyordu. Oysa Yakub {av}'un Dedesi Hz. İbrahim {sav}’dir. Hz. İbrahim {av} ne Yahudi'dir ve ne de Arap’tır. Adı bile Arapça değildir. İBRAHİM sözü de bal gibi Türkçedir. Hz. Yusuf {av}'un Eşinin adı da ASENA, yani dişi BOZKURT’TUR. Soy'ları da binlerce yıl çökmemiştir.
“Bu Püriten etkisi sonucunda Yahudiler İngiltere’ye yeniden kabul edildiler. Cromwell, büyük dostu Amsterdam Hahamı MANASSEH BEN İSRAEL’İ İngiltere’ye davet ederek, Püritenlerin parlamentodaki desteği sayesinde, Yahudileri İngiltere’ye kabul etti. İngiltere’ye giren Yahudi cemaati kısa sürede büyük ekonomik güç kazanmış, Rotschild hanedanı, bu cemaatin içinden çıkmıştır. Sömürgeciliğin Uzakdoğu’daki en önemli temsilcisi olan British East İndia Company {İngiliz Doğu Hindistan Şirketi}nde de İngiliz Yahudilerinin büyük hissesi ve şirketi yönetiminde rolü vardır.{ www.msxlas.0rg/./213003-puritenlik’ ten alıntı}
Ortaya koymakta olduğumuz belgeler, hem kadim tarihte Atena/Atina/Atana/Adana/Asena/Asenat sözlerinin Türkçe olduğunu, hem de Hz. Yusuf ve Babası Hz. Yakub {sav}lerin zamanlarında Asenat ile, Manasse adlarının var olduğunu göstermektedir. MANESSA adı Hz. Yusuf {sav} Hazretlerinin oğlunun adıdır. MANAS adı, Kırgız Türklerin tarihinde çok önemli bir destan kahramanının da adıdır. ASEANAT nasıl Türk ise Manas dahi Türk’tür. Yukarıdaki alıntıda görüleceği üzere Hollanda’nın başkent’i Amasterdam’da yaşayan ve bu Kentin Baş Hahamı olan -MANESSEH BEN İSRAEL-‘in adı konumuzla yakından ilgilidir. Bu belgede Amsterdam Hahamı MANAS adını taşımakta olduğu, hiçbir çekiştirmeye, eğip-büğmeye meydan vermeyecek bir açılıkta görülüyor. İbrani kökeninden gelen, Yahudiler Uluslaşmaya başladıkları zaman, GEN’LERİ ve DNA’LARI değişmiş, dilleri farklılaşmış idi. yazılan ilk Tevrat nüshalarının ise İbranice değil ARAMCA yazıldığı görülüyordu. Aramca’nın ise İbranice olmadığı, bu dilin baştan-başa Türkçe ile dolu olduğu dikkate alınırsa konu daha iyi kavranılabilir. {www.bilgeata.com HARRAN TIKLAYINIZ.}
Amsterdam Hahamının adının Manasseh Ben İsrail olması, onların Aşkenaz=İskit/Saka Türk kökenli olduklarının başka bir belgesidir. {İsrael sözünün hakkında www.bilgeata.com TIKLAYINIZ.}
ATENA, ATİNA Yunan’ın dişi ilahe'si olarak bin yıllardır böyle kabul edilmiştir. Oysa ATENA-ATİNA sözünün, Yunan diliyle uzaktan-yakından ilişkisi olmadığı gibi, Yunan mitolojisi ile de ilişkili değildir. Bu söz için ne kadar yorum yapılırsa yapılsın söz, Ural-Altay kökenindendir. Türkçede –T- harfi, -S- harfine dönüşür. ATENA; ASENA olur. Bu dönüşüm kesinlikle zorlama değil, aksine bir kural gereğidir. Bizler bu gereği yerine koyuyoruz. Yukarıdaki belgeler, Yunanistan'ın Başkenti'nin Türkçe Dişi Kurt, yani ASENA olduğunu gösteriyor.
Hz. Yusuf'un Eşinin adı ASENAT olduğuna göre, ASENA-T- ta ki-T- harfi, Sümer Türkçesinde olduğu gibi, -TU-TÜ- şeklinde dişil ek'i olsa gerektir.
