Bilge Ata  
Site içi arama :
 
      Ana Sayfa   |   Din   |   Köken Bilimi   |   Güncel Makaleler   |   Araştırmalar   |   Belgeler   |   Hakkımızda   |   İletişim
 
 
 

 
Anket
Amerikalıların Kızılderililere yaptığı soykırım hakkında ne düşünüyorsunuz?
 Evet Soykırım yapmıştır
 Hayır Yapmamıştır
 Kısmi olarak soykırım yapmıştır

 
 
Ziyaretçi İstatistikleri
Aktif: 82
Bugün: 88
Toplam: 1.138.249
 

ATEŞTEN HEDİYELER

ATEŞTEN HEDİYELER

 

HEDİYE; RÜŞVET aracı olarak kullanılmadığı sürece, kalpleri biri birine ısındıran bir güzelliktir. Devlet yetkililerine verilen HEDİYE; Allah’ın Gazabını çeken “ATEŞTEN GÖMLEKTİR.” Kutsal Dinimizin öz cevherinden sapılıp, dünyevi istekler öne çıkınca, HELALLAR HARAMA, HARAMLAR DA HELALA dönüşmeye, “Yağmur yağarken, çadırı oraya kurmak” denilen uğursuz, tekerlemeler hakkın, adaletin, insafın yerini almaya başladı. Kendisine yer açmak için “önündekini kapan, ardındakini tepen” zümreler türedi. Kendi çıkarı için dünyayı şekillendirmek isteyen böylesi gruplar o kadar şımardılar ki, önceleri bunları alkışlayan, “CİN GİBİ” diye göklere çıkaranlar bile, “Hakkın yıkıldığı yere haksızlık, adaletin düştüğü yere adaletsizliğin bağdaş kurup oturmakta olduğunu görmeye başladılar.  

Önceleri yoksul, koruyucusuz olan gruplar, sonraları varlıklı, koruyuculu olmaya başladılar. Böyle olunca da servete, paraya sahip oldular. Artık yeni zenginler türemeye başladı. Milleti ite-kaka, yetkililerin eteklerini öpe öpe, Milletin tepesine binen bu yeni türediler, markasızlık anaforundan kurtulmak için de markalanmaya, arkasızlıktan kurtulmak için ise arkalanmaya yöneldiler. Aradıklarını da kolayca buldular. Bunları ucuz markalar kesmez oldu. Ucuz lokantalarda karınları doymaz, yıldızsız otellerde bedenleri dinlenemez oldu.

Allah Teâlâ’nın Arap Yarımadasına verdiği petrol nimetini lükse, altın kaplamalı uçaklara yatıran, sabah kahvaltılarını Brezilya’dan, akşam menülerini {!} Skandinavya’dan getirten Araplar gibi ortalığı kapladılar. Türkiye’de de Paris’te bir et lokantasında canı yemek yemeyi çekenler, uçağa atlayarak öğlen yemeğini Paris’te, akşam kahvaltısını Zürih’te, acı kahvelerini de Bebekte içmeyi, hayat biçimi sandılar. Bunlar bu eleştirileri görünce: “Beyefendi! Siz bizim, yediğimize, içtiğimize ne karışıyorsunuz, parayı biz kazanıyoruz” diyebilirler. Eh, doğrudur. Doğru olmasına doğrudur da, bu parayı Paris’te mi, Zürih’te mi kazandılar? Öyle de olsa kendilerinin var olmalarının sebebi olan Yüce Türk Milletine karşı bir sorumlukları, bir vefa borçları, bir hakkaniyet bağlılıkları yok mudur? Bu Ülkede herkesin karnı tok sırtı pek midir? Üniversite bitirmiş tığ gibi gençlerimiz hala işsiz, babalarından harçlık isterken yerlere batan bu genç beyinlere karşı bu kişilerin toplumsal ve manevi herhangi bir sorumlulukları yok mudur? Ülke ağır sanayi, orta ölçekli sanayi alanlarıyla dolup taşmakta mıdır? Bu yeni milyarderler gibi Yüce Türk Milletinin mağdur ve mağfur Halkının da bir eli yağda, öbür eli balda mıdır? 76 milyonun altmış milyonu açlık sınırında, 10-15 milyonu işsiz, aşsız bir Milletin çektiği çilelerden habersizlere Allah HİDAYET versin!

Bunların ellerinin altında her buyruklarını İlâhi Fermanlarmış gibi uygulayacak bendeler, muhipler, sadık elamanlar gözlerinin içine bakar oldular. Bir zamanlar KARUN da böyle olmuştu. Karun’un hazinelerinin açkılarını ise kalabalıklar zor taşıyordu.  

سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسَى فَبَغَى عَلَيْهِمْ وَءَاتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ

“Karun, Musa’nın halkından idi, ama o halka azgınlık etmişti. Biz Karun’a öyle hazineler vermiştik ki, açkılarını güçlü topluluklar zor taşırdı. Halkı ona demişti ki: “ŞIMARMA! Bil ki Allah ŞIMARIKLARI sevmez.”Kasa 28/76

سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَابْتَغِ فِيمَا ءَاتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

 “Allah’ın sana verdiği ile ahret yurdunu gözet, dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana verdiği gibi sen de ver. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarma. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” Kasas 28/77

سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِنْدِي أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِنْ قَبْلِهِ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا وَلَا يُسْأَلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ

“Karun: O hazine bana ancak bendeki ilim sayesinde verildi.” Dedi. Karun, bilmiyor muydu ki Allah, ondan önce geçen nesillerden, kendinden daha güçlü, ondan daha çok yandaşı olanları yok etmişti. Günahkârlardan  günahları sorulmaz olur mu?” Kasas 28/78

سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا يَالَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ

“Bu arada Karun, büyük gösterişler arasında halkının içine çıktı. Dünya hayatını isteyenler: “Keşke Karun’a verilenlerin benzeri bizim olsaydı. Gerçekten Karun çok büyük kudret, devlet sahibidir.” Dediler. Kasas 28/79

سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِمَنْ ءَامَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ

“Kendilerine ilim verilmiş kimseler ise; “Sizlere yuh olsun! İman edip hayırlı işler yapanlara göre Allah’ın ödülü daha kutludur. Ona ise ancak sabredenler ulaşabilir” dediler. Kasas 28/80

سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِرِينَ

“Biz Karun’u da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Karun’un Allah’a karşı kendisine yardım edecek yandaşları olmadığı gibi, Karun kendisini kurtarabilecek kimselerden de değildi.”  Kasas 28/81

سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَنْ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ

“Daha dün Karun’un yerinde olmak için can atanlar da: “Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok ta veriyor, az da veriyor. Eğer Allah bize böyle bir lutufta bulunmuş olsaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar başarıya ermezler” demeye başladılar. Kasas 28/82

 

“2025- Ebû Humeyd es-Sâid {r.a} anlatıyor: Resûlullah {a.v} zekât toplama işinde bir adam görevlendirdi. Bir rivayette “Beni Süleym’in zekâtını toplama işinde” denmiştir.  Adam görevden dönünce:

“Bu size aittir, şu da bana HEDİYE edilenler!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah {a.v}  {ÖFKEYLE} minbere çıkıp, Allah’a HAMD ve SENÂDA bulunduktan sonra şunları söyledi: “Ben sizden birini, Allah’ın bana tevdi ettiği bir işte görevlendiririm. Sonra o gelir: “Bu size aittir, şu da bana HEDİYE edilenler!” der. Bu adam, babasının veya anasının evinde otursaydı da, eğer doğru sözlüyse hediyesi ayağına gelseydi ya! Ant olsun sizden kim haksız bir şey alırsa mutlaka onu boynunda taşır olduğu halde kıyamet günü Allah’la karşılaşacaktır. Eğer bu haksız aldığı şey deve ise böğürecek, sığır ise möleyecek, koyun ise meleyecek!” Sonra Resûlullah ellerini kaldırdı, o kadar ki koltuk altındaki aklık gözüktü: “Allah’ım tebliğ ettim mi?” dedi ve bu sözünü üç kez tekrar etti.” {Buhari, Hiyel, Cum’a 29, Zekât 67, Hibe 17, Eymân 3, Ahkâm 24, 41; Müslim, imaret, 26, {1832}; Ebû Dâvud, imaret 11, {2946}

 

Resûlullah {a.v}’ın devrinde sığır, deve, koyun vardı. Günümüzde Devlet hizmetinde görevli kişilerin HEDİYESİ tır, apartman, tripleks villalar, tarla, arsa türünden ise, bunları boyunlarında taşıyacakların vay haline!

BU TEBLİĞİ BİZ DE TEBLİĞ ETTİK. ŞAHİD OL YARAB!

KIYAMETTE BÖYLELERİNİN REZİLLİĞİNİ BİZDEN UZAK EYLE ALLAH’IM!

 

Rüstem Kocadurmuşoğlu

Eğitimci Yazar Teolog Kökenbilimci

Bilgeata -Ξ̲̅ TÜRKİYE Ξ̲̅


 
  2025 © Bilge Ata. Tüm Hakları Saklıdır.   Son Güncelleme Tarihi: 05.07.2017Tasarım & Kodlama: -