ÇALINAN TÜRK TARİHİ
HARRAN; ARAN; ARAM'LILAR; ARAMÎ'LER
Arap yazarlarına göre: “İbranilerin, Yahudilerin ataları; ARAMİLER”dir. Arapların bu iddialarını inceleyeceğiz. Eğer ARAMİLER Yahudilerin atasıysa, aynı ARAMİLER, Arapların da ataş olmalıdır. Bu iki soy, Arap ile Yahudi, aynı kökenden gelmişlerdir. Bunlara Sami soy denilir. Güya bunlar, Hz. Nuh {sav} Atamızın oğlu SAM {ra}’dan doğmadır. Oysa SAM {ra}’ın adı Türkçe olduğu gibi, ondan türeyen çocukların adları da Türkçedir. Binlerce yıl önce Hz. Nuh {sav}’un adına bakıyoruz, öz be öz Türkçe çıkıyor. Gemiye hareket komutu verildiği zaman geminin ateşlenmesi ve benzeri sözler Türkçe çıkıyor. Tevrat’ta 12 göbeğe kadar torunların sekizinin adı Türkçe olarak biz okuduk. Binlerce yıl önce büyük mucizeler verilen, bu mucizelerin adına; TUFAN deniyor. TUFAN adı bile Türkçedir. Bunların tesadüf olması mümkün müdür?
İlk Tevrat metinlerinin İBRANİCE yerine ARAMİCE yazıldığını biliyoruz. Tevrat metinlerinin yazılmaları sırasında henüz İbrani dilinin gelişmediğini de biliyoruz. İbranice gelişmiş olsaydı onunla yazılırdı. İbranice ve Arapçanın gelişmesinden önce İbrani’de Arap’ta henüz uluslaşma dönemlerini tamamlamamışlardı. Uluslaşmanın anlamı; Araplar, Yahudiler atalarını Hz. Sam {ra} bağlıyorlar. Demek ki Sam’dan önce bu iki ulus henüz yoktu. Hatta Tevrat yazarları, uluslaşmayı ad vererek Sam’ın12 göbekten Peleğe kadar çıkarıyorlar. DNA ve GENLERİ değişen ulusların ana dilleri, renkleri ve öteki milli özellikleri de birlikte değişir. Tevrat uluslaşmayı SAM {ra}’ın 12 göbekten torunu Pelek devrine götürüyor.
“12.cisi PELEK İDİ. Çünkü yeryüzündeki insanlar, onun yaşadığı dönemde PÖLÜNDÜ.” {Tevrat’ın notu: “PELEK. Bölünme anlamına gelir. S=11}“
Kur’an da ad verilmiyor. Uluslaşma işlemi İlahi buyrukla başlatıldı. Ana soydan GEN değişimiyle farklılaşan yeni uluslar yeni dillerine, yeni renk ve yeni donanımlara kavuştular. O zaman, eski ana dillerinden bazı sözleri belleklerinde korudular. Yeni dillerinin kuralları da değişti. Yeni uluslar, başka bir dil, başka kimlik kazandılar. Uluslaşmadan önceki ana dillerini, konuşur durumdayken DNA ları ve GENETİK kodları İlâhi bir Mucize ile değiştirildi. Yeni dillerine, renklerine kavuştukları zaman, yeni dillerinin sözlerini, dil kurallarıyla birlikte kazandılar. İster İbrani, Arap, İngiliz, Yunan, Çinli kimliğine girsinler kural aynıdır. Eski ana soydan getirdikleri mirasları iptal edilmiş olmakla birlikte insani nitelikleri, doğumları, ölümleri, davranışları benzerlikler gösterir. Bu tıpkı salatalığın, domatesin, genleriyle oynanmaya benzer. Genleriyle oynanarak değişime uğrayan bitkiler yeni bir kimlik, yeni bir nitelik kazanmışlardır. Yaşlıların:
“Eski salatalıklar şimdi yok. Yüz metre ileriden kesilse iki yüz metre uzaktan kokusunu alırdık.” Dediklerini duyarız.”