“BELU: İdare etmek;.- BELU=Bey - BELU= Hükmetmek.;- BELU = Bey.; BELTU=hanımefendi.- Bel: İlâh Bel."{Sümer Dili ve Grameri age. C=1. S=77, 86, 134-,143.154}
BEL sözünün ardına bir: -TU- eki getirerek bu sözü, HANIM EFENDİ anlamına gelen dişil bir söz yapmışlar. Bu kural Ural-Altay Türkçesinde görülüyor. Çünkü Ural-Altay dil grubunda dişil ek'i pek işletilmemiştir. Örnekleri de yok denecek kadar azdır. Sümer Türk'lerinin dişil -T- sı olarak kullandıkları -T-zamiri, Samilerde kalarak özellikle Arapların en sağlam bir kuralı haline gelmiştir. Buna karşılık Ural-Altay dillerinde bu dişil-T- si, -A ve E- olarak korunmuştur. Ancak bu dişil zamirleri, Türkçede yaygın bir kullanım alanı bulamamış, sınırlı bir alanda korunmuş kalmıştır. Bunun eski {kadim} örneğini: {BEY, BİY, BEG, BEK, BİK,} sözlerinde buluyoruz. Bu dişil zamiri, Sümer Türk'lerinden beri bu ve benzer alanlarda kullanma alanı bulmuştur..
Eril sözden dişil yapan ek'i, "zamir”'i, Çuvaş Türkçesinde görüyoruz.
“Pig=Bey, Pige=Hanım.; {Tob. Gig.- Bike=ev kadını, Çağ. Kum, Bike=Bika Asil kız; Çağ, Vamb, Bike, Bige, Biye=Hanım; {Yenisey İli, Minusisk İlçesi Tatarları}= Bike Abestay ! Hanımefendi." {Çuvaş Sözlüğü. Henry Paasonen. TDK. Yayınları. İstanbul 1950. S=107:}
Türkçe dişil zamiri -Tu-; zamanla yukarıda gösterdiğimiz sözlerin sonuna eklenerek bu sözleri dişil hâle getirmiştir. Örnekler aşağıdadır:
“Beg; Beg'e,
Bik; Bik'e,
Beg; Beg'üm.,
Beg, erkek Bey, yönetici, hükümdar.
Beg'e; dişi Bey, dişi hükümdar. Kıraliçe.;-
Bik; Erkek Bey, hükümdar.
Bik'e; dişi Bey, dişi yönetici, dişi hükümdar; Kıraliçe.
Altun Bigi: Cengiz Han'ın {Cengiz Kaan'ın} kızlarından birinin adı.
Ay Bige; Uşşak'ta bu ad'da bir mahalle vardır.
Şah Ârâ Begüm; Hindistan'da Şah Cihan'ın Kızıdır.
Sevim Bike; Kazan Han'larından Can Ali Han'ın Kadınıdır.
Beg; erkek Bey, yönetici, Hükümdar.
Begüm; dişi Bey, dişi hükümdar, kıraliçe. “ {Türk Büyükleri veya Türk adları Toplayan Kütahya Mebusu Atalay. TBM. Meclisi Hükûmeti Maarif Vekâleti Neşriyatından İstanbul Matbai Âmire 1339 Arap Harfleriyle Sayı:40. S=11, 31, 47}
Abuşka Lügatinde bu sözün doğurmamış kadın anlamına geldiğini de Türk Adları Kitabından öğreniyoruz.
Bu belgelere göre Arapların dişil –T- si, {ta-i tenis,} kadim Türkçeden Arap dilinde korunmuş kalmış dişil zamiridir. Arap dilinde bu –T- zamiri kapalı –H- şeklinde yazılır, nokta konur, -T- şeklinde okunur.
Dişil zamiri a, e Ural-Altay dil grubunun öz malıdır. Dünya dillerinin birçoğunda halen yaşamaktadır. Bu dil ailelerinde de halen Ural-Altay dil grubundan çıktığı şekli ile birçok dil grubunda korunmakta olduğu açıkça görülüyor. Slav dil ailesinde de aynen a ve e son eki, dişil zamiri olarak korunmuş kalmıştır. Boşnak dilini incelediğimizde, sözleri dişil yapmak için orada da genellikle a son ek’i dişil zamiri olarak sözleri dişil yaptığını görüyoruz. Bunların örnekleri aşağıda verilmektedir.
BOŞNAK DİLİNDEKİ DİŞİL EK
“Boşnakçada öbür Avrupalı diller gibi nesnelerin cinsiyetleri var.
Adlarda cinsiyet aşağıdaki şekilde kullanılır.
1} Dişil nesneler { “a” ile biter}.
2} Eril nesneler {genellikle sessiz bir harf ile biter}.
İstisnalar dışında bu kurallar kelimelerde genellikle geçerlidir.
