A R H A V İ
Artvin İlimizin kadim ve güzel İlçesi Arhavi’nin köken bilgisini aşağıda incelemeye başlayacağız. Arhavi’nin kuruluş yılları hakkında sağlam belgelerin elde edilmesi için bu kadim ve güzel İlçemizdeki kadim devirlerden günümüze dek gelen ören yerlerinin, höyüklerin açılması halinde bu yerleşim yeri hakkında önemli vesikalar elde edilebilir. Aynı durum Kadim ve Güzel İl’imiz Siirt’imizin örenleri için de geçerliydi. Neyse ki Halet Çambel yönetiminde 1960 lı yıllarda yapılan kazılar sırasında elde edilen buluntular sayesinde Siirt’in kadim tarihini aydınlatacak Oldukça yararlı malzemeler bulundu. Konuyu Artvin Valiliğimiz gündeme getirirse, tarihe ışık tutacak yararlı malzemeler çıkabilir.
Bakımlı İlçemiz Arhavi’nin kuruluş yılları 10 bin ila 15 bin yıllarına kadar uzanabilecek konumdadır. Bölgeye ilk yerleşenlerin KUMAN Türkleri olduğu, sonraları başka Türk kökenli Boy ve Oymakların yerleştikleri biliniyor. Bölgeye erken dönemlerde Hurri Türklerinin de yerleştikleri tarihçilerce kabul ediliyor. Bunların sınanması için arkeolojik kazılar yapılsa iyi olur.
Arhavi Kenti DERECİK ile KAMİLET/>KAMENİT>/KAMİNET/>KAMİLOT/> KAMİLO Derelerinin üzerindeki düzlük alanlarda kurulmuştur. Buralarda nispeten ekim-dikim yapılabilecek tarım alanları bulunmaktadır. Zaten kadim Türkler/Proto Türkler, yerleşke olarak seçtikleri alanların öncelikle yüksek yerler olmasına özen gösterirlerdi. Bu plan, Oymak’ları ve Oba’yı saldırıların şiddetinden koruma amaçlıydı. Başka yararları sel gibi, tufan gibi doğal afetlerden korunmayı sağlamaktı. Tepelik alanlar çoğunlukla tarıma elverişli olmuyordu. Tepelerden geleni-gideni, dostu-düşmanı denetleme imkânı vardı, hatta sığırları, koyunları da buradan denetleyebiliyorlardı. Bunun için Ön Türkler/Proto Türkler, kentlerini sırtlara-yamaçlara kurarlardı. Kadim Türk ataları ARHAVİ Kentini DERECİK ile KAMİLET/>KAMİLOT/> KAMENİT/ >KAMİNET>/KAMİLO sırtlarına bunun için kurdular.
Arhavi sözünün köken bilgisini/etimologysini/etimolojisini sunmadan önce Kent’in kurulmuş olduğu iki Dereden birisi olan KAMİLET/>KAMİLOT/ >KAMENİT/>KAMİNET>/KAMİLO Deresinin köken bilgisini sunmak istiyorum. KAMİLET>/KAMİLOT/>KAMENİT>/KAMİNET/>KAMİLO sözleri, Sümer Türklerinin çiviyazılı iki tabletinde şu iki söze oldukça yakın duruyor:
KAM’LAR: KAMİLET/ KAMENİT/KAMİNET/KAMİLOT/KAMİLO
“Gamlu=Büyücü ve rahiplerin kullandıkları bıçak cinsinden bir alet.” 1
“Gamallu=deve” 1
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
1} Sümer Dili ve Grameri Prof. Dr. Mebrure Tosun. Prof. Dr. Kadriye Yalvaç T.T.K yayınları Ankara 1981 C=1. S=75, 103
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
Sümer Türklerinin çiviyazılı tabletleri deşifre edilirken/çözülürken “GAMLU” sözüne: “Büyücülerin ve rahiplerin kullandıkları bıçağa benzer bir çeşit alet” adı verilmiş. Bu anlam oldukça isabetlidir. Yalnız burada rahip sözü yerine –KAM- sözünün kullanılması daha isabetli olacağına inanıyorum. Oysa KAM sözü de Türkçedir. Sümer Türklüğünün bu iki çivi yazılı tabletleriyle Arhavi’nin kurulmuş olduğu KAMİLET/KAMİLOT/KAMENİT/KAMİNET/ KAMİLOT bayırı aralarındaki köken bilgisini açıklayalım:
{Önemli NOT: Kâhin, Kühen, Kün, Kin, Kinyas, Künas, Kinez-“ki bu Knez sözü Rusların prensliğidir. Timur’un Altınorda Devletini yıkması ile bu Knezlik büyüyerek bu günkü halini aldı.”- Kinas, Kinyas Kartal, Burkiler ile Van, Tatvan, Erivan,/Revan, Şirvan konuları hakkında ilerleyen süre içinde ayrıntılı açıklamalar yapılacaktır. Bu bölümler yayınlandığında yoklayınız.}
Sayın Âdem İslamoğlu’nun verdiği bilgiye göre Rize İl’imizin kadim bir yerleşkesi olan bir semtin kadim adı: KAMENİT idi. Şimdi bu ad değiştirilerek Kavaklı adı verilmiştir. İslâmoğlu Oymağı, kadim yıllardan bu yana bu KAMENİT denilen bölgede oturmaktadırlar. Burası yüksek bir yerdir. Rize’yi tepeden kuşbakışı olarak seyredebilecek bir konumdadır. Rize’nin KAMİNET Bölgesi, deve hörgücü gibi birçok tepe, tepeler ve tepeciklerle doluydu. Şimdi bunların birçoğu ev yapmak için düzleştirilmiştir. Buna göre İslâmoğlu Oymağının kökeni, kadim Türklere dayanmaktadır ki, bu Ailenin Kadim Atalarının Bölgeyi Yurt edinmelerinin tarihi, beş bin yıl’dan daha öncesine dek uzanır.