Bizler belki de şanslı kuşaklarız. O domatesleri, o salatalıkları, o kara kovan ballarını yiyerek büyüdük. Sağlıklarımızın temelini onlarla attığımız için şükretmeliyiz. 20-30 yıl önce başlayan bu saldırı, yeni kuşakları tehdit ediyor. Biz de buna yanıyoruz. Bizden sonra gelen kuşakların yapay ve hormon dengesi bozulmuş, genetik şifreleri değiştirilmiş bir dünyaya göz açan torunlarımız için kaygılıyız. Hatta uzmanların verdikleri bilgiye göre, bu salatalıktan bir kasa yense, eski salatalığın üç tanesinin verdiği gıdayı veremediğini üzülerek açıklıyorlar. Bu yeni ulusların değişen dillerine baktığımızda dünyanın yedi iklim dört bucağındaki ülkelerin ve ulusların dillerinde azımsanamayacak oranda Türkçe sözlerin bulunması şaşırtıcı değil midir? Bunlar, tesadüf olarak açıklanamaz. TEVRAT ve İSRAİL sözlerinin öz be öz TÜRKÇE olduğunu ortaya koymuş bulunuyoruz. {www.bilgeata.com Tevrat, İsrail, Tek Ana Tek Ata TIKLAYINIZ.}
“Tevrat’ta Peygamber Musa'nın bu olaydan çok daha sonraları, yani Firavun II. Ramses döneminde M.Ö: 1304-1237 ortaya çıktığı ve onları Kenan İl'ine, Filistin'e getirdiği anlatılmaktadır. Yahudi tarihinde bu olaya : "ÇIKIŞ" adını veren de bizzat Musadır. Tevrat'a göre Yusuf'un iki oğlu Manessa ve Efrayim Mısırdaki "Avn" Kâhin'i, Pötifora'nın kızı ASENAT'TAN Dünya'ya gelmiş ve orada büyümüştür.
Bütün bunlar, İsrail oğullarının asıl Vatanının Filistin değil Ârâmî Oymaklarının Vatanı Harran Bölgesi olduğunu gösteriyor. İsrail oğulları da, Ârâmîlerin çocuklarıdır. Tevrat’ta adları geçen bütün kardeşler, Filistin dışında doğup-büyümüşlerdir. Bunu söyleyen biz değil Tevrat'ın bizzat kendisidir." {Dr. Ahmet Susa. Tarihte Araplar ve Yahudiler. Arapçadan çeviren D. Ahsen Batur. Selenge Yay. İstanbul 2005 S=319.}
Dr. Ahmet Susa’nın, Tevrat’tan yaptığı alıntıya dikkat edersek orada, Hz. Musa ve Yahudilerle ilgili şu bilgilere rastlarız. Yahudilerin Harandan Mısır’a götürüldükleri, o metinde açıklanmaktadır. Buna göre; Harran’da oturanların Aran’lılar olduğu, Aran sözünün Türkçe olduğu, Aran’ın N>M dönüşümü ile ARAM ve Aramî şekline gerdiği, apaçık görülüyor. ARAM-İ deki –i- edatı nisbet Y sıdır. ARAM’a ait, ARAM’dan olan demektir. Buna göre Aramîlerden, yani Aranlı, Harranlılardan bir bölüğün GEN değişimi ile Sami Arap, bir bölüğün de Sami İbranî oldukları anlaşılmış oluyor. Zaten yapılan incelemelerde Tevrat’ın ilk nüshalarının Aramca yazıldığı kesinleşmiştir. Yani Arab’ın ve Yahudi’nin Uluslaşmalarında katalizör görevini, bu Aranlı, Aramlı Türk oymakalrı görmüştür. Yukarıda açıklanan Hz. İbrahim {sav} Atamızın Oğlu İshak {sav} atamıza Kenanlılardan kız almamasını öğütlediği, Haranlılardan Dayısı Betavıl’ın kızını almasını istediğini tepit etmiştik. Burada gördüklerimiz, O dönemde KannanHarran> Aramlıların ise henüz o devirde Samileşmeye henüz başlamadıklarını anlamış oluyoruz. Samileşme Arap ve Yahudi kimliğine girme anlamınadır.