Örnekler:
1} Olovka- Kalem {dişil}
2} Sat-Saat {eril}
30 Staklo- Cam {nötr}” {Vikipedi Özgür ansiklopedi. Boşnak dili}
Olovka sözündeki a harfi dişil ekidir. Boşnak dilinde kalem dişil bir söz olan OLOVKA sözü ile ifade edilir ki, bu sözün sonundaki -a- harfi dişil ekidir. Bu aynen Ural-Altay Türkçesindeki –a- ve –e- harflerinin gördüğü görevi yapar. Türk diline ait örnekler yukarıda verildi. Yukarıdaki Boşnak diline ait belgeyi görenlerin, bu örneklerin Osmanlılar zamanında olduğunu sanabilirler. Oysa Osmanlılar M.S. 1300 yıllarından sonra bu bölgelere geldiler. Boşnaklar ise Osmanlı Türkleri gelmeden önce de Boşnakça konuşuyorlardı.
Görüldüğü üzere Türk dili, nice dillerin anası, mayası olmuştur. Bize düşen dil'imizi horlamak değil, eklerine, köklerine sadık kalarak işletmek ve geliştirmektir. Yüz yıllarca akılsızca ellerin dillerini geliştirmişiz.
BEL sözü Orta Asya Türk Dillerinde BEG, BEK, BİY, PİG şekillerinde vardır. Yusuf Ziyanın aşağıdaki sayfada Yeniçay Havzasında bulunan bir Yazıtta { BEL } adına tesadüf edildiğini bildirmesine göre, Orta Asya'da da BEL şekli kadim devirlerde, ön devirlerde kullanılmış idi.
"BEG BEY, koca, evli erkek. BEGLE=BEY saymak, bey diye ad vermek. BEGLEN=kadın evlenmek, koca sahibi olmak " {Divan age. C=4. S=78, 79:}
"BEK; BEY, prens"{Kırgız Sözlüğü KK.Yudahin. Abdullah Battal Ter.Tdk Ankara.1988. C:1.S:104}
"BEĞ; BEY, efendi." {Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü. A. Caferoğlu. Tdk. İstanbul. 1968. S:37}
"BİY.1}.Memur.2}.BAY, BEY.3}ERLİK-BİY. mit. ERLİK BEY. ERLİK’İN sıfatı.
BİY-ALTAY mit {Atay’ın koruyucu ruhu}.
Angdık bütken BİY-ALTAY Hayvanları yetiştiren Biy-Altay.” {Altayca Türkçe Sözlük. Pr. Dr. Emine Gürsoy, N. Tdk. Yay. Ankara, 1999. S:41}
“Kadim –ön- devirlerde Orta Asya'da Yeniçay Havzasında BEL şekline rastlanmıştır. Özellikle Sümer Türkçesinde sık görülmektedir. Bu sözün şu şekline bakılırsa Yeniçay'da kullanılmakta idi. Sümer Türk ağzında ise BEL şekli daha baskın olarak görülüyor. Nitekim Sümer Türk'leri ile aynı kökenden gelen Amur'ların yöneticisinin adının BEL MARDUK olması da bunu gösteriyor. Bu sözde Sümer ile Orta Asya arasında ciddi ayrılıklar görülmüyor. Bu sözdeki farklılık sonundaki –L- harfidir. Bu –L- harfi –G- -Ğ- ve –K- harflerine dönüşebilmektedir. Buna göre Yunan sahasındaki BEL sözünün Sümer'i ve Yeniçay'ı kuran öbür Türk Oymaklarınca da kullanılıyor olması önemli bir birlikteliği gösteriyor. Bu da Oymak Birliği kavramı ile açıklanabilecek bir uygunluk olsa gerektir.” {Yusuf Ziya Yunandan Evvelki Türk Medeniyeti İstanbul 1928 Arap harfleriyle S=133}
ADANALI KARACAOĞLAN VE AÇİNA’SI
Atena, Atina, Açina sözleri Ural-Altay Türkçesidir. –T- harfi –S- harfine dönüştüğü gibi, -Ç- harfine de rahatlıkla dönüşür. Bu durum Türkçede bir kural halindedir. Adanalı ünlü Halk Ozan'ımız Karacaoğlan, AÇİNA ile ilgili olarak şöyle söylüyordu:
AÇİNA' da deli gönül AÇİNA,
Yeni değmiş on-üç; on-dört yaşına
Akşamüstü Akpınar'ın başına
Selâm saldım nazlı yârim aldın mı?