Rize İlimize bağlı Pazar İlçemizde eski adı KAMİLO yeni adı: Muratköy olan Yerleşkenin bu kadim adı, dikkatle izlenmelidir. Şimdiki Murat Köyün bulunduğu alanı görmemiş olsam da burada deve hörgücüne veya kamaya benzer tepeler olduğunu görür gibiyim. Görüleceği üzere bu Yörelerimizin kadim yerleşimcileri Sümer Kökenli Türklerdir.
{Çamlıhemşinle ilgili bölümde KOMANOS>KUMANOSLARLA ilgili açıklamalar bulacaksınız.} Rize’nin KAMENİT’İ de, Arhavi’nin KAMİLET’İ de, Pazar İlçemizin KAMİLO’SU da, Avrupalıların KAMİLOT’U, Kore’nin Kaminet’i, ABD’nin Kamenit’i, Rus’un, Çek’in Kamenit’i kadim devir Sümer Türklerinin KAM’LARI yani NEBİ ve ELÇİLERİ’NİN çocuklarıdır.
Sümer Türkleri de öbür Türkler gibi din işlerini yönetenlere KAM derlerdi. Bu sözü Hz. Nuh {sav} Atamıza kadar götürebilmekteyiz. Nuh {av} atamızın büyük oğlunun adının HAM olduğunu Tevrat yazarları bildiriyor. Tevrat’a göre güya HAM {ra} Hazretleri Zencilerle, Habeşlilerin atası imiş. Bu dayanaksız bir sav’dır. Çünkü HAM sözü öz be öz Türkçedir. Ham {ra} zenci mi idi ki, soyu zenci olsun. Öteki kardeşlerinden doğanların da zaman içinde zenci olmaları kaçınılmaz bir tıp kuralıdır. Buna soy’a çekim yasası denir. Bunun dünya ölçeğinde en görkemli belgesi “ATAVİZİM, ATAVİSTİK” terimidir. Ata sözü Türkçedir. Dünya dillerinin pek çoğunda korunan bu terim, aşağıda gösterilmiştir:
“a.tav.ic {ıtav’ik} s. eski atalarla ilgili.”
“at.a.vism {at.ıvîzım} i. atacılık, atavizm, eski nesillerin bir özelliğinin birkaç kuşak sonra tekrar belirmesi. atavis’tics atalara ait, ataç” 2
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..
2} Redhouse Sözlüğü İngilizce-Türkçe Sev Matbaacılık, yay. Eğ. Tic. A.Ş. İstanbul Türkiye S=52
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..
Şu bilimsel belgelere göre Ham {ra] hazretlerinin çocukları sayılan zencilerin binlerce yıldan bu yana, özelliklerinde bir değişikliğin olmadığı görülmüş bir hakikattir. Bu uzak atalara çekme, soya çekim bilimsel bir olgu ise, bu olgunun bir yerden görünmesi gerekmiyor muydu? Demek ki, Tevrat’ın üçlü taksimi olan HAM, SAM, YAFES taksimi yeni bir açıklamaya gitmek zorundadır. Bu da TEK ANA-TEK ATA bölümünde açıkladığımız üzere, GEN ve DNA değişimleri, farklılaşmalarıyla açıklanacak bir konudur.
Oysa şimdiye dek Hami Soy’un atası sayılan HAM {ra} Hazretlerinin adı dahi Türkçe KAM demektir. Bu belgeye göre zaten Hz. Nuh {sav}’in oğlunun adı KAM’ dır. Sümerlerin çiviyazılı tabletindeki “GAMLU” sözünün anlattığı da zaten budur. Bu tablet, ya bıçak gibi bir aygıt kullandıkları için KAM’LARA veya KAM’LAR böyle bir aygıt kullandıkları için kamaya ad olmuştur. Bu aygıt şimdi KAMA dediğimiz aygıttır. Ucu sivri, enli ve yassı-kesici, delici nesneler, Sümer çivi yazılı tabletlerinde “GAMLU” olarak adlandırılmıştır. Bunun ikinci örneği ikinci tablette daha açık görülebiliyor. İkinci tableti özellikle seçtim. Bu tablet birinci tableti daha iyi kavramamızı sağlayacaktır. İkinci tablet: “GAMALLU” DEVE demektir. Görüleceği üzere ‘GAMALLU’ sözü, devenin hörgücünden deveye ad olarak verilmiştir. Hörgüç, kamaya benzediği için Sümer Türkleri deveye “gamallu” demişler. Arapların deveye: “Camel-Gamel” demeleri de bundan dolayıdır. Doğu Arapları C harfini, Mısırdaki Araplaşmış Araplar ise G harfini kullanırlar.