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“EY İNSANLAR! BİZ SİZİ BİR ERKEKLE BİR DİŞİDEN YARATTIK. Bilişmeniz için SİZLERİ MİLLETLERE, BOY VE OYMAKALARA AYIRDIK. ALLAH KATINDA EN DEĞERLİNİZ TAKVA SAHİBİ OLANINIZDIR. {ALLAH’TAN GEREKTİĞİ GİBİ SAKINAN, ALLAH’I GEREKTİĞİ GİBİ SEVEN, ALLAH’TAN KORKAN, ALLAH’A KATIŞIKSIZ BİR İMANLA İNANALAR EN DEĞERLİLERİNİZDİR.} ALLAH ALİM’DİR, HABERDARDIR.” Hicr 49/13
İnsanlık tarihi böyle gelmiş böyle gitmiş değildir. Her şeyin bir başlangıcı varsa, insanların da bir başlangıcı, bir de sonucu vardır. İnsanlığın başlangıcı: “Tek bir Erkek ile Tek bir Anadan Yaratıldı.” Aradan geçen nice bin asırlardan sonra Allah Zülcelâl insanları milletlere, boy ve oymaklara ayırdı. Bu ayırma hakkında bugüne kadar gelen kabullerde: “TANIŞMAK” ön plana çıkmıştı. Biz meal’de “BİLİŞMEK İÇİN” anlamını tercih ettik. Tanışmak sözünde görüşüp konuşmak, adını, kimliğini sorup öğrenmek, yüzüne, kalıbına, konuşmasına, davranışına bakarak o kişinin hangi millete, hangi boy ve oymağa mensup olduğunu anlamak tanımak anlamı vardı. Oysa BİLİŞMEK sözü şimdi bilimsel ve teknolojik bir içerik kazandı. BİLİŞMEK, bilimsel olarak bilmek anlamına gelir bir terim haline geldi. Bugünkü BİLİŞMEK, BİLİŞİM, terimleri o kişiyi, o nesneyi göz ile görmek, duyularla algılamak anlamına kullanılmamaktadır. BİLİŞİM, bilimsel teknolojiler kullanılarak bir şeyi, bir nesneyi, bir ulusu, bir soyu, bir tehdidi, bir saldırıyı, bir hastalığı bilimsel ve teknolojik veriler kullanarak bilmek ve tanımak anlamınadır.
Aşağıda göreceğimiz belgeyi bazı dosyalarda kullandık. Bilginin pekişmesi, konuların yere daha sağlam basması için bu belgeyi dikkatle incelemeliyiz. Bu belgeyi Avrupalılar kendileri, ortaya çıkardılar. Belgeye göre 5000 yıl önce ölen Turska, Etrüsk sinliklerinden- mezarlıklarından alınan kemik dokularının DNA’ları laboratuvar da incelendi. Etrüsk Türklerinin DNA’sıyla Türk DNA’sının % 97 oranında tıpa tıp aynı çıktığı görüldü. Etrüsklerin ise İtalyanların, Latinleri ataları olduğunu biliyoruz.
Beş bin yıl önce ölen Etrüsklerle tanışmak mümkün müdür. Onların Türk oldukları, İtalyanlarını, ataları olduklarını, tarih kitapları yazmış olsalar bile bu iddialar her zaman eleştirilebilir. Oysa bilimsel bilişmeyi eleştirmek bilimi eleştirmek olacağı için bilimsel bilişim tartışmasız gerçeklik olarak kabul görür. İşte bu ayet, bu yönüyle GERÇEK BİR MUCİZE’DİR.