Adanalı Karacaoğlan
Adanalı Karacaoğlan'daki AÇİNA, -T>Ç- dönüşümüyle böyledir. -Ç>T- dönüşümü ile ATİNA'DIR. Atina, Yunanistan'ın Başkenti'nin eski adıdır. Bu Kent'in adı Türkçedir. AÇİNA; on-üç; on-dört yaşına girmiş dişi sevgilidir. Türk edebiyatında AÇİNA dişidir. Sevgilidir. Akşamüstü pınar başlarına kızlar gelir. Kızlar, gece kullanılacak suları akşamüstü getirirler. Bu, adettendir. Bu görev kız çocuklarınındır. Erkek çocukları, ya çifte-çubuğa, ya sığıra-sıpaya gittiklerinden onlar, yorgun-argın döndükleri zaman bir yudum soğuk su bulundurulması âdet olduğundan, kızlar akşamüstleri Akpınar'ın başına giderler, su doldurup getirirler. Bir de akşamüstleri kızlar giyinir-kuşanır, sevgililerine bu sıralarda görünürler. Komşu kızları da bu sevgililerden uğrun-uğrun selamlar getirirler. Adanalı Ünlü Türk Ozan'ı Karacaoğlanın AÇİNA'SI, Türk’ün ATİNA’SI, ASİNASI, ASENASI-DIR.
ADAN, ATANA, ASENA; AS-ANA, ESAS ANA; HAS-ANA
ANA sözü ile ilgili olarak 2008 yılında kadim dostum değerli bilginimiz Türk dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Haluk Akalın ile 5 Mayıs 2008 yılında Yör-Türk’ün {Yörük Türkmen Federasyonu} düzenlediği Sarıçam etkinliklerinde aynı çadırda karşılaşıp sohbet ettik. Sohbet sırasında kendisine ANA sözünü Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan’ın 7. yüz yıla kadar götürdüğünü, bu işin aslının ne olabileceğini sordum. Değerli kardeşim Akalın, ANA sözünün 9. yüz yıla dek götürülebileceğini, ondan önce ÖK sözü kullanılıyordu. “-Ök, ana demek, ök-süz- anası yok demektir” diye yanıt vermişti. Ben kendisine: ANA sözünün Hz. İsa {sav} Efendimizin Ninesinin adı olduğunu, bundan dolayı Hıristiyanlar kız çocuklarına ANA, ANNA, HANA, HANNE, HANNAN, ANNAN adlarını verdiklerini arz etmiş idim. Anna Karanina, Banki Mun’dan önceki BM. Genel Sekreteri COFY ANNAN adı da bunlardan gelir. Şimdi ASENAT, ASENA, ATENA, ATİNA, ATANA, AÇİNA, ASTİVA örneklerinde görüleceği gibi, ANA sözünün on binlerce yıl geriye götürülebileceğini büyük sevinçlerle iddia edebiliyorum. ANA sözünün ilk insanla birlikte var olduğu hakkındaki belgeleri ilerleyen süre içinde inşallah yayınlamayı planlıyorum. Ana sözünün ilk çıktığı zamanı da kapsayan geniş ve ayrıntılı belge ve bilgileri inşallah yayınladığımızda, İlk insan’ın konuştuğu dil konusunun kökeni hakkında epeyce yol alınacağına olan inancım güçlenmiştir.
ATANA>ADANA>AS-ANA
Adana sözü, Osmanlılar döneminde eski yazı ile ATANA şeklinde yazılırdı. Bu yazım şekli T>S dönüşümü ile AS-ANA sözüne oldukça uygun görünüyor. Sonraları, T>D yumuşaması ile Adana şeklinde kullanılır olmuştur. ASENA sözündeki AS bölümü temel, esas, kök gibi anlamlara gelir. ANA sözü, bildiğimiz ana'dır. Yani AS—ANA gerçek ana, hakiki ana, öz Ana, Has ana, gibi pek çok anlama gelmesi mümkündür. Bu durumda ASENA: doğuran, emziren, eleyen-beleyen, yani her türlü zahmeti çeken cefakâr ana demek olur. Böyle olunca da her türlü saygıyı hak eden bir ÖZ ANA anlamınadır.