K Ö R E K E N
Buna çok çarpıcı bir örnek’te Timur Kaan’ın unvanı/ungunu’dur. Timur, İlhan’lılara güveyi olduğu için Türkler Timur’a damat, güveyi anlamına KÖREKEN dediler. Arapların doğu kısmı bu sözü –CÜRCAN- şeklinde söylerken, batıdaki Araplaşmış Mısırlılar ise –GÜRGAN- şeklinde söylediler. Uluğbey’in Asistanı Ali Kuşçu, İstanbul’da 1460 lı yıllarda yayınladığı uzay/astronomi cetvellerine: “Zic-i Cürcanî/Zic-i Gürgânî adını verdi ki, aslı KÖREKEN demektir.
İşte güzel ve kadim İlçemiz Arhavi’mizin üzerinde kurulmuş olduğu KAMİLET Deresinin üzerindeki sırtı o günün Ön Türkleri olan Sümerli atalarımız bu Sırtı, kamaya benzeterek buraya KAMİLET veya KAMİLOT Deresi demiş olmalılar. İhtimal ki, Kentin kuruluşu sırasında, burada deve hörgücü veya kama gibi tepeler, tepecikler bulunmaktaydı. Böyle bir hörgüç veya kama şekli bu gün dahi korunmuş olabilir. Bu Yörenin topoğrafik yapısı bunu doğrulamaktadır. Ayrıca da bu yörede KAM denilen din işlerini yöneten kişiler yaşamakta olduğu için de bu dereye KAMİLET/KAMİLOT/KAMENİT/ KAMİNET/KAMİLO demiş olmaları, uygun görünüyor.
Arhavi’nin üzerinde kurulduğu derenin adı: KAMİLOT şeklinde dahi söylenmektedir. Bu söyleniş biçimi bizim ortaya koymakta olduğumuz bilgi ve belgelere de oldukça uygun düşmüştür. Şu hale göre bu Derenin adı hem KAMİLET, hem KAMİLOT hem KAMENİT hem de KAMİLO şeklinde yazılıp söylenmekte imiş. Bazı kimseler, bu KAMİLET-KAMİLOT-KAMENİT/KAMİLO sözlerini, bilgi eksikliğinden dolayı Grekçeye/Yunancaya bağlamak isterler ki, bunların hepsi yanlıştır. Yunan dilinde kadim Pelasg’lar, Arhunt’lar, İrkunt’lar, Kar’lar, Karlık’lar, Karluk’lar, karya’lılar yani Türk atalarından günümüze değin koruyup getirdikleri KAMİLOS sözü, aynı anlama Türkçe deve demektir. Yunan dilinin en az % 40 ‘ının Türkçe olduğunu keşke bizim Milletimiz bilse idi. Yunancadaki Türkçe sözlerin Osmanlılar zamanında bu dile geçtiği sanılmasın. Henüz yeryüzünde Yunandan/ Grek’ten eser yokken, Balkanlar ve Adalar tamamen Türklerle meskûn idi. Yunan’ın uluslaşarak Yunanlaşmasının/Grekleşmesinin tarihi en çok dört bin yıllarına varır dayanır. Ondan önce buralarda Pelasg’lar, Arhunt’lar, İrkunt’lar, Kar’lar, Karluk’lar, Brint’ler yaşıyordu.
{Yakında bu konularda inşallah ayrıntılı yayın yapacağız.}
KAMİLET/KAMİLOT/KAMENİT/KAMİNET/KAMİLO sözlerinin kökeni –KAM- demek olduğuna göre, kam’lar da din işlerini, daha doğrusu o güne göre toplumun bütün ihtiyaçlarını gördükleri için KAMİLET/KAMİLOT/KAMENİT/ KAMİNET/KAMİLO asilzadeleri bütün Avrupa’da oldukça büyük nam salmışlardır. Buna göre Avrupa’da sözü edilen bütün KAMİLOT’LAR, KAM’LARIN torunlardır. Avrupalı uluslar henüz uluslaşmadan önce, KÖK Soydan, Ana Soydan getirdikleri KAM sözünü, KAMİLET/KAMİLOT/KAMENİT/ KAMİNET/KAMİLO şekillerine sokarak korumuş oldukları görülüyor. KAM’LARIN yayılma alanlarını anlayabilmek için Avrupa Kıtasının içlerine HAMBURG’A/KAMBURG’A kadar gitmek gerekiyor:
{KAM’LARIN yayıldıkları alanı anlamak için HAMBURG Bölümünü yoklayınız.}
ARHAVİ / ARKHABİ
Kadim ve güzel İlçe’miz Arhavi’nin kadim adının: -ARKHABİ- şeklindeki söylenişini yöre Halkının, binlerce yıldan bu yana unutmamış olduklarını, kadim Atalarından miras yoluyla günümüze dek getirdiklerini öğreniyoruz. İlçe’nin bu kadim adı; atadan dedeye, neneden anaya yayıla-yayıla söylenceler halinde günümüze değin ulaşmıştır. Yöredeki söylencede bu gün kullanılmakta olan: -ARHAVİ- adının ARKHABİ-şeklinde ve LAZCA olduğu hakkındaki yaygın görüş bulunmaktadır.
Bilindiği üzere Karadeniz’in güney’ inde oturan Halk’ın bir kısmına Laz denilmektedir. Oysa Karadenizliler bu nitelemenin bütün Karadenizli Türklere verilmesine kaşı çıkmaktadırlar. Onlar Karadeniz’de yaşayan ve Hemşince denilen bir dil konuşanlara Laz demektedirler. Bunların sayısı aşağıda verilecektir.
O zaman şu soruyu sormamızın yeri ve zamanıdır. Karadeniz’in batısında oturanlara ne denir? Bunun yanıtı: Osmanlı İmparatorluğunun bunlara LEH, dedikleri, Ülkelerine de LEHİSTAN dedikleri, ortaokul ve lise tarih kitaplarında kayıtlıdır. Karadeniz’in Kuzey’indekilere LEK, denildiği, Ülkelerine de LEKYA denildiğini öğrenmeliyiz. Akdeniz’in kuzey’indekilere ise; LİK, Ülkerline de LİKYA denilmekte olduğunu biliyoruz. Bu sözlerin hepsi aynı sözdür. Bu Halkların hepsi de KUMAN Türkleridir. Kuman; Sümer Türklerinin de adıdır. Bizans Devletinin en güçlü kurucu sahiplerinden birsi de KOMANOS’LAR, KUMANOŞ’LAR; KUMAN’LARDIR. Başka dosyalarda açıkladığımız üzere KUM, KOMUT, KOMUTAN, KUMANDAN, KUMANDA KOMANDO, sözlerinin hepsi Türkçedir. LAZ, LEK, LİK, LEH adlı Türk Boy’u KUMAN Türkleridir.
Bütün bu açıklamalarımıza rağmen, Karadeniz’ liler LAZ sözünü, Hemşince, Çamlı Hemşince ağzı ile konuşanlara derler. Bunların Karadeniz’de toplam sayıları 20.000. yirmi bin kadardır. Bu istatistik 2000 yılına göredir. Hemşin ağzı konuşanların ayrı bir soydan gelmemiş olduğu, öz be öz Türk Soylu oldukları apaçık ortadadır. Konuştukları Hemşin diyalektiğinin Türkçe ile dolu olduğu bir gerçektir. Hemşin ağzı ile konuşan ve kendilerine LAZ denen topluluk öz be öz Türk’tür. İşte onların dilinden kaldığı söylenen ARKHABİ sözü de LAZ’LARIN Türk kökeninden geldiklerine çok çarpıcı elgelerdendir. Aşağıdaki paragraf Çamlıhemşin dosyamızdan alıntıdır:
“Günümüzde Laz denilen topluluğun yaşamakta olduğu, hatta Lazca diye bir dilin konuşulduğu bildirilen Çamlıhemşin veya Hemşin denilen İlçemize bağlı kadim {eskiden de eski} adı: KOMANOS>KUMANOS, değiştirilmiş adı: Buzlupınar olan Yerleşkenin adına dikkatle bakmalıyız.”
Görüldüğü gibi, Çamlıhemşin denilen Yöremizde eskiden de eski çağlarda Komanoslar, Kumanoslar yaşamaktaydılar. Aradan geçen zaman içinde Yunancanın yörede yayılması üzerine bir takım Komanoslar, Kumanoslar yani Kuman Türkleri Yunaca ile karışık Türkçe bir kırma dil öğrendiler. Onlar öz-be öz Türk Kökeninden geldikleri halde kendilerini farklı saymaya başladılar. Bu konu 1925 mübadelesinde Yunanistan ile Mübadele edilen Türklerin konumuna benzetilebilir. 1925 yılında Hıristiyan Türkler, Yunanlı yaftası ile yaftalanarak Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Bunlardan bir aile de Sayın Kostas Karamanlis’in ailesiydi. Şimdi Yunanistan’ın Başbakanı olan Sayın Karmanlis, karamanlı Hıristiyan bir Türk’tür. {Not: Karamanlis son seçimi kaybederek iktidardan düşmüştür.} Karamanlis sözündeki LİS sonekindeki S harfini çıkarırsak: KARAMAN-LI sözü ortaya çıkar. Komanos/Kumanos sözündeki S harfi de böyledir. Çamlıhemşinliler Sayın Karamanlis’in aksine Hem Türk hem Müslüman’dırlar. Karamanlis ise Hıristiyan Ortodoks Türklerdendi.