HARRAN SÖZÜNÜN KÖKEN BİLGİSİ
“ aran: ahır, at tavlası.” {Divan-ü Lügat-it-Türk Kaşkarlı Mahmut: C:4. S:31
“Aran: isim: Azerbaycan kültüründe dağlık yerlere nispeten alçak ve sıcak olan yerlerin adı. Düzlük, ovalık.”
“Arançı is. mah. 1} Yazın yaylaya gitmeyip kendi tarlasında çalışan köylüler. Ovada yaşayan insanlar. 2} Ova’{lık} yerlerden yaylaya satılacak şeyler götürüp satan ve oradan süt ürünleri alıp getiren adam.”
“Aranlığ, is. Ovalık yerler, iklimi sıcak yerler.” {Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü. Seyfettin Altaylı. MEB. 1994. C=1. S= 49}
ARAN sözü Azeri Türkçesinde sıcak ve ovalık yerlere denir. Divan-ü Lügat-it-Türk’te at tavlası ve ahır olarak tespit edilmiştir. Burada bir aykırılık yoktur. Sıcak ovalarda at tavlalarının bulunması atların yaşamasına aykırı değildir. Tarihlerin bildirdiğine göre ARAN’DA, ARAM’DA, HARAN’DA, HARRAN’DA geniş çayırlıklar ve otlaklar bulunuyordu. Bu Türkçe söz, Sami dillerin etkisi artınca; sesli harf ile başlayan Türkçe sözlerin başına bir -H- harfi getirilmektedir. Bu kural, Avrupalı dillerde de böyledir. O zaman ARAN sözü, HARAN şekline girer. Arapçanın dil özelliğinden birisi de şedde kullanmaktır. Şedde bir harfi iki kez okumak ve okutmak demektir. O zaman: ARAN sözü; AR-RAN=ARRAN, HARAN sözü, HAR-RAN=HARRAN şeklinde dönüşmüş olur. Günümüzden elli-yüz yıl önceleri bile Harran Ovarlarında ceylanların dolaştığı, bundan ötürü, Bölgede Ceylan pınarı adının yaygın olduğu, hatta burada Ceylan pınarı Devlet Harasının Sultan Abdülhamit Zamanında Ermenilerin toprak istemeleri üzerine Zat-ı Şahane adına tapulatıldığı yaygın olarak biliniyor.
ARAN, sıcak ve ovalık yerler anlamına Türkçedir. Yukarıda belgesini sunduk. Bu ARAN sözü, Sami Arapçada kalan kadim Türkçe sözlere önemli bir örnektir. ARAN sözü Semitikleşirken, Samileşirken başına, –H- harfi alarak, doğrudan doğruya sıcağa ad olmuştur. Arapçada HAR, HARARET, gibi sözlerin hepsi Türkçe ARAN sözünün Semitize olmuş şeklinden başka bir şey değildir. Hatta Çukurova yöresinde bizim Boya mensup –KAYI-LAR; KARAKEÇİLİLER, kazandan küçük, tencereden büyük bir kaba: ”HERENİ” derler. Bu söz, ocak, sıcaklık, ateş, hararet, ısı ile ilgili bir sözdür. “HERENİ” sözü, bazı boy ve oymaklarda; “HARANI” şeklinde dahi kullanıldığını ben bizzat duymuştum.