Bu konuya başka bir örnek verelim: PAPAZ sözü bunun gibi Türkçe bir sözdür. PAP Türkçe BABA sözüdür. Baba sözünün farsça olduğu sanılmış ise de yaptığımız çalışmalarda bu sözün Türkçe olduğu ortaya çıkmıştır. PAP=BABA;- PAP--AS= Gerçek baba, esas baba, hakiki baba, has baba anlamına gelir bir sözdür. Bu PAPAS sözündeki S harfi kullanım özelliğinden dolayı Z harfine dönüşmüştür. PAP-AS sözü, Hıristiyanlar arasında PAPAZLARIN etkin konumunu gösterir. Papazlar, onların gerçek babalarından kendilerine daha yakın konumdadırlar. Hıristiyanlar, {Haşa} Allah Zül Celâlin Hz. İsa {sav} Efendimizin babası olarak inandıkları, papazları da yine {Haşa} Allah’ın vekilleri olarak gördükleri için, Allah’a, Allah baba- dedikleri gibi Papazları da baba olarak görmekte ve böyle inanmaktalar. Onlardan birisi bir günah işlediğinde, babalarından sakladıkları suçlarını, papazlara anlatırlar. Papazların günah çıkarma eylemi başlayınca bu kere papazlar, onların günahlarını İsa Mesih adına bağışlamaya başladılar. Böylece kim, ne suç işlerse işlesin, gider papaza suçunu söyler. O da onu kutsayarak günahlarını bağışlar. Bu uygulama sonunda papazlar asıl baba, gerçek baba yerine geldiler oturdular. PAB,>BAB> Baba sözü sonraları AS sözü ile birleşerek PAP-AS şeklinde kullanılır oldu ki, Asıl Baba>Esas Baba, Has Baba anlamına Türkçedir. Şu anda Hıristiyanların Ruhani önderlerinin adı, PAPA, baba demektir. Papazların adı da, Patriklerin PATRİK şeklindeki adları da Türkçedir.
{NOT: İslâm inancına göre, ne papazların, ne patriklerin ve ne de başka fanilerin Allah adına günah bağışlama yetkileri yoktur. Günahları Bağışlama hak ve yetkisi sadece ve yalnızca Ulu Tanrıya aittir. Biz Müslümanların inancımız budur.}
"Temen, temel. Temen ile US, yani AS arasındaki fark: US {AS}; üzerine temel duvarlarının örüleceği hendek, {temen} temel ise bu hendeğin içinin kerpiç ile doldurulduktan sonra üzerine örülen duvar." {Sümer Dili ve Grameri age C=1. S=28, 55, 76, 77, 86, 134, 154, 159}
US, yani AS, Türk’ün bizzat kendisidir. AS'LARIN yani Türklerin adının verildiği Kıt’aya AS’YA Kıtası denir. Bu belgeye göre AS: Türk Ulus'udur; Türk Ulus'u AS Ulustur. Yani KÖK, ESAS Ulus demektir. AS'YA sözü de AS Ulus'un, ESAS Millet'in Yani TÜRK MİLLETİNİN Vatanı, Yurdu, Ülkesi anlamına gelir Türkçe bir sözdür. ASENA, ATENA sözlerinin hepsi de ESAS ANA, ASIL ANA, ÖZ ANA anlamına gelir Türkçe sözlerdir.. AS, ESAS, ASIL, ASİL, ASLEN, ASALET, ASALETEN, ASLINDA, ASLI, ASLIHAN, ASİLLER, ESASINDA, ESASEN, ESASLI gibi ve daha nice türetmelerin hiçbirisi Arapça değildir.
ASENA
Asenaca Caucau Asenath Barzani
Asenaca mara Asenath Mason
Asenapine Asenath Waite
Asenappar Asenath As
http;//medical-dictionary.thefreedictionary.com/aseni
ASENA sözünün pek çok yerleşkelere verildiği biliniyor. Asena, sözünün Hz. Yusuf {sav} Efendimizin kadim devrine dek götürülmesi, bizi gerçekten çok mutlu etti. Hz. Yusuf {sav} Efendimiz Hz. Yakub {sav}’un oğlu, Hz. Yakub {sav} Hz. İshak {sav}’ın oğlu, Hz. İshak {sav} Hz. İbrahim {sav} Atamızın oğludur. Buna göre Hz. Yusuf, Hz. İbrahim’ {sav}in torununun oğludur. Bu çok erken bir dönemde Mısırda evlendiği kadının adının Türkçe ASENAT, oğlunun adının Türkçe MANESSA olması, cidden şaşırtıcı olduğu kadar da müthiş bir tarih hazinesidir. Tarihin Türkçe ile dolu olması çok şeyleri anlatıyor.
Rüstem KOCADURMUŞOĞLU
Eğitimci-Yazar-Teolog-Kökenbilimci
Bilge Ata- Ξ̲̅ ✫TÜRKİYE Ξ̲̅✫ |