{Not: Çamlıhemşin Bölümünü yoklayınız.}
Son Haçlı Seferleri M.S. 1204 yılında gerçekleşti. İstanbul’da 50 yıl kadar eğleşen ve olmadık fenalıklar yapan Haçlıların bu zulmünü protesto eden KUMANOŞ’LAR, KUMAN’LAR, kitleler halinde Karadeniz’e yöneldiler. Burada yapılan savaşlar sırasında Gürcü Kıraliçesi TAMARA’NIN Kumanlara yardım ettiği biliniyor. Karadeniz’deki Pontus devletini KUMANOŞ’LAR/KUMAN Türkleri kurdular. Pontus sözü, Arapçadan tercüme ettiğim “Türkmen Ramazanoğlu Beyliği” adlı eserde Kardeşim Kolan Tepeleri Türkmenlerinden Hayır Iyd Beyefendi PENTEŞ olarak tespit etmiştir. PENTEŞ sözü P>M dönüşümü ile MENTEŞ demektir ki, Menteşe oğulları büyük bir Türk BOY’UNUN adıdır
{TAMARA ile PONTUS adları hakkında açıklamalar yapacağız. O bölümü yoklayınız}
Daha sonra buralara Pontus Rum devleti denildi. RUM sözü hakkında bilgi sunuyoruz. O Bölümleri yoklayınız. Rum Hz. İbrahim {sav} Atamızın oğlu İshak {sav} atamızın oğlu {Iysu/Isı/Is/ İsu}’nun oğludur. Hz. İbrahim {sav}’in de Torunun torunudur. Bu bilgi Divan-ü Lügat-it-Türk’ün birinci cildinin 28 sayfasında kayıtlıdır. Belgesi aşağıdadır.
“ TÜRKLER aslında yirmi Boy’ dur. Bunların hepsi Tanrı kutsal kılası Yalavac Nuh oğlu Yafes, Yafes oğlu "TÜRK" e dek ulanır. Bunlar, Tanrı Kutsal Kılası-Yalavaç İbrahim oğlu İshak, İshak oğlu Iysu, Iysu oğlu "RUM" ‘u andırır” 3
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
3} Divan-ü Lügat-it-Türk Kaşkarlı Mahmut Besim Atalay tedrcü Tdk. yay Ankara C=1. S=28
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
Bu belgeye göre Rum’un, Yunan ile hiçbir soy bağı yoktur. İşin garibi, Hıristiyanlaştırılan Türk soylular, bir süre sonra; ya Slavlaştırılmışlar, ya Yunanlılaştırılmışlardır. Rumların, kendilerinin Yunanlı olmadıklarını bildiklerini biliyorum, ama Yunanistan’a gidenlerin bir süre sonra orada karışarak eridiklerini de biliyorum.
Yunan dili Doğu Roma Devletine uzun yüzyıllar boyunca giremedi. Doğu Roma’nın resmi dili Latince idi. Geçen yüz yıllardan sonra çok geç tarihlerde Yunan dili Doğu Roma’da tutunabildi. Pontus denilen bu yönetimin içinde bir tek Yunanlı yoktu. Bunların hepsi Kuman Türkleridir. Ne yazık ki bizler, bu gerçekleri görememiş, öz be öz aynı kökenden gelen Pontus’lu/ Penteşli/ Menteşli Türk Boy ve oymaklarını Yunan’ın kucağına itmişiz. Bu çok acı, çok vahim bir yanılgı olmuştur. Nitekim Karamanlı Hıristiyan Türkleri 1925 yılında Yunanistanlı Türklerle Rum adı altında mübadele ederek onları şimdi Yunanlılaştırmışız.
Çuvaş Türkleri Deli lakaplı Rus Çar’ı Petro zamanında yüksek vergiler konularak Hıristiyanlaştırıldılar. Çar, neden bu Türkleri Hıristiyan yapmak istedi derseniz, bu konu aynen Yunan’ın Rum’larla, öteki Türk Boylarını Hıristiyan yapmak istemesi gibidir. {ÇAR: Sözü de öz be öz Türkçedir. Yakında nasip olursa ÇAR sözü, Rus Knezliği, Kinyas ile VAN sözlerini yayına almayı planlıyoruz.} Hıristiyan yapılanlar bir süre sonra, papazlar tarafından din gayretinin/din taassubunun içine sokulacaklar, ondan sonrası din elden gidiyor, vurun kâfir Türklere diyerek bu öz be öz Türkleri, Türklerle savaştıracaklar. Bundan sonrası onları Ruslukla ve Yunanlılıkla boyayarak kendi soylarına dönüştürecekler. Bu yaptıklarının hepsi tutmuş mudur denilirse; biz de deriz ki: Orası pek de önemli değildir. Onlar tuttuğu yere kadar işi götürmek istiyorlar. Bunda da oldukça başarılı olduklarını kim inkâr edebilir? Rumlar, Leh’ler, Bulgar’lar, Macar’lar aynı kökenden geldikleri halde, Türklerin uzun yüz yıllar karşılarına dikilen en çetin engeller olmadılar mı? Şimdi LAZCA denilen bir ağız ile konuştukları için bu 25 bin kadar Vatan evladını bile-bile Yunanlı yapmaya çalıştığımızı kim inkâr edebilir? Kurmançi>Kurmanço> Kurmançu’ dilini oturup adam gibi incelemediğimiz için başımıza ne gailelerin açıldığını herkes görüp yaşamıyor mu? Türkiye’yi yönetenler, bu tarihi oyunu görerek emperyalistlerin için-için işlettikleri misyonerlik çalışmalarına karşı da tedbirler alamazlar mıydı? Yüce Milletimizin evlatlarının Hıristiyanlaştırılmalarına ve başkalaştırılmalarına kaşı, önlemler alınmaması halinde, Türkiye’nin içinde yarın kendilerini Yunan’lı, veya başka kimlikte sayacak nice Vatan Evladının yok olup gideceğini, görür gibiyim. Macar böyle kaybedildi, Bulgar böyle yitirildi.
A R H A V İ // A R K H A B İ S Ö Z Ü N Ü N Ç Ö Z Ü M Ü
Ark sözü, uzayıp giden kazılmış, yarılmış, suyollarına denir. Ark sözünün özelliği kesintisizlik, biteviyelik anlamınadır. Bu, aynen toprak üzerinde biteviye, sürekli, kesintisiz uzayıp giden bitkilerin dallarına benzetilerek verilmiş bir addır. Bu bitkilerin çeşitleri çoktur. Bu bitkilerden bir kaçı; karpuz, kavun, salatalık, acur, kabak bunlardandır. Bu bitkilerin toprak üzerinde sürekli uzayan dallarına ‘ URK ‘ denir. URK sözünden alınarak, bahçeleri sulamak için kazılan yerlere de ARK denir. ARK sözünün Arapça olduğu sanılmış ise de ARK sözü, Arap dilinde de kadim Türkçeden kalmıştır. Bu bitkilerin sürekli, kesintisiz uzayan dalları, arklara ad olarak verildiği gibi, insan soyunun da kesintisiz çoğalmasından alınarak: ‘ IRK ’ ve Orta Asya Türklerince: ‘ URUK ‘ denmiştir. Orta Asya’da korunan ‘URUK‘ sözüyle, bitkilerin dallarına ‘URK‘ denilmesindeki benzerlikler şaşırtıcıdır.
“ARK-HABİ” deki -H- harfi, Sümer’de kullanılan bir harf idi. Zaman içinde öbür Türklerce pek kullanılmayan bir harf halini aldı. O takdirde söz -ABİ- olur. {ABİ sözü hakkında HAYMANA bölümünde geniş açıklamalar yaptık. O Bölümü yoklayınız.} Bu bölümde ABİ sözü hakkında yine açıklamalar yapacağız.
HABİ ve ABİ sözleri Sami dillerin etkisi ile bu şekilleri almıştır. Türkçede sesli harf ile başlayan sözlere Sami etki ile başına bir H harfi alır. Bu kural Avrupalı dillerde de geçerlidir. Örnek: Ana>HANA; ANNE>HANNE; ANNA>HANNA; ANNAN>HANNAN gibi. {Not: Türk Dil Kurumu Başkanı Sayın Prof. Dr. Halûk Akalın Beyefendi ile 5 Mayıs 2008 tarihinde bir toplantıda karşılaşmıştık. Söz arasında kendisine; “Ana sözünün çıkış tarihini Sayın Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkan Üstadımız Miladi 9. asra kadar götürüyor,” buna ne dersiniz diye sormuştum. Sayın Başkan, “Ana sözü 7. asra kadar götürülebilir. Ana sözünden önce ÖK kullanılıyordu. Ök ana demektir. ÖK-SÜZ ise anasız anlamınadır” demişti. Ben kendisine bu Ana sözünün Milattan önceye kadar götürülebileceğini, bunun örneklerinin Hz. İsa {sav} Efendimizin Anası Hz Meryem {ra}’ın Anasından dolayı bu adın ANA şeklinde Türkçe olarak kullanılmakta olduğunu arz etmiş idim. Buna: “Anne, Hanne- Ana, Hana, Annan, Hannan, Anna, Hana” gibi örnekler vermiştim, nitekim şimdiki BM. Genel Sekreteri Banky Moon’dan önceki Kofy ANNAN’ın soyadı da Hz. Meryem Anamızın Anasının adından gelir. Anna Karanina, Anna Maria da bundan alınmıştır.
{Bu konu ile ilgili olarak, geniş açıklamalar yapılacaktır.}
Yukarıda belgelediğimiz ARKHABİ sözündeki H harfi düştükten sonra kalan söz, ABİ olmuştur. ABİ sözü de Arapça ve İbranicenin etkisiyle bu şekle girmiştir. Bunun en çarpıcı örneği İsrail devletinin ilk Başkenti olan “TEL ABİB” tir. Bu sözü Araplar da “TELL ABİB” olarak kullanırlar. Oysa Türkler bu sözü: “TEL AVİV” olarak kullanırlar. AVİ sözü ta Hz. Nuh {sav} kadar varıp dayanıyor.
Kur’an-ı Kerim’de “ A V İ ” sözü şöyle geçiyor:
وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَابُنَيَّ ارْكَبْ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِرِينَ
“Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu./Yüzüyordu. Nuh ayrı bir yerdeki oğluna bağırdı: "Yavrucuğum, gel, bizimle birlikte bin! Kâfirlerle birlikte olma!" {Hud 11/42}
قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ إِلَّا مَنْ رَحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ
“ O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa AVACAĞIM-SE-“ A V İ” -İla Cebelin-. Nuh da: "Bu gün Allah'ın Merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu Buyruğundan koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.” {Hud 11/43
Ayette geçen “ A V İ ” sözü, hiçbir tevil gerektirmeyecek kadar açık Türkçedir. Daha sonra söz Sami dillerde kalınca “HABİ, ABİB” şekilerine girmiştir. Tıpkı “TEL AVİV” sözünün Sami dillerde kalınca “TEL ABİB” şekline dönüşmesi gibi olmuştur. “AVİ” sözü yüksek, yükselmek, yüce, yücelmek, Yukarı, yukarıda, yukarı ki, yukarıdaki, anlamlarına geldiği gibi sözün kendisi fi’il olması dolayısı ile yücelmek, yükselmek, yukarıya ağmak, yukarı çıkmak, yüceye ağmak, uluya aymak, kendini yukarıya çekmek, yukarı çekilmek, aymak, aymalamak, ağmalamak, avmalamak ve daha nice anlamlara gelir Türkçe bir sözdür. Bu sözün doğrudan doğruya Hz. Nuh {sav} Atamızın oğlu tarafından ve doğru olarak: “DAĞA AVACAĞIM, AĞACAĞIM; AYACAĞIM” şeklinde söylenmiş olması, Hz. Nuh {sav} Atamızın Türkçe konuşmakta olduğuna dair savımızı oldukça güçlendirmiştir. Kur-an’ı Kerim’de sözü edilen Tufan sırasında gelen ayetlerde en az beş adet Türkçe sözün daha bulunması ise şaşırtıcıdır. {“NUH Bölümünü yoklayınız.} Ayrıca da Tevrat’ta sözü edilen Hz. Nuh {sav} Atamızın 12. kuşağa kadar sayılan çocuklarının ve torunlarının adlarının Türkçe olmasıdır. Bunların sonuncusu olan 12. göbekteki, PELEK adını taşır. Tevrat’ın notunda ise PELEK sözünün BÖLMEK anlamına geldiği, bunun devrinde uluslaşmaların başladığı anlatılmaktadır. {Bak:Tevrat Yaratılış.10/22} PELEK Bölmek demektir. 4
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
4} Tevrat /Tekvin Yaratılış.10/22 Acar Mat. H.Tic. San. A.Ş. İstanbul 2001 S=11
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….
Bazı Türk Oymakları P diyalektini kullanırlar. Bunların başında da Karadenizli Türkler gelir. BAKIYORUM yerine; PAKAYRUM; BİLİYORUM, yerine PİLEYRUM, BÖLÜYORUM; yerine PÖLEYRUM derler. Bu belgelere göre Karadenizli Türklerin dillerinin ta Hz. Nuh {sav} Atamıza kadar varıp dayandığı, o zamandan beri de değişmeden geldiği apaçık görülüyor. Hatta BİŞME şeklindeki sözün Karadeniz Türklerinin ağzında PİŞME şeklinde olduğu, bu şeklin ise bu gün bütün Türkiye’ye Karadeniz Türklerinin ağzından yayıldığı bir gerçekliktir. BİŞME YERİNE; PİŞME; PİŞİRME; PİŞİRİM, PİŞKEL, PİŞKİN, PİŞİRİCİ, PİŞMİŞ, PİŞMEMİŞ, gibi sözlerin kamuoyuna yayılması, Karadenizli Türklerin diliyle olmuştur.
Kur-an’ı Kerim’in yukarıdaki kutsal belgelerinin bizlere sunduğu işaretlerini tam yerinde algılayabilirsek, LAZ denilen Kuman Türklerinin Karadeniz bölgesini Yurt tutmalarının tarihinin en az dört bin yıl olduğunu görebiliriz. LAZ uşaklarının Karadeniz Yöresine kitleler halinde aktıkları sıralarda Samiler GEN ve DNA kaymaları, DNA sapmaları, GEN fırlamaları devrini tamamlamışlardı. İşte bu sıralarda Sümer Ülkesinden kitleler halinde Anadolu’nun Kuzey’indeki Karadeniz’e doğru akın-akın yürüyen Kumanlar, Mezopotamya’dan çıkışları sırasında Samilerin arasında geçirdikleri uzun yıllar içinde bu, “A V İ” sözünü HABİ şekline dönüştürerek Karadeniz’e ulaştılar. Bölgeye daha önce yerleşen öbür Türk Boy ve oymaklarının gelişleri, son dalganın gelişinden en az beş bin yıl önce olduğunu düşünüyoruz. Çünkü onlar: Samilerin henüz uluslaşma dönemleri yokken Yöreye gelmişlerdi. Bu ilk dalgaların gelişleri sırasında “GAMLU, GAMALLU” sözlerini bozmadan getirmiş olduklarını görüyoruz. LAZ denilen KUMAN Türklerinin dilleri incelendiğinde bu dilin ağzına kadar kadim Türkçe sözlerle dolu olduğu görülür. Son sayımda, Lazca konuştuklarını söyleyenlerin sayısının yirmi bin 20.000. kişi olduğu belirlenmiştir. Karadeniz’de yaşayanların % 95’i Türk Kökeninden gelmektedir. Laz denilen topluluklar KUMAN Türklerinin çocuklardır. Dillerinin temeli Türkçeye dayanır. Bunlar, Yunan/Grek dilinin zaman içinde Yöreye egemen olması sırasında Grekçe/Yunanca karışımı Türkçe bir diyalekt konuştukları dil üzerinde yapılan çalışmalardan sonra anlaşılmıştır.
{Not: Potam, Potamya, Mezo-Mezopotamya konularıyla ilgili açıklamaları inşallah yakında yapacağım. Yayına başladığımızda o bölümleri yoklayınız.}
ALMAN’IN HEİM’İ, HEİMAT’I, ARAP’IN HAYMESİ
Arap’ın haymesi, Alman’ın heimat’ı, heim’i; {HAYM}’ı de Türkçedir. AĞMA, AVMA, AYMA sözleri, Hindu-Avrupa dilleri ile Sami dillerde korunmuş kalmıştır. İbranilerle Araplarda ABİB yani AVİV ile HAYMA> HAYME, Almanların; HEİMAT ve HEİM {HAYM okunur.} sözleri de aynı sözdür. Bu Ulusların Uluslaşmadan önce bu, Türkçe sözleri bildiklerini gösterir belgelerdendir. Türkler ne zaman Arabistan veya Almanya, İngiltere varıp dillerini onlara öğrettiler? Türklerin 26 Ağustos 1071 yılında Orta Asya’dan Malazgirt’e geldiklerini, iddia edenler, bu ve bunlar gibi nice sözlerin Almancada, İngilizcede, Fransızcada, İtalyancada bulunuşunu başka ne ile açıklayacaklar?
ARK, > URK
ARHAVİ, ARKHABİ adlı bu İlçemize neden dolayı bu ad verilmiştir? ARH sözü, H ile HI arasında hırıltılı sesle okunur. Bu söz Sami etkisiyle H almıştır. Bu sözün bu şekilde söylenmesi, İslâmî dönemden sonra olmuştur. İslâmî dönemden, yani Selçuklulardan önce bölgede yaşayan Türkler, bölgeye ARKAVİ demekte idiler. Yöre Selçukluların egemenliğine geçtikten sonra ki, bu dönem Melik Şah ile başlamıştır. Melik şah Rize ve dolaylarını fethederek Selçuklu topraklarına katmıştır. İşte bu tarihten itibaren bölgede yayılan İslâmiyet ile birlikte Arapçanın etkisi başlamış, ARKAVİ sözü, K harfi H harfine dönüşerek ARHAVİ olmuştur.
ARKAVİ sözündeki: ARK>URK>URUK kavramları. URUK; IRIK ve URUK yani Soy demektir. AVİ, ABİ sözleri yukarıda açıklandı. Yüce, yüksek, Yüceye varma, anlamlarına gelir. URUK, IRK ile SOY sözü birleşince: Yüce soy, Ulusoy, Yüceye ulaşan soy, ağan, ayan, avan Soy ve buna layık olan SOY, ULU SOY, anlamına gelir bir terimdir.
İkincisi: Yerleşkenin iki sırt üzerinde kurulmasıyla bağları, bahçeleri sulamak için açılan ARK’ LARIN yükseklerde kurulmuş olmasından kinaye olarak YÜCE, YÜKSEK, ARK anlamına gelmiş olması da verilere aykırı görünmüyor. Nitekim Türk URUK’LARININ Mezopotamya’da yaşamış ARKLI adındaki Türk Boy’u ile aynı kökenden geldiğini tarihler kaydetmektedir.
Karadeniz’i Yurt tutan Türk Boy ve Oymakları, bu Yurdun en kıdemli mensuplarıdır. Şu açıklanan belgelerin dikkatle incelenmesi ile varılacak sonucun, Anadolu coğrafyasının kadimden beri en az 30 ila 70 bin yıldan beri bu Yurdun sahiplerinin Türkler olduğu gerçeği ile yüzleşmenin zamanı gelmiştir. Anadolu’nun asıl sahiplerinin Türkler olduğunu, Anadolu adının dahi Türkçe olduğunu bütün yönleriyle açıklamanın zamanı gelmiştir. |