Arapça büklümlü dillerden, yani çekimli dilerden olduğu için, bu dildeki sözlerin {kelimelerin} kökenine zordur. Bu itibarla, Hararet sözünün dahi Arapça olarak kökenine inemeyiz. Bu şu demektir: Arapça bir sözün hangi bir dilden geldiğini kolay-kolay tespit edemeyiz. Oysa Türkçe eklemli dillerden olduğu için, Türkçe bir sözün ek’ini bulur, ek’i kökten ayıracak bilgi gücümüz olursa, ek’i kökten ayırır ve sözün kökenine ineriz. Bu duruma bir örnek te bu; “ARAN, ARRAN, HARRRAN, HAR, HARARET, HARANI, HERENİ” sözleridir. ARAN, ARRAN Türkçe sıcak yerler anlamınadır. Har ise sıcak ve sıcak yer anlamınadır. Arapça büklümlü yani çekimli dillerden olduğu için, bu hararet sözünü bulmak için bu sözü çekelim: = HARRE;-, YAHİRRÜ;-, HARREN.- Buradaki HARREN, sözü mastardır. Küçük bir dikkat bile HARREN sözünün başındaki –H- harfinin düşmesi halinde bu sözün ARREN şekline dönüşebileceğini gösterir. ARREN sözü, Semitize olunca, yumuşayarak incelmiş ve -şedde- almıştır. Türkçede –şedde’li sözler vardır. Ama sayıları o kadar çok değildir. Arapçada ise –şedde-li sözlerin sayıları sayılamayacak kadar çoktur. Bu HARREN mastarından şedde’yi kaldırdığımızda AREN ve ARAN şekillerini buluruz. Şedde, bir harfi iki kere okutan işarete denir. Oysa bu sözün kökenine inersek sözün ARAN olduğunu buluruz.
Bu ARRAN sözünü, dikkatle izler isek, Türkçede –N- harfi ile –M- harfinin biri-birine dönüştüklerini görürüz. Bu durumda ARAN sözündeki –N- harfi –M- harfine dönüşür. O takdirde bu ARAN sözüne: ARAM dahi deriz. Bu açıklamalara göre ise hem Harranlılar ve hem de ARAM’LILAR yani ARAMİ’LER dahi öz-be öz Türk soylulardır. Bu kuralları ne biz koyduk, ne de onlar koydular. Biz, elimizdeki bilimsel bilgi ve belgelere göre çalışıyoruz. ARAN sözünün ARAM şekline dönüşmesini belgelemiş bulunuyoruz. Bilgi’yi, dilleri Yaratan Ulu Tanrıdır. Biz sadece elimize geçen belgeleri yerli-yerine oturtmaya çalışıyoruz.
Şu açıklanan belgeleri gördükten sonra Türklerin, Malazgirt ile Anadolu’ya gelerek işgal ettiklerini iddia etmek kadar büyük şaşkınlık olamaz. Malazgirt ile Anadolu’ya gelenler, Müslüman Oğuz Türkleri, yani Selçuklulardır. Yukarıdan beri açıkladığımız sağlam belgelerden sonra bütün Türkler göğüslerini gere-gere, bütün Dünya’ya bunları haykırabilirler. Türkler, aslında ve gerçekte, Arap’ın da, Yahudi’nin de, İngiliz’inde, Fransız’ın da, İtalyan’ın da kadim devirlerde var oluşlarını, yani uluslaşmalarını sağlamış olan Kadim bir Millettir. Bundan dolayı Tevrat ta, Kur’an-ı Kerim de, İngilizce de, Arapça da ağzına kadar Türkçe ile doludur.
ARAN’LILARIN, ARAMİLERİN asıl yurdu HARRAN Ovalarıdır. ARANLILARIN atlı savaşçılar oldukları biliniyor. At’ı, bu bölgelere Orta Asya’dan ARAN’LILAR, {ARAM-LILAR}, HARRAN-LI TÜRKLER GETİRDİLER.
ARAMLI= HARANLI, ARAMİ Türk oymakları, DNA ve GEN değişimine uğrayınca ARAM sözündeki M harfi B ye çevrildi. ARAM yerine ARAB sözü ve Arap Ulus’u geldi. ARAMİler genetik değişime uğradılar. Aramca, Türkçe ile doludur.
M.S: 8. yüz yılda Türk Ferec’in Adana’ya Harranlı Türklerden bir kısmını getirterek yerleştirmesi, bu gerçeğin başka bir görünümüdür.
BİLGİ EN GÜÇLÜ SİLAHTIR.
SİLAHI ÜRETEN DE BİLGİDİR.
28/Haziran/2010
Rüstem KOCADURMUŞOĞLU
Eğitimci Yazar-Teolog-Kökenbilimci
Bilge Ata- Ξ̲̅ ✫TÜRKİYE Ξ̲̅✫